Dünün köleleri bugün patron olunca: Tommiks-Teksas’tan Hollywood filmlerine: Çinliler Amerika’da!
ABD ile Çin arasındaki ilişkiler konusunda, Nixon köprülerinin altından çok sular geçtiğini anlıyoruz. Artık soğuk savaş günlerinden bile daha dramatik görüntüler geliyor ajanslardan. Hele de Güney Çin Denizi bölgesinden. F-35 yüklü uçak gemileri, birbirlerini bölgeden çıkarmaya çalışan savaş uçakları, medyada her gün görünen meydan okuma bildirileri… Özellikle son bir senedir giderek artan, ABD’nin Asya kökenli yurttaşlarına karşı yapılan ırkçı saldırılar da bu dramatik fotoğrafı tamamlayan, toplumsal hastalığa ait bir görüntü vermekte.
Bunları gördükçe, ABD’nin dağ başlarında, kuş uçmaz kervan geçmez yollarındaki kasabaların hemen hepsinde rastladığımız ve hamburgere alternatif olsun diye yemeklerini afiyetle yediğimiz küçücük Çin lokantalarını hatırladık. Ve Amerikalıların Çinlilerle ile ilişkilerinin ikiyüz yıllık geçmişine bir göz atmak istedik. Aslında, bu ikiyüz senenin gelişimini izleyebilirsek, Amerikalıların bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin geldiği toplumsal kalkınma ve dünya çapındaki egemenliğine duydukları sürpriz ve belki de bir türlü kabullenememe duygularını anlayabiliriz. O zaman, haydi bir zaman tüneli gezintisi yapalım 19. yüzyıla geri giderek. Böylece, ABD’nin bugün ÇHC ile olan politik ve ekonomik problemlerinin, toplumsal ve biraz da psiko-sosyal gelişimini de büyük fotoğrafımıza ekleme şansımız olacaktır.
TOMMİKS-TEKSAS’TAN ÇİNLİ MANZARALARI
Amerikalıların Çinlilerle ilk tanışmaları büyük ölçüde demiryolları ile ilgiliydi. 19. Yüzyılın ortalarında Pasifik Okyanusu’ndan, Atlantik Okyanusu kıyılarına kadar uzanan devasa Amerikan kıtasının iki ucunu birbirine bağlamak gerekiyordu. Zaten zorla biraraya getirilmiş, topraklarından kovulan kızılderili yerlilerin bölgelerini, merkezi hakimiyet altına almanın tek yolu, doğudan batıya uzanan yollar ve özellikle de tren yolları ile donatılması ve bağlanması bir zorunluluk halindeydi.
Çocukluğumuzda elimizden düşmeyen Tommiks veya Teksas gibi çizgi romanlarda, kafalarındaki sivri uçlu şapkaları, ip gibi çeneden sarkan sakalları ve atkuyruklu uzun saçları ile Çinliler, Amerikan toplumunun her yerindeydiler. Genellikle uyuşuk ve uykucu olarak görüntülenirdi Çinliler. Birçoğunun elindeki çubuklardan uyuşturucu içtikleri ve sizip kaldıklarını görürdük bu filmler ve kitaplarda. Ama Çinliler, Amerika’ya yarı köle durumda demiryolu işçileri olarak getirilmişlerdi. Büyük Hollywood yönetmeni John Ford, 1924’te çektiği Demir At (The İron Horse) filminde, Amerika’nın birliğini sağlayan ve ekonomik olarak ta yükselmesine yol açan demiryollarının yapımını anlatmaktaydı. Bu filmde, Çinli işçilerin Nebraska’nın düzlüklerinden, Sierra Nevada’nın yalçın dağlarına kadar hemen her yerde bir köle gibi çalıştıklarını görürsünüz zaten. Çin’de kaybedecekleri hiçbirşeye sahip olmayan bu işçiler, geçim derdi peşinde, aynen bizim “Alamancılar” gibi, Pasifik Okyanusunun öte yakasından Amerika’ya gelmişlerdi.
PASİFİK DEMİRYOLLARININ HER METRESİNDE ÇİNLİ EMEĞİ!
1848-1855 yılları arasında, Pasifik Demiryolu’nun inşası için en iyi işçiler olarak, çoğu Çinlilerden oluşan göçmenler seçildi. Bu göçmenler arasında İrlandalılar ve İtalyanlar da bulunuyordu. Yaklaşık 20 bin Çinli göçmen işçi, tren raylarının inşasında çalışmaya başladı. İnşaat sırasında birçok işçi, toprak kayması, hastalık, kaza gibi nedenlerle hayatını kaybetti. Çinli işçiler sayesinde, dönemin en büyük projesi olan Pasifik Demiryolları hattı, 1869 Mayıs ayında açıldı. Yeni demiryolu, Amerikalıları ve ürettikleri herşeyi ülkenin batısından güneyine ve doğusuna rahatlıkla taşıyabilecekti.
