28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dövizdeki artışın temel sebebi

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Eski Yazar

A+ A-

Döviz, TL karşısında eylül ayından beri değerini arttırmaktaydı ve psikolojik sınırları tek tek aştı. Geldik en çok konuşulan sınır olan 1 ABD doları, 10 TL’ye… Diğer bir deyişle, 1 ABD dolarının değeri TL’nin 10 katı olan sınıra… Bu sınır, hafta sonu yurtdışı finansal piyasalarda bir aşılıyor bir geri çekiliyor ve 1 ABD dolarının değeri, 9.95 ile 10.03 TL bandında gelip gidiyor. Bu artışın sebepleri nelerdir sorusuna yanıtlar aslında soruna nereden bakıldığına göre değişmektedir. Dövizdeki artış sorununun temelindeki sebep, üretmek yerine ara mal ithalatına bağımlı bir ekonomi ve üretim yapısıdır. Üretmek için sürekli borçlanmak zorunda kalmış bir ekonomi yapısının dönüm noktalarından birindedir artık, Türkiye ekonomisi. Ya bu sürecin sonuna gelip başka çözüm yolları arayacak ya da daha büyük bir borçlanma sürecine girip bu sorunu şimdilik aşacaktır. Bir başka bakış açısı, politik ekonomiyle ilintilidir. Neredeyse 20 seneye yakın tek başına iktidar olan bir ekonomi yönetiminin başta eğitim ve ekonomi olmak üzere Türkiye’ye artık verecek yeni çözümü ve yaklaşımları olmamasıdır. Ayrıca, dış politikada köşeye sıkıştırılmış hissi ya da nereye gideceğini bilememe durumu ile birlikte yukarıda bahsi geçen ve sürekli hale gelen borçlanma ihtiyaçlarını giderememesi ve yeni kaynakları bulmakta zorluk çekmesi, dövizi psikolojik olarak da yukarı yönlü hareket ettirmektedir. Bu noktada Türkiye ekonomisi, yerli ve yabancı spekülatörlerin radarına girerek çok yönlü spekülatif finansal alan olma sürecine girmektedir. Diğer bakış açısı ise küresel ekonomideki çeşitli belirsizlikler ve durgunluktur. Özellikle, küresel enflasyon başta ABD, Çin gibi gelişmiş ekonomileri gerek üretim gerek ekonomi gerekse de finansal açılardan olumsuz etkilemeye başlamışken ara mal ithalatına bağımlı bir ekonomi olan Türkiye ekonomisini girdi ve üretici maliyetleri üzerinden önü henüz alınamayan enflasyonist baskı ile etkilemektedir. Ekim ayında son 19 yılın en yüksek üretici enflasyon rakamı, yüzde 46,31 olarak açıklandı. Her ne kadar resmi enflasyon hala ve kaç aydır yüzde 19’ları henüz aşmıyor gibi görünse de eğer son 250 yılın Kapitalist ve Marksist ekonomi teorileri yanlış değilse tüketicinin enflasyonu öyle ya da böyle sebeplerden dolayı üretici enflasyon ile yukarı bir noktada önünde sonunda ama yakın zamanda buluşacaktır. Dövizin, TL karşısında değer kazanmasını Türkiye ekonomisinin ekonomi ve üretim yapısı; iktidar yorgunluğu ve yalnızlığı; yurtdışı ekonominin belirsizliği ve durgunluğu ile açıklanırken yurtiçinde de başta enflasyon, işsizlik, diğer makroekonomik sorunları ve yakın zamanda birden bire ortaya çıkacak bütçe açığını da artan döviz fiyatları ile açıklanmaktadır. Halkın ekonomik durumu da çok iyi görünmektedir. Pazarda fiyatlar, aracılar sebebiyle artarken enerji başta olmak üzere kritik mallara zamlar üst üste gelmeye başlamıştır ve diğer tüketim mallarına da zamların gelmesi beklenmektedir. Ancak, halkın gerçek geliri bir süreden beri artmamaktadır. Dahası döviz bazında gerçek geliri 2021 yılı içinde düştüğü anlaşılmakta ve alım gücü azaldığı hissedilmektedir. Bugün resmi enflasyon yüzde 19’larda gezerken bazı kurumların açıkladığı enflasyon oranları, yüzde 50’lere yaklaşmıştır; ancak, memur, işçi ve çalışanların son aylarda ücretlerine ve maaşlarına almış oldukları, zam oranları resmi enflasyona dahi yaklaşamamaktadır. Artık, enflasyon rakamlarına değil önce halkın gelir ve alım gücüne bakmak gerekmektedir. Bu gelir ve alım gücü düşmektedir ve düşmeye devam edecek gibi de görünmektedir. 2022 yılının ocak ayı itibari ile üretici enflasyonu da gözetilerek resmi ve özel kurumlarda çalışan kesimlerin ücretlerine resmi enflasyonun üzerinde zam uygulanması gerekmektedir. Aksi takdirde, halkın tansiyonu daha da artacaktır. Zaten genç nüfus arasında işsizlik oranının son yıllarda artması sebebiyle bazı gençlerde umutsuzluk ve tükenmiş sendromları gözlemlenmeye başlanmıştır…