DPT'nin tekrar keşfedilmesi yakın
Uzun süreden beri 2021 yılında Türkiye ekonomisinin 3 ana sorunu olacak vurgusu, bu köşede yer almaktadır; döviz fiyatları, enflasyon artışı ve bütçe açığı.
Döviz sorunu, tahmin edildiği gibi yaz sonlarına doğru hortlamaya tekrar başladı ve geçen ay itibarıyla da kendini gösterdi. Daha sancılı bir şekilde de kendini gösterecek ve makroekonomik verilere yansıyacak gibi görünmektedir.
***
Enflasyon sorunu hep vardı; ancak, küresel enflasyona işaret edilerek enflasyon ile ilgili asıl sorunun tartışılması bazı çevrelerce sürekli ertelenmekteydi. Hala da öyle çabalar olsa da güneş balçıkla sıvanmıyor. Enflasyon sorunu hem küresel sorun hem de Türkiye ekonomisinin yapısal sorunu olarak karşımıza uzun süreden beri çıkmakta ve bundan sonra da enflasyon sorunu daha da ağırlaşarak ulusal ekonominin gündeminde sürekli yerini alacak gibi görünmektedir.
***
Bütçe açığı sorununa bir süre ara verilmişti. Küresel sıcak para akışının bol olduğu 2005 sonrası dönemlerde bir dengeye oturmuştu ama son yıllarda bütçe açığı sorunu, hızla ulusal ekonomi gündemine oturmakla kalmadı; hatta, geçen yıllara göre daha da ağırlaşarak gümbür gümbür davul sesleriyle ulusal ekonominin ana gündemine oturmaya hazırlandığı anlaşılmaktadır. Bu sorun bu köşede sürekli vurgulanarak 2021 yılının son aylarına işaret edilmekteydi. Nitekim, yapılan zamlar ve açığın artması ile ilgili sorun kendini yavaş yavaş göstermeye başladı.
***
Bütçe açığına asıl neden olan sorun; kamunun yüksek faiz ve kısa vadeli borçlanmasının hızla artmasıdır. Onun arkasında yatan temel nedenler ise son yıllarda döviz fiyatlarının artması sebebiyle girdi fiyatlarının ve kamu üretim-hizmet maliyetlerinin artışı; kamu harcamalarının son seçimler öncesi ve sonrasında abartı miktarlarda artışı; pandemi süresince kamu harcamalarının artışı ile birlikte gelirlerin azalışı olarak sıralamak mümkündür.
***
Ekonomi yönetimi soruna çözüm aranmaktadır. Şöyle ki; klasik çözüm her zaman zamlarla gelirleri artırmadır. Ancak, ekonomi yönetiminin son birkaç yıldır bütçeyi denkleştirmek için gelirleri artırma çabasının yanında kamu harcamalarını kısmak yerine daha da artırmayı seçtiği anlaşılmaktadır. Bunun sonucunda da kamu bütçe açığının kabul edilebilir seviyesi olan bütçe açığının GSYİH’nin yüzde 3’ünün altında kalması şartı aşılmıştır. Bu şart bir nevi küresel şarttır. Bu seviye aşılınca da çoğu ekonominin zaman içinde yüksek faiz ödeme-kısa vadeli borçlanma sürecinin sonu olan iç ve dış borçlanma kısır döngüsüne girdikleri görülmektedir.
***
Türkiye ekonomisi geçmiş dönemlerde bu sarmala birden fazla girmiş ve her defasında ciddi ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu seferki kısır döngü süreci gerçekleşirse diğerlerinden farkı şu olacaktır: Kamu harcamalarını kısıtlamak yerine kamu gelirlerinden daha fazla oranda artması tercih edilmesi olacaktır.
***
Bunun sonucu da şu olabilir: Eğer kamu bütçesi ulusal ekonomi için ciddi bir sorun haline gelir ve ekonomik krizle sonuçlanırsa geçmiş dönemlere kıyasla ulusal ekonomiye daha büyük bir yük; diğer bir anlatımla geçmiş ekonomik krizlerde yaşanılanlara kıyasla daha yüksek meblağlı faiz borcunun oluşması, daha yüksek faiz oranıyla borçlanma, daha kısa vadeli borç alınması olabilir.
***
Türkiye ekonomisi, geçmişte yapılan hataları tekrar yapmaya başlama sürecine girmiştir. Bu bir kısır döngüdür. Bunu kırmanın yolu da silkinip ellerin taşın altına koyulması olacaktır. Planlı ve programlı üretim ve planlı-programlı kamu ekonomisi yönetimidir. Çok ihtimal verilmese de Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) bir süre sonra tekrar keşfedilmesi gerekebilir. İhtiyaç da var gibi görünmektedir.