22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünya Edebiyatı ve Marx

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Fransa ve Almanya'nın ardı sıra bütün Avrupa ülkelerinde 1848 Devrim dalgası yaklaşırken, Marx da Engels'le birlikte, yalnızca bu devrime değil, gelecekteki bütün devrimlere ruhunu verecek olan proletaryanın ve onun partisinin manifestosu için kolları sıvamıştı. Aralık 1847 ile Ocak 1848 arasında, yoğun bir bilgi ve emek birikimiyle yazılan metin, aynı zamanda, yüzlerce yapıttan göndermeler, mitoloji ve tarihten benzetmeler içeren, son derece etkili ve güçlü bir edebî başyapıttır. Daha ilk cümlesi, işçi sınıfının yazmakta olduğu destanın ilk dizesidir: Avrupa'da bir hayalet kol geziyor -Komünizm hayaleti (Komünist Partisi Manifestosu, çev.: Işık Soner, Kaynak Y.)...

YETKİN İNSAN OLMAK

Yıllar sonra bir söyleşide, edebî değerlendirme, birikim ve göndermelerine işaret edilince, "yapıtlarımın sanatsal bir bütünlük taşımasını isterim" diyen Marx'ın bu kaygısı, iki yüzyılın ardından S. S. Prawer'in kapsamlı çalışmasında karşılığını bulur (Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, çev.: E. Kaya - S. Dingiloğlu, Yordam Y.) Prawer; Reinische Zeitung günlerinden (1842) başlayarak Kapital'in son cildine kadar tüm eserlerinde Marx'ın edebiyatla derin olduğu kadar geniş ufuklu ilişkisini ve dünya edebiyatı öngörüsünü kılı kırk yaran bir ayrıntı uzmanlığının yanı sıra her hamlede tahtanın bütün karelerindeki olası ilişki yumağına satranç oyuncusu titizliğiyle yaklaşır, anlatımındaki çok katmanlı ve etkileşimli yapıyı şaşırtıcı bir ustalıkla çözümleyip sergiler. Elbette Marx'ın şairliğiyle işe koyulur; ama en önemli saptama, Marx'ın bir özne olarak, işine ve dünyaya dair şu belirlemesidir:

"İnsan sadece kendisi için çalışırsa ünlü bir âlim, büyük bir bilgin, harika bir imgesel yazar olabilir; ama asla mükemmelliğe ulaşmış, sahiden büyük bir insan olamaz."

EDEBİYATIN HAYATİ ROLÜ

Marx, yetkin insan arayışına çok erken başlar: Elinde Diyojen'in feneriyle Ren eyaletinin beş bölgesini tarayıp gerçek edebiyat adamı arar. Başta Goethe, Lessing, Shakespeare, Dante, Cervantes, Balzac, Heine olmak üzere nice yazarın yapıtıyla hemhal olur. Prawer, onun edebiyatla ilişkisindeki başarıyı çok özlü bir tutumla tanımlar: Edebî alıntı ve göndermeleri okurlarıyla kültürel bir etkileşim yaratmak için nasıl kullanabileceğini daha gazetecilik yıllarında keşfetmişti. Başta Kapital olmak üzere yazdığı metinlerde popüler balad, şarkı, tekerleme, mitolojik hikâye, özdeyiş, masal, şiir, oyun ve destanlara göndermede bulunmuştu. Yabancılaşmaya karşı zafer kazanma ve daha adil bir topluma ulaşma yolunda edebiyatın ve sanatın hayati bir rol oynadığını göstermişti.

YAZARA YAKLAŞIM İLKESİ

Lukacs'ın da sık vurguladığı bir gerçeği, Marx'ın edebiyatçıya yaklaşım ilkesini Prawer şöyle aktarıyor: Büyük yazarların kendi bilinçli kanaat ve tutumlarını aşan içgörülere sahip oluşları yönünde Marx'ın saptaması, en belirgin biçimde, kralcı Balzac'ta ortaya çıkar. Marx onun toplumsal gerçekliğe dönük derinlik kavrayışına büyük hayranlık beslemektedir:

"Gerçek ilişkiler hakkındaki derin kavrayışıyla genel olarak dikkat çeken Balzac, son romanı Köylüler'de (Les Paysans), tefecisinin  koruyucu desteğini sağlamak amacıyla küçük köylünün nasıl da onun için her tür işi karşılıksız yaptığını ve bunları yaparken, kendi çalışması ona herhangi bir nakit harcamaya mal olmadığından, tefeciye hiçbir şey vermediği düşüncesini başarıyla sergiler. Tefeci ise böylece bir taşla iki kuş vurmuş olur. Nakit ücret harcamalarından kurtulur ve kendi tarlasında çalışamaz duruma gelmenin yıkıma sürüklediği köylüyü tefeciliğin ağına giderek daha fazla düşürür."

BÜYÜK YAZARIN HAMURU

Marx'a göre, Balzac neyi savunursa savunsun, romanlarının bütününde burjuvazinin durumlarını sergilemesi nedeniyle büyük yazar nitelemesini hak etmiştir. Nitekim Lenin de, yapıtlarıyla "Rus inkılâbının aynası" olarak gördüğü Tolstoy'u gerici eğilimlerinden ötürü suçlamak yerine, onun gerçekçiliğindeki eşsiz gücü görmeyi seçer. Çünkü Lenin'e göre, yazar, roman kahramanlarını olduğundan farklı konuşturmakla gerçeği farklı göstermiş olur; bu da okurda yanılsamaya yol açabilir. Oysa "gerçek, devrimcidir".

Ülkemize gelirsek: Yaşar Kemal, yapıtlarında ağalık düzenine yer yer övgü düzebilir; ama sergilediği insani ilişkilerde feodalizmin ahlâki ve dinsel gericiliği, zulmü ve sömürücü niteliği okura yansıyorsa, başka deyişle gerçek onun bireysel eğilimlerinden üstün geliyorsa, buradan bir tek sonuç çıkar: Yazarın gözlem gücü, kendi tutku ve niyetlerinden baskındır; bu da büyük yazar hamuru taşıdığının kanıtıdır.