29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünyanın cahilleri de birleşiyor -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

“Translators for Justice”ten çocuklar, Felix Dashsel’in makale/haberini Almanca’dan çevirip göndermişler. Ben de sizle aktarıyorum: (Kaynak: http://www.taz.de/Die-Republik-Gezi-Park/!118600/)

Gezi Parkı Cumhuriyeti’ne Önsöz

Evvel zaman içinde, İstanbul’un göbeğinde bir ülke varmış. Fıskiyeli bir parkın içinde, insanların yedi düzine çadırda yaşadığı bir yermiş burası. Bu ülkede herkes özgürce ve korkmadan istediğini söylermiş, İnsanlar birbirini kollar, haksızlığı görür ve bunu dile getirirlermiş. Birbirlerine yardım ederlermiş. Birlikte kurdukları şeyin sorumluluğunu taşırlarmış. Bu ülkenin vatandaşları birbirinden farklıymış, ama herkesin ötekine saygısı varmış. Aynı şeye inanmazlarmış, ama bu onlar için sorun değilmiş. Kim acıksa ona yemek verilirmiş. Kim susasa, ona su verilirmiş. Kim tökezleyip yere düşse, başkaları koşar onun ayağa kalkmasına yardım edermiş. Bu ülkenin adı Gezi’ymiş.

Gezi ve Düşmanları

Gezi’nin birçok dostu, bir o kadar da düşmanı var. Gezi’de yaşayanlar Erdoğan’a karşı yaptıkları eylemlerin ülke sınırları ötesinde, Berlin’deki eylemlerle ya da São Paulo’daki pankartlarla destek görmesine nasıl sevinirlerse, Erdoğan da ülke sınırları ötesinde kendisi gibi darkafalıları bulmakta zorlanmadı. Dünya insanları yalnızca protesto amacıyla birleşmiyorlar, insan onurunu ve özgür iradeyi savunmak için birleşmiyorlar, cehalette de birleşiyorlar. Cahiller birliği Türkiye’nin Avrupa’yla olan ilişkisini, Avrupa’nın da Türkiye’yle olan ilişkisini zora sokuyor.

Erdoğan’ın ürünü olan, kaba bir hitabetle, acımasız polis şiddetiyle karışık, gurur, dışlama ve önyargıdan oluşan sarmal Avrupa’da dönmeye devam ediyor. Her iki tarafta da bu devinimden yarar sağlayanlar var. Her iki tarafta da üyelik müzakerelerinin durmasından memnun olanlar ve hatta bu şekilde amacına ulaşmış olanlar var. Örneğin bunlardan biri, Federal Meclis Grubu İnsan Hakları ve İnsanî Yardım Sözcüsü Erika Steinbach. Türkiye karşıtlarını destekliyor, İstanbul, Ankara ve İzmir’deki olayları işine geldiği gibi kullanıyor: Bakın, bu ülke bize ait olamaz! Türkiye’de on binlerce insan, hakları için eylem yaparken, o bir basın açıklamasında bu ülkenin AB’ye giremeyeceğini ifade etti. Adeta ön yargısını destekleyecek kanıtlar arar gibiydi. Biber gazına boğulmuş insanların o andaki tek derdi, müzakerelerin ne durumda olduğunu öğrenmekmiş gibi. Erika Steinbach biber gazının ve TOMA’ların arkasına bakmayan Türkiye eleştirmenlerine iyi bir örnek. Bu tutumun temelinde kin ve gizli bir ırkçılık yatıyor.

O ve yandaşları bir Gezi Cumhuriyeti’nin varlığını kabul etmek istemiyorlar. Etseler, Gezi’nin Avrupa fikrinin gerçeğe yansıyan hali olmanın ötesine geçtiğini, bundan fazla birşey olduğunu görmeleri gerekecekti. Recep Tayyip Erdoğan’ın protestolara kulak vermemesi Steinbach ve yandaşlarının işine geliyor. Türkiye başbakanının gururu Steinbach’ın önyargısını destekliyor. Avrupa Birliği Türkiye’ye sırtını çevirirse, Erdoğan bundan güç alacak, daha sert, daha dik başlı davranacaktır. İstediğini yapabilmek için fırsat bekliyor. Üyelik müzakerelerinin kesintiye uğraması onu da Erika Steinbach kadar mutlu ediyor. Steinbach ve Erdoğan’ın kafaları uyuşuyor, onları birleştiren şey cehalet enternasyonalizmi. İkisi de aynı proje için çalışıyorlar: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini engellemek ve Gezi Cumhuriyeti’ni yıkmak. Üyelik müzakerelerinin, vahşileşen başbakanı evcilleştirecek bir baskı aracı olduğunu düşünenler, Erdoğan’ın ülkesinin rotasını hala Avrupa yönüne çevirdiği yanılgısı içindeler. Erdoğan önceleri elbette Avrupa ekonomisinin cazibesine kapılmıştı, ama bu cazibenin gücü kalmadı sonra, Avrupa’nın ekonomik gücü de pek kalmadı. Aynı anda Türk ekonomisi büyümeye, ülke gelişmeye ve bununla birlikte başbakanın kendine güveni de artmaya başladı. Şimdi kendini herşeye kadir görüyor, oyunun kurallarını kendisi belirlemek istiyor. Erdoğan, Avrupa anlayışını benimseyerek, düşünce özgürlüğü ve özgür irade koşullarını kabul ederek Avrupa Birliği’ne girmek istemiyor artık: Vatandaşlık hakları ile alışveriş merkezi arasında seçim yapması gerekse her zaman alışveriş merkezini seçecektir. Erdoğan ve yandaşları için Avrupa nazlandıkça herşey yolunda. Erdoğan, Avrupa’ya ihtiyacı olmadığına inanıyor. Üyelik müzakerelerinin Erdoğan’ın siyasetini etkileyecek bir baskı aracı işlevi göremeyecek olmasının bir nedeni daha var: Avrupa Birliği’nin kimlik krizi. Avrupa’nın göbeğinde Yunanistan’da bütçe sıkıntısından ötürü devlet televizyonu kapatılırken, Türk başbakanına düşünce ve basın özgürlüğü konusunda nasıl baskı yapılabilir? Acaba kriz zamanlarında Avrupa’nın kararı ne yönde olur? Vatandaşlık haklarını mı korur, yoksa alışveriş merkezi mi kurmaya çalışır?

Sonsöz

Gezi Cumhuriyeti, bu cumhuriyetten korkanlar tarafından ortadan kaldırılmıştı. Yakılıp darmadağın edilen bir arı kovanı gibi birkaç dakika içinde yok edilmişti. Ama cumhuriyet ölmemişti, tersine büyüdü, gelişti, o şimdi her yerde: Duran adamın sessiz eylemiyle korunan, akşamları yapılan mahalle forumlarıyla yaşayan, Rock grubu Duman’ın, uğruna şarkılar yazdığı bir cumhuriyet. Bu cumhuriyet Erdoğan’ın tehditlerini ve Erika Steinbach’ın ilgisizliğini geride bırakacak, çoğulcu ve demokratik kalacaktır. Alman hükümeti Türk büyükelçisini kaç kere çağırırsa çağırsın, Türk hükümeti Alman büyükelçisini kaç kere çağırırsa çağırsın, bu Cumhuriyet yaşayacaktır.

Bu cumhuriyet, insanlar biraraya gelip cumhuriyeti konuştukça yaşayacaktır. Türkiye gerçekte, demokrasi yıldızının en çok parladığı zamanlardan birini yaşıyor. Şu anda Avrupa’yı olması gerektiği gibi temsil eden bir ülke varsa, o da Gezi Cumhuriyeti’dir: Dayanışma içinde, barışçıl, çoğulcu, cesur ve özgür.