23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünyanın Merkezini Değiştirecek Proje Kapımızı Çalıyor

Onur Sinan Güzaltan

Onur Sinan Güzaltan

Eski Yazar

A+ A-

Kuşak ve Yol, Büyük İskender’den, Cengiz Han’a, Britanya İmparatorluğu’na değin, tarihin farklı dönemlerinde hükümdar ve imparatorlukların kılıç zoruyla hükmetmeye çalıştığı, bugün üzerinde 4 milyar insanın yaşadığı Asya, Avrupa ve Afrika’yı kapsayan bir coğrafyayı, ticaret yoluyla bir araya getirmeyi hedefleyen bir proje olarak dünya sahnesine çıktı.
Pekin’de, 150 farklı devlet temsilcisinin yanı sıra, 37 ülke liderinin katılımıyla ikincisi düzenlenen Kuşak Yol Forumu’nun davetli listesi ve toplantıdan çıkan mesajlar, Çin’in, modern İpek Yolu olarak değerlendirilen bu projeyi hayata geçirme yolunda en geniş uluslararası mutabakatı aradığına işaret ediyor.
Kara ve denizleri birleştiren bu yolda, Çin, yerleşik güç dengelerini ve çatışma alanlarını, esnek ve çok boyutlu bir dış siyasetle aşmaya çalışıyor.

Dünyanın Merkezini Değiştirecek Proje Kapımızı Çalıyor - Resim : 1

KARA VE DENİZLERİ BİR ARAYA GETİRMEK
Kıtaları, hali hazırda var olan ve inşası planlanan kara yollarının yanı sıra, yeni limanların hızlandıracağı deniz taşımacığıyla birleştirmeyi amaçlayan Kuşak ve Yol, ilk defa 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Kazakistan ve Endonezya’da yaptığı konuşmalarla gündeme girdi.
Her ne kadar, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Kuşak ve Yol’u, “jeopolitik bir araç” olarak değil “diğer ülkelerle beraber gelişme imkanı” üzerine kurulu bir proje olarak tanımlandırsa da, Çin’in bu projeyle beraber, var olan jeopolitik yaklaşımları sentezlediği görülüyor.
Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını “Dünya Adası” olarak tanımlayan ve bu kıtaların kesiştiği alan olan Avrasya’yı kontrol etmenin, dünya hâkimiyeti anlamına geldiğini savunan, Britanyalı coğrafyacı Halford Mackinder’in, karacı yaklaşımı Kuşak Yol’un sadece bir bölümünü oluşturuyor.
Kuşak Yol’un diğer ayağı ise, 19.yüzyılın en önemli Amerikalı stratejisti kabul edilen Alfred Mahan’ın, bir ülkenin uluslararası etkinliğini okyanuslardaki kuvvetiyle eş tutan, deniz yollarına hakimiyet stratejisine dayanıyor.
Kuşak ve Yol, Mackinder’in kara ve Mahan’ın deniz teorilerini işbirliği zemininde bir araya getirmeyi amaçlıyor.
Pekin’de düzenlenen zirvenin de gösterdiği üzere, bu yolda, Rusya’nın tavrı olumluyken, Avrupa ve Asya’nın bazı ülkelerinde çekimserlik devam ediyor.

ESNEK VE ÇOK BOYUTLU DİPLOMASİ
Çin, çatışma alanlarında bulunan, kendi aralarında ve iç siyasetlerinde sorunlar yaşayan onlarca devleti, ticaret paydasında bir araya getirmeyi hedefleyen bu projeyi, ancak esnek ve dogmalardan uzak bir dış siyaset izleyerek hayata geçirebileceğinin farkında.
Bu bağlamda, Çin, ülkeler arası çatışmalarda taraf olmaktan kaçınırken, Kuşak ve Yol’un bir siyasi hakimiyet arka planı taşımadığının da sürekli altını çiziyor.
Uzun süre, ABD’nin hegemonyası altında kalan Avrupa Birliği ülkeleri, Çin’e karşı temkinli yaklaşım gösterenlerin başında geliyor.
AB ve Çin arasındaki ticaret dünya üzerindeki ticaretin yüzde 28’ini oluştururken, Avrupa ülkelerinin Çin’e ihraç ettiği ürünün yaklaşık olarak iki katını Çin’den ithal etmesinin yarattığı ekonomik dengesizlik, 12 Mart 2019 tarihli, AB Komisyonu raporunda Çin’in “sistematik olarak rakip” ilan edilmesine neden oldu.
Fakat Avrupa’nın yekvücut bir Çin siyaseti olmadığı, Pekin’deki zirveye İtalya, Macaristan, Avusturya ve Yunanistan’ın en üst seviyede katılımından da anlaşılıyor.
Keza İtalya, diğer AB ülkelerinin bütün baskılarına rağmen geçen ay Kuşak Yol’a katıldığını açıklarken, Pire Limanı’nı Çinli bir şirkete satan Yunanistan, AB’nin yetkili organlarının Çin