Pasifik demiryolu, San Francisco ve Sacramento’dan başlayıp, aşılmaz Sierra Nevada dağlarını aşarak, Nevada ve Nebraska’yı da içerecek şekilde çeşitli kentlerden ve kasabalardan geçti. Bu yerlerin birçoğunu ziyaret etme şansımız olmuştu, ama en etkileyicisi, eski bir kovboy kasabası olan Virginia City idi. Buradaki barlardan birinde, dönemin ünlü yazarı Mark Twain’in masasında bir tekila bile içebilirsiniz şimdilerde. Bu demiryolunun amacı, artık giderek nüfus yoğunluğu yaşayan Atlantik kıyılarındaki insanları Batıya doğru yönlendirmekti. Böylece binlerce kilometrelik iç bölgeleri yerleşime cazip hale getirmek, kırsal alanlara ve keşfedilmemiş arazilerdeki doğal zenginliklere ulaşmak mümkün olacaktı. Elbette ABD ekonomisinin ve gelişmesinin motorunu bu yeni bölgelere de taşımak ve bu yeni alanlarda ekonomik büyümeyi ve sanayi yatırımlarını artırmak da hedefleniyordu.
ABD’DE ALTINA HÜCUM GÜNLERİNDE ÇİNLİLER
Bir kere bu Atlantik-Pasifik demiryolu projesi tamamlanınca, ABD’nin ekonomik durumu önemli oranda ve çeşitli şekillerde güçlendi. Demiryolunun tamamlanmasından sonra sanayiye hammadde ve mal taşımacılığı kolaylaşıp hızlandı ve iki kıyı şeridini birbirine bağlaması, sahillerdeki ticari faaliyetleri de olağanüstü artırdı. Kısacası, ABD bir devlet olarak henüz başlangıç aşamasındayken, ekonomisine motor teşkil edecek olan demiryollarının yapımında, çok önemli bir Çin katkısı ile karşılaşmıştı.
Bu kadar önemli katkılarına karşın, ırkçılığın en kötüsüne uğrayan, gece-gündüz demiryolunda çalışan ve daha güzel bir gelecek hayali uğruna her türlü zorluğa göğüs geren bu ilk nesil Çinliler, dişleri ve tırnakları ile ABD toplumunda kendilerine yer buldular. Sonrasında ise Kaliforniya’daki “altına hücum” günleri başladı. Amerikalı patronlar tarafından “ucuz ve verimli” olarak görülen Çinli işçiler, altın madenlerinin vazgeçilmez unsurları haline geldiler. Ortalama Amerikan toplumuna hemen hiç karışamayan Çinliler, yemek, kıyafet ve her sabah tai-chi yapmak gibi kültürlerini koruyarak şimdilere kadar geldiler. Bugün New York’tan San Francisco’ya hemen her Amerikan şehrinde birer turist uğrağı haline gelen Chinatown’lar da, bu dönemlerden Amerikan toplumuna birer hediyedir.
BUGÜNÜN ‘ASYA-AMERİKALI’ TİPLEMESİNİN SORUNLARI
İşte bugün, genel olarak Amerikan toplumunun hemen her kesimindeki Çin karşıtı duyguların tarihi temeli olarak, bu ikiyüz yıllık tecrübe gösterilebilir. Hâlâ, beyaz Amerikalıların büyük ölçüde evlilik ilişkisi yapmadığı, Asyalı toplulukların kendi içlerine belirli ölçüde hala kapalı olduğu bir ABD var karşımızda. Böyle olunca da, Amerikalılar açısından, Çin Halk Cumhuriyeti’nin sosyalizm altında, 30 sene gibi çok kısa bir sürede dünyanın iki numaralı ekonomisi haline gelmesi ve dünya siyasetinde ağırlığını koyması, kolaylıkla hazmedilecek bir sosyal olgu değildir. Buna bir de Amerikan ve dünya hakim sınıf medyasının Çin karşıtı propaganda savaşını eklenince, Amerikalıların bugünkü yeni dünyaya uyum sağlaması elbette zor olmaktadır. Çünkü bu Çinli karşıtı duygular, ikiyüz yıllık bir tarihi temele dayanmaktadır. Kovboy filmlerinde ve çizgi romanlarda aşağılanarak resmedilen “zavallı, tembel, uykucu ve gariban” Çinlinin, bugün dünya sahnesindeki başat pozisyonunu hazmetmek ve kabullenmek biraz zaman alacağa benzemekte. Ama, tarihin tekerleğini geri çevirmek veya tarihe çelme atmak mümkün olmadığı için, bu duruma alışılacaktır sonuçta.