28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünya Gıda Gününde hatırlanması gerekenler

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) 1945'te kuruluş günü olan 16 Ekim, Dünya Gıda Günü olarak kutlanmaktadır. Bu anma günlerinde gıda sorunları ve buna bağlı olarak tarım ve gıdanın yaşamsal önemi vb. öne çıkarılan konulardır. 2020 yılı ana teması "Büyütelim, Besleyelim, Hep Birlikte Sürdürelim" şeklinde duyurulmuştur. Dünyadaki uygulamalara bakılınca gıda sisteminin gerçek olumsuzluklarının göz ardı edildiği görülecektir. Durum böyle olunca yapılan saptamalar, çözüm önerileri belirli tekrarların ötesine geçmemektedir. Dünya gıda sistemini farklı bir bakış açısıyla ele almada yarar vardır.

DEĞİŞEN GIDA SİSTEMİ

Dünyada sanayi devrimi ile birlikte kendi girdisini sağlayan ve aile gereksinimi dışında, üretim fazlasını doğrudan tüketiciye ulaştıran işletmelerin hâkim olduğu tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçiş süreci yaşanmıştır. “Yeşil Devrim” olarak tanımlanan, kimyasalların ve ıslah edilmiş tohumların devreye girmesiyle bu süreç hızlanmıştır. Giderek endüstrileşen ve ticari özellik kazanan gıda sistemi açlık gibi temel gıda sorunlarına çözüm yaratamadığı gibi yerel ve küresel ölçekte doğa ve çevreye geri dönüşü olmayan zararlar veren bir yapıya dönüşmüştür.

Gıda sistemi incelendiğinde tüketici dışında üçlü bir yapı vardır. Sistemin iki güçlü aktörü tarıma girdi üreten ve tarımsal ürünleri ham veya işlenmiş olarak tüketiciye sunan sektörlerdir. Bu iki yapı arasında sistemin esas ham maddesini üreten çok sayıda çiftçi vardır. Konuya çiftçiler açısından bakıldığında, çiftçiler sistemin kalbidir. Bu halka durursa tüm zincir yok olur. Tarımsal üretim olmazsa, girdi üreticisi ürününü kime satacak, sanayici ve/veya perakendeci hangi ürünü alıp, işleyip pazarlayacak. Öyleyse üreticilerin sistemin hâkimi olması beklenir.

Uygulamada bunun tam aksi söz konusudur. Tarıma girdi sağlayan sektör, yerel ve en önemlisi küresel az sayıda çokuluslu şirketin bulunduğu bir yapıya kavuşurken, tarımsal ürünler de işlenerek ve/veya belirli işlemlerden geçerek az sayıda büyük işletme ve çokuluslu perakende zincirlerinin kontrol ettiği bir yapıda tüketiciye ulaşmaktadır. Sayıları az ve görece büyük işletmelerin hâkim olduğu bu halkalar örgütlü olarak birlikte hareket etmekte ve tarım politikaları oluşturulmasında da etkin olmaktadırlar. Batı merkezli çokuluslu şirketler, arazi başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin tarım kaynaklarını da kendi çıkarları için kullanma yönünde faaliyetler de yürütmektedirler. Bu yapıda tarımsal üretimin sürdürülebilirliği, çiftçilerin etkin ve yeterli bir biçimde desteklenmeleri ve söz konusu güçlü firmalar karşısında örgütlenerek pazarlık gücü kazanmalarına bağlıdır. Bu yapılmaz ise çiftçi önce tarımı, sonra da köyünü terk edecektir.

Bu anlayışla gelişmiş ülkeler endüstriyel ve ticarileşmiş tarımın küresel olumsuzluklarını görmezden gelerek, ulusal çıkarları doğrultusunda politikalar izlemektedirler. Bu ülkelerde bir yandan çok yüksek kamu desteklerini çiftçilere aktarılırken, çiftçiler de hem mesleki ve hem de ekonomik amaçlı güçlü örgütlere sahiptirler. Özellikle Avrupa ve İskandinav ülkelerinde son yarım asırdır, belirli bir nüfusu tarımda tutmaya yönelik sosyal ve ekonomik politikalar da etkin bir şekilde uygulanırken, tekelleşme karşıtı üreticiyi gözeten yasal uygulamalar da vardır.

