Dünya ekonomisinde stagflasyon tehdidi
Kovid-19 salgının yarattığı şok dünya ekonomilerini 2020 yılının ilk yarısında büyük oranda sarstı. Şokun ilk etkisinin ardından 2020 yılı sonuna doğru dünya ekonomilerinde nispi bir toparlanma başladı. Nihayet baz etkisiyle de olsa geçen ay içinde rekor oranda büyüme oranlarına erişildi. Her ne kadar korona virüsün yeni mutasyonları dünyayı sarmaya başlamış olsa da yapılan aşılama çalışmaları ülke ekonomilerine nispi olarak güven verdi.
Bununla birlikte salgından sonra dünya ekonomisinde enflasyon sorunu baş gösterdi. Zaten 2014’ten beri gıda fiyatlarında devam eden artış, çok sayıda sektöre yayıldı. Enflasyon oranları bazı gelişmiş ülkelerde büyüme oranlarını yakaladı bazılarında ise büyüme oranını aştı. Bu hafta başında dünyanın en büyük yatırım bankalarından biri olan Goldman Sachs, ABD’nin büyüme oranı beklentisini ikinci defa aşağı yönde düzeltti. Tüm bu gelişmeler gelişmiş ülkelerin kâbusu olan stagflasyon tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Geçen ay sonunda IMF danışmanı ekonomist Nouriel Roubini kendine ait internet sitesinde konu ile ilgili bir makale yayınladı. Makalenin başlığı ‘Stagflasyon Tehdidi Gerçektir’. Salgının başladığı ilk aylardan başlayarak sürekli olarak dünya ekonomisinde stagflasyon tehdidi bulunduğunu ifade eden Roubini öngörüsünün adım adım gerçekleştiğini iddia ediyor.
GELİŞMİŞ ÜLKELERİN BELASI STAGFLASYON
Stagflasyon ne demek? Stagflasyon resesyon yani durgunluk ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durumdur. Şu anda dünya ekonomisi böyle bir sürecin içinde olmasa da bazı kuvvetli emareler stagflasyon riskinin mevcut olduğunu gösteriyor.
ABD ve AB’de ekonominin yılsonuna doğru daha yavaşlayacağı konusunda bir mutabakat oluştu. Bunun sebebinin ise emek ve mal piyasalarında yaşanan arz sıkıntısı olduğu görülüyor. Ekonomistlerin büyük çoğunluğu son bir yılda yaşanan yüksek enflasyonun geçici olduğu görüşünde ısrar ediyorlar.
Roubini geçen yaz yaşanan ‘ılımlı stagflasyonun’ nedenleri üstünde durmuş. Delta varyantının sebep olduğu üretim maliyetlerindeki artışa dikkat çekmiş. Bununla birlikte üretim artışında yavaşlamanın ve emek arzını engellemesinin stagflasyona katkıda bulunduğunu belirtmiş. ABD’de devletten alınan desteklerin eylül ayına kadar devam etmesi nedeniyle potansiyel çalışanlar iş başı yapmakta isteksiz davrandılar. Roubini bunun emek arzında sorun yaşanmasına neden olduğunu ifade etmiş.
Üretim tarafında ise Delta varyantı yüzünden çok sayıda hizmet sektörüne ait işyerinin açılması mümkün olmadı. Dolayısıyla da küresel tedarik zincirinde, limanlarda ve lojistik sistemlerinde aksaklıklar yaşandı. Başta yarı iletkenler olmak üzere çok sayıda girdinin tedarik edilmesinde yaşanan sıkıntılar araç, elektronik eşyalar ve diğer tüketim mallarının üretiminde aksaklıklara yol açtı. Bu durum küresel ölçekte enflasyonun yükselmesinde etken oldu.
Talep tarafına baktığımız zaman ABD Merkez Bankası gibi işlev gören FED başta olmak üzere merkez bankaları para basma politikalarını yılsonuna doğru azaltıp sona erdireceklerinin sinyalini verdi. Ayrıca devletlerin salgın sürecinde başlattıkları mali destek politikalarının adım adım sonlandıracakları bekleniyor. Bu gelişmeler aşırı ısınan ekonominin daha sakin bir seyir izleyeceği beklentisini arttırıyor. Tüm bu beklentiler merkez bankalarında ve ekonomistlerin büyük çoğunluğunda enflasyonun geçici olduğuna dair iyimserliği destekliyor.
YA ÖYLE OLMAZSA?
Roubini makalesinde ‘ya öyle olmazsa?’ sorusunu sorarak potansiyel riskleri işaret etmiş. Roubini, sadece ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin enflasyon oranının sadece beklentilerin çok üstüne artmasına değil, kararlı bir yükseliş göstermesine dikkat çekiyor. Özellikle genelde dalgalı seyir izleyen ABD çekirdek enflasyonunun yılsonuna kadar yüzde 4’te kalması ihtimalinin yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca genişletici maliye politikalarının Biden’ın Kongre’de kabul ettirdiği devlet yatırımları ile birlikte devam etmesi, enflasyonu destekleyecek en önemli etkenlerden birisi olacak. AB, yılbaşında 2022 sonuna kadar genişletici maliye politikaları izleyeceğini ilan etmişti.
Finansal piyasalar tarafına bakarsak; FED yılsonuna doğru para arzını sonlandırabileceğini açıkladı. Fakat ani bir şekilde para arzının kesilmesinin bazı riskleri var. 2018 yılı sonu ve 2019 yılı başında benzer bir durum yaşanmıştı. Bu süreçte FED, varlık alımlarını durduracağını açıklamış, hisse senedi ve tahvil piyasalarında büyük bir satış dalgası başlamıştı. Satışların ardından FED kararından vazgeçmiş ve yeniden varlık alımlarına başlamıştı. Benzer bir tablonun bu yılsonunda yaşanma ihtimali var. Dolayısıyla geçmiş tecrübelerinden dolayı FED yoğurdu üfleyerek yiyor ve çok yavaş adımlarla parasal sıkılaştırma sürecine ilerlemeye çalışıyor.
KÜRESELLEŞME ÇÖKERKEN STAGFLASYON
Roubini’nin dikkat çektiği diğer bir nokta, mevcut ekonomik koşullarda korumacılık eğilimin güçlenmesi. Bu eğilimin tedarik zincirlerinde daha büyük sorunlar yaratma ihtimali yüksek. Ayrıca ABD’nin Çin’i çevreleme saldırısının henüz başladığı da ifade edilmiş. Öte yandan salgın sürdüğü sürece dış ticarette aksaklıkların devam etmesi muhtemel görünüyor. Tüm bunların negatif arz şoklarına neden olma ve büyümeyi yavaşlatma riski var. Büyümenin yavaşlaması enflasyon beklentilerinin güçlenmesine ve orta vadeli bir stagflasyon sürecinin önünü açmasına sebep olabilir. Roubini son olarak şu gerçeğe dikkat çekmiş; gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünya ekonomisi 1970’lere oranla çok daha yüksek borç/GSYİH oranına sahip. Yüksek oranlı borçluluğun da muhtemel stagflasyonun süresini uzatacağını belirtmiş.
Roubini’nin makalesi Türkiye için önemli derslerle dolu. Stagflasyonun olup olmayacağı kesin değil fakat kesin olan şey şu; dünya ekonomisi çalkantılı ve yeni bir finansal krizle sonuçlanacak bir sürece giriyor. Neoliberal düzen her bir yanından çatırdıyor.
TÜRKİYE’YE YANSIMASI
Türk ekonomisinin bu sürece daha hazırlıklı olması gerekir. Arz ve talep yönlü şokları neoliberal sistemin kalıntıları olan ekonomi politikalarıyla karşılamak çok riskli. Acil olarak planlı ve ithal ikameci bir kalkınma modeline geçilmelidir. Sıcak paranın hareket alanı daraltılmalı ve kur şoklarına karşı hazırlıklı olunmalıdır. Türkiye bu zor dönemden ancak üretim devrimi ile düzlüğe çıkabilir.