22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünya Su Günü’nün ardından

Melih Baş

Melih Baş

Gazete Yazarı

A+ A-

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararla her yıl 22 Mart Dünya Su Günü olarak kutlanmaktadır. Bu kutlamada her yıl bir ana tema ile su ve su sorunlarına dikkat çekilmeye çalışılmaktadır. 2024 yılında ana tema ise ‘Barış İçin Sudan Faydalanmak’ olarak belirlendi. Gerçekten de suyun adil paylaşımı ve suyun bir insan hakkı olarak kabul edilmesi barış, istikrar ve gönenci getirebilecektir. Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları içinde 6. başlık da ‘Temiz su ve sanitasyon’ zaten!

Tarım için küresel su talebinin 2050’ye dek yüzde 35 artması beklenmektedir. Oysa ki, sadece 24 ülke su paylaşımı için işbirliği anlaşmalarına sahip. Su alt yapısının 2030’a dek 6,7 trilyon dolar, 2050’ye dek 22,6 trilyon dolar gibi bir yatırıma ihtiyaç duyacağı tahmin ediliyor. Dünya Bankası bu bağlamda 2030 Su Kaynakları Grubu (WRG 2030) kurmuş. Amacı özel sektöre ‘su güvenli bir dünya’ sağlamak elbette!

Dünya Su Günü’nün ardından - Resim : 1

SUYUN ÖNEMİ

Su yeryüzünde yaşam için yaşamsal bir kaynaktır. Okurların çoğu bilir insan bedeninin yüzde 50’sinin üstündeki kısmı sudan ibarettir. Su yeryüzünün ise yaklaşık yüzde 71’ini oluşturur. Kritik olan bu suyun sadece yüzde 2,5’unun temiz su olmasıdır. Temiz su ile kasıt, içmek, tarım ve sanayinin çoğu için gerekli sudur. Kısacası su insanlar, ekonomiler, doğa ve gıda için temel bir unsurdur. Küresel temiz suyun yüzde 72’sinin tarımda kullanılmakta olduğu bilinir. Tüm doğal kaynaklar gibi temiz suyun sonsuz olmadığı bir gerçektir.

SU VE NÜFUS

Hızlı nüfus artışı, kentleşme, ekonomik kalkınma ve iklim değişikliği gezegenimizin su kaynaklarımız üstünde her gün daha fazla stres oluşturmaktadır. Rakamlarla konuşursak “kişibaşına temizsu su kaynağı” geçtiğimiz on yıllarda yüzde 20 düşmüş durumdadır. Suya ulaşılabilirliğin ve kalitesinin bozulmasının nedenlerinin başında geçtiğimiz son on yıllarda su kaynaklarının yanlış ve aşırı kullanımı ve yönetimi, zemin suyunun aşırı çıkarımı, çevre kirlenmesi ve iklimsel değişiklik gelmektedir. Bu konuda değerli kaynağımızın riskini geriye dönülemez biçimde arttırıyoruz.

Bugün 2,4 milyar kişi su stresi çeken ülkelerde yaşıyor. Birçok kişi küçük çiftçi olup, günlük gereksinimlerini karşılamakta güçlük çekiyorlar. Bunların arasında özellikle kadınlar, yerliler, göçmenlerin ve sığınmacıların altını çizmeliyiz. Su kaynakları eşitsizliği de işin cabası. Dünya nüfusunun yarısından fazlasına sahip Asya kıtasın su kaynaklarının yüzde 36’sına sahip; nüfusun yüzde 6’sının yaşadığı Güney Amerika kıtası kaynakların yüzde 26’sına sahip. Afrika’da ise sorun yetersiz kaynak değil, adil olmayan paylaşım ve suyun metalaşmasıdır.

600 milyon kişi dolayında bir nüfusun en azından kısmen suya dayalı gıda sistemiyle yaşamlarını sürdürüyorlar ve bunların iklim değişikliği başta olmak üzere çevre kirlenmesi ve sürdürülemez uygulamalardan dolayı yaşam standartlarının çok kötü olduğu görünen bir gerçektir. Birleşmiş Milletler’in “Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’nde yer alan 10 göstergeden biri “içme suyu” olarak belirlenmiş ve ölçülmektedir. Yaklaşık 2,2 milyar insan güvenilir içme suyuna ulaşamıyor.

