Dünya nereye koşuyor?
8 Haziran günü A News kanalında konuşmamı istediler. Sordukları sorular Dünya Bankası tarafından yapılan açıklamaların yorumlanması üzerine idi. Sordukları birinci soru; Dünya Bankası çözüm için ne dedi? “Dünya Bankası Başkanı David Malpass çözüm için hiçbir şey demedi” dedim. Gerçekten de çözüm yok. Bretton Woods ikizi İMF ekonomistleri yine ayın 8’inde “piyasada oluşan fiyatlara müdahale edilmemesini” söylediler. Tabii onlar farkında değil. Herkes onlar gibi 50.000 USD aylık maaş alıyor zannediyorlar. Fiyatlar serbest piyasada oluşmalı imiş. Onu önce Biden’a söylesinler, ABD 1 numaralı düşmanlarından Venezuela’da, petrol çıkarması için firmalara izin vereceğini söylüyor. Bir nevi piyasada oluşacak fiyatlara müdahale etmeye çalışıyor. Yoksa İMF ekonomistlerinin söylediği gibi işi oluruna bırakırsa krizi 5-6 ay erteleyebileceğine krize davetiye çıkaracak. Birleşmiş Milletler yetkilisi Rebeca Grynspan dünyanın bugüne kadar yaşadığı en büyük ekonomik krizin eşiğinde olduğunu söyledi.
KAFALAR KARIŞIK
A News’te Atlantik sisteminin sonunun geldiğini, bu çatışmaların nedeninin de Atlantik sisteminin son çırpınışları olduğunu anlattım. Rusya-Ukrayna çatışmasının, görüntüde Rusya, Ukrayna, fakat özde Asya-Atlantik çatışması olduğunu söyledim. Yunanistan’ın son kışkırtıcı girişimlerinin de Ukrayna’nın Rusya’ya karşı kışkırtmalarına paralel gelişmeler olduğunu anlattım. Sunucunun şaşkınlıkla “Peki Yunanistan’ı kim kışkırtıyor?” sorusuna karşılık ABD ve NATO deyince, epey şaşırdı.
Kafalarda çok fazla karmaşa var. Neler oluyor? Tüketim mallarına zamlar neredeyse haftada bir gelmeye başladı. İhracatımızın yüzde 60’ının yapıldığı Atlantik ülkelerinde durgunluk sinyalleri kuvvetlenmeye başladı. Dünya petrol fiyatları düşmesi gerekirken 124 doları gördü. 200 doları görecek diyenler var. Dün A News “OPEC + ülkeleri fiyatları indiremez mi?” diye sordu. Ben de “Sizin petrol kuyularınız olsa, siz fiyatları düşürür müydünüz?” diye sordum. Yanıt veremedi. Serbest piyasa değil mi, “testi, çeşme akarken dolar” çeşme hazır akıyorken neden çeşmeyi kıssınlar. Akla ziyan!
Doların artışı durdurulamıyor. Kur Korumalı Mevduat, Hazine’ye çok fazla yük olmaya başladı. Dövizli mevduatı azaltmak için ortaya atılan Kur Korumalı Mevduat. TL mevduatların serbestçe kur korumalıya geçmesinin önü açıldığı için dövize endeksli diyebileceğimiz mevduat toplam 931 milyar TL’yi buldu. 17.22 dolar kurundan dolara çevirirsek 54 milyar dolar eder. Halbuki dövizli mevduat halen 200 milyar doların üzerinde. Hedefe ulaşılamadı.
REEL EKONOMİNİN SIRASI GELDİ
Vatan Partililer için şaşıracak bir durum yok. Vatan Partisi uzun yıllardan bu yana dolar sisteminin biteceğini döne döne defalarca kanıtları ile anlattı. Koca bir asır 900 milyar dolarla ülkesini ve dünyayı idare edebilen Amerika Birleşik Devletleri hegemonyasını ve sistemini korumak için 2008 yılından itibaren 1 asır bastığı paranın 10 katını piyasaya sürdü. 9 trilyon dolar piyasaya sürülen para miktarı sürdürülebilir değildi. Sadece ABD değil, buna tüm Atlantik ülke paraları; Avro, Japon Yeni, İsviçre Frangı, İngiliz Sterlini piyasalara saçıldı. Bu paraların hiper enflasyona yol açacağı söylendiğinde neo liberal ekonomistler “Bunlar rezerv para, bunlara çok talep var, bunlar mal piyasalarını etkilemez” dediler. Şimdi, neden petrol fiyatlarının düşmeyeceğinin cevabını bir kez daha verelim: Sizin merkez bankanız para basacak, paradan para kazananlar bundan neredeyse sonsuz ölçüde yararlanacaklar ama reel ekonomi; petrol çıkaranlar, doğalgaz çıkaranlar, metal üretenler, petro kimya malları üretenler vb. faydalanmayacak. Bu para bolluğundan faydalanma sırası onlara geldi. Sizce piyasada bu kadar para bolluğu varsa, siz bundan faydalanmak istemez misiniz? İşte bunun için kimse bu fiyatların düşmesini beklemesin. Artık dünya farklı bir yerde denge kuracak. O denge içinde dünya hâkimiyeti yok, o dünyada dolar hegemonyası yok.
ÇÖZÜM BASİT VE NET: DEVLETÇİLİK VE HALKÇILIK
Türkiye’nin ne yapması lazım? Türkiye ne yapması gerektiğini biliyor. Sadece karar vermek biraz zaman alıyor. Mustafa Kemal’in Altı Ok’undan Devletçilik ve Halkçılık. Bu kadar basit ve net. Kontrollü Kambiyo Rejimi bir tercih değildir, zorunluluktur. Plan, ithal ikamesi tercih olmadı, 1930’larda da zorunluluktu. Anayasamıza girdi. Çünkü Kemalistler bu politikalar haricinde tercih olamayacağını yaşayarak gördü. Yaşayıp göreceğiz.