TÜRKİYE’DE DURUM

Her ülkede farklı olmakla beraber benzer gelişmeler Türkiye’de de yaşanmış ve görece endüstriyel tarıma geçilmiştir. Dolayısıyla hem girdi piyasalarında hem de ürün işleme ve pazarlamada yerel ve uluslararası tekeller hızla yer almıştır. 1980 yılına kadar çiftçi örgütlenmesinde kimi başarılar sağlanmış, özellikle meyve-sebze işleme ve pazarlamada kooperatifler etkin olmuşlardır. Bitkisel üretimde destekleme alımları ile üretim devlet tarafından önemli ölçüde desteklenmiştir. Bu alanda çiftçiye girdi sağlamada mevcut Tarım Kredi Kooperatifleri yanında, Zirai Donatım Kurumu ve Devlet Üretme Çiftlikleri önemli katkılar sağlarken, devrinin Tarım Bakanlıkları teknik yardım yanında girdi destekleri de yapmışlardır. Hayvansal üretimde ise, Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu vb. kamu iktisadi kurumları üretici-tüketici arasındaki zincirin önemli halkaları olmuşlardır. 1980 sonrası Batı destekli liberalleşme ve özelleştirme politikaları tüm yapıyı değiştirmiştir.

Üretici örgütü, kamu iktisadi kurumları ve kamu desteğine dayalı tarım yapısı değişirken, hem girdi, hem de ürün işleme ve pazarlamada özel sektör odaklı bir yapı ortaya çıkmıştır. Tarımsal araştırma ve çiftçi eğitiminde kamu destekleri azaltılmıştır. Mevcut kurumların çoğu yok edilmiş ve olanlar da etkisizleştirilmiştir. Örneğin hububat konusunda tekel durumunda olması gereken TMO eski yapısından uzaklaştırılmıştır. TMO kendi alanı dışına çıkarak neredeyse tarım satış kooperatiflerine rakip olmaya çalışmaktadır. TARİŞ, Fiskobirlik ve Kayısıbirlik gibi köklü kooperatifler dururken kuru üzüm, fındık, kuru kayısı destekleme alımları yapmaktadır. Kurulmaya çalışılan emtia borsaları da özel sektörün piyasa etkinliğini daha da artıracaktır. İthalatın Türkiye tarım politikalarının önemli bir unsuru haline gelmesinde, gıda sisteminde ulusal ve uluslararası sanayi ve perakende zincirlerinin hâkim duruma gelmelerinin etkili olduğunun da altı çizilmelidir.

NE YAPILMALIDIR

Dünya Gıda ve Tarım Teşkilatı gibi uluslararası kurumlar ve kendi tarım sektörlerini korumaya alan küresel güçlü devletler, gıda sisteminin sorunlarını sadece; çevresel etkiler, küresel ısınma, kimyasalların aşırı kullanımı gibi teknik ve basmakalıp bir çerçevede ele almamalıdırlar. Bu sorunların da temel nedenlerinden olan, hem girdi hem de ürün işleme ve pazarlama zincirlerindeki, kar odaklı çokuluslu ve yerel şirket faaliyetleri ve bu alandaki tekelci yapıların yarattığı sorunlar üzerinde durulması da gerekmektedir.

Yukarda özetlenen yanlış politikaların sonuçları Türkiye’de açıkça gözlenmektedir. Özellikle son 20 yılda izlenen ithalata dayalı liberal politikalarla Türkiye’de 2 milyon hektara yakın arazi işlenmeden bırakılırken, tarımda istihdam oranı da tek haneli rakamlara doğru ilerlemektedir. Bu politikalar milli egemenliğin temel bir parçası olan GIDA EGEMENLİĞİNİ tehdit etmektedir.