Dünya Su Günü’nün ardından - Resim : 2

SUYU AKILLICA KULLANMAK

Suyumuzu hem bireysel bazda hem kurumsal bazda akıllıca kullanmak için çaba harcanıyor belki ama yeterli mi?

Örneğin bireysel bazda su tüketimimizi etkin yönetiyor muyuz? Mutfaktan banyo-tuvalete dek tüm yaşam alanlarında suyu etkin kullanım politika ve araçlarını yaşama geçiriyor muyuz? Bu dolaysız kullanımın yanı sıra bir de gereksiz satın alma-tüketme aracılığıyla dolaylı su tüketimimizi yönetiyor muyuz? En iyisi bireysel su ayak izimiz başta ve yanı sıra ekolojik ayak izimizi ölçmeliyiz. Tanımlayamadığınızı ölçemez, ölçemediğinizi de yönetemezsiniz!

Aynı şeyi kurumlar da ve devlet de yapmalı. Suyun etkin biçimde korunması ve kullanımı için yasal düzenlemeler ve düzenekler tesis edilmelidir.

KAPİTALİZMDE SUYUN METALAŞMASI

Su kıtlığı kapitalizme (özellikle neoliberalizme) ve egemenlerine suyu metalaştırma olanağı sağlamıştır. Uluslararası sermaye çevreleri ve şirketleri su kaynaklarına “özelleştirilme” yoluyla doğrudan veya dolaylı olarak el koyarak, suyu ticari mal haline getirmekte eşdeyişle metalaştırmaktadırlar. Bu konuda halkları kandırmak için suyun kamusal bir varlık olması halinde israf edildiği şeklinde bir görüşü işlemekte ve yaygınlaştırmaktadırlar. Esas suyun israfı tüketim kapitalizminde ortaya çıkan “aşırı tüketimci bireyler” üzerinden olmaktadır. Elbette emperyalist merkez ülkelerdeki (alışılmış adıyla Kuzey) zengin bireylerin kişi başı dolaylı ve dolaysız su tüketimi ile ezilen / sömürülen çevre ülkelerindeki (alışılmış adıyla Güney) bireylerin kişi başı dolaylı ve dolaysız su tüketimleri arasında ciddî bir eşitsizlik olduğunun da altını çizelim.

Belediyelerin musluklardan akan suyun içilebilir olmasını sağlamak gibi bir görevi var sözde! Gelgör ki, bireyler özel sektördeki ambalajlı su üreticilerinin ürettikleri suları tüketmektedirler. Bu sektör aracılığıyla ortaya çıkan ek enerji ve hammadde özellikle plastik tüketimi, çevresel kirlenme, nano ve mikroplastik kirlenmesi sorunları da türevsel maliyetler (hem sosyal, hem ekolojik). Sahi, siz yediğiniz balıklarda mikroplastikleri de yediğinizi biliyor musunuz?Dünya Su Günü’nün ardından - Resim : 3

TÜRKİYE’NİN SU EKONOMİSİ

Ülkemiz henüz su yoksulu değil ama o yolda diyenler var. Kaynakların kirlenmesi, nüfus artışı, akılcı olmayan kullanım, su eşitsizliği ve özelleştirmeler nedeniyle esasen su yoksulu bir ülkeyiz. Çünkü 2000 yılında 1.562 metreküp olan kişibaşı su miktarı, yüzde 19 azalışla 2021’de 1.342 metreküpe düşmüştür. 2030 yılında 1120 metreküpe düşecek ve su baskısı yaşayan ülke olacağız.

Geçtiğimiz 50 yılda 3 Van Gölü büyüklüğünde 1,3 milyon hektar sulak alan yitirmişiz. Bugün tatlı su kaynaklarımızın yüzde 74’ü tarımda, yüzde 15’i evsel kullanımda ve yüzde 11’i de sanayide kullanılmaktadır. Tarımda su kullanım yüzdesi Avrupa’da yüzde 25!

Hem tarımsal hem de sınai ve evsel su kullanımında kaçak ve kayıp büyük! Yeraltı su kaynakları yetersiz yağışlar, aşırı kullanım ve izinsiz kullanım nedeniyle tehlike altında! Suya erişim Konya Ovası’nda 10 yıl önce 90-100 metreden iken, şimdi 250-300 metreden ancak olabiliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre, 2100’e dek karla kaplı alanlar yüzde 44 azalacakmış, ardışık kurak geçen gün sayıları 4-15 gün arasında artacakmış. Tüm senaryolara göre, Fırat-Dicle ve Konya havzalarında önemli su açığı oluşacakmış.

Tarımsal sulamada basınçlı sulama sistemlerinin kullanımının payı yüzde 25 iken son 11 yılda ancak yüzde 33’e çıkarılmış ve sulamanın yüzde 67’si hala vahşi yani salma sulama tekniği ile yapılıyor! Oysa yağmurlama sulamada yüzde 35-40, damla sulamalarda yüzde 65-70 su tasarrufu sağlanıyor. Salma sulama nedeniyle kimyasal ilaç ve gübrelerdeki kimyasallar içme suyuna da karışıyor! Sulamada bir de akıllı tarımla dijitalleşmenin getirdiği olanaklardan yararlanma anlamında tedarik zincirlerinde yapılacak çalışmalar da su verimliliğini artırabilmektedir.

Ekonomi genelde yasal düzenlemelerle yönetilir. Tam 9 yıldır Su Yasası taslağı üzerinde çalışılıyor, bir türlü çıkarılamadı. Çıkar gruplarının çıkarları bir türlü dengelenemiyor anlaşılan! Hatta kimi ülkelerdeki gibi ürün ve havzaya göre su kotaları tahsisi, su polisi teşkilatı kurulması aciliyet taşıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2023-2030 dönemi için hazırlanan 100 sayfalık ‘Değişen İklime Uyum Çerçevesinde Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planı’ da hazır ama! Görüntü var ses yok! Örnekse, Merkezi Yönetim Yatırım Bütçesi içindeki sulama yatırımları payı son 10 yılda yüzde 9,2’den yüzde 5,3’e düşürülmüş. Basınçlı sulamaya verilen destekler son 5 yılda reel olarak yüzde 80 azalmış.

Tarımsal maliyetler ve fiyatlar nedeniyle enflasyon artışına ve ürünleri ithal etme mecburiyetine karşı senaryomuz var mı? Hiç düşün(e)mediğimizi söyleyebiliriz! Oysa ki, BM’e göre su ve sanitasyon çözümlerine yapılacak 1 dolarlık yatırım, 4,3 dolarlık geriye dönüş sağlıyormuş!

SONSÖZ

Öncelikle, suyun metalaşması ortadan kaldırılmalıdır. Suyun yeni kuşak insan haklarından çevresel haklardan biri kapsamında bir hak olduğunu savunmamız gerekir.

Ardından suyun etkin kullanımı için hem bireysel bazda hem de kurumsal bazda düzenekleri yaşama geçirmemiz gerekiyor. Tüm paydaşlar ellerini taşın altına koymalıdır. Burada halkçı bir devlet otoritesi gerekir elbette. Örnekse, üç-beş zengin golf oynayacak diye o kadar geniş arazi tahsisi ve o kadar bakım için tonlarca su harcaması akıl işi mi?

Bu işin uzun vadeli ve kökten çözümünün aşırı üretimi kışkırtan tüketim kapitalizminden vazgeçilmesinden geçtiği açıktır. Yoksa her şey sudan ucuz olacak!

Kapitalizmden vazgeçmezsek ancak çevrecilik yaparız, ekolojik yaklaşım ancak ve ancak toplumculuk ile olanaklı! O halde savsözümüz şu olabilir: “Ya barbarlık ya toplumculuk”. Çünkü emperyalizmin barbarları şöyle diyor: “hem suyunu hem canını”!

Su kaynakları BM Tarım Dünya Su Günü 22 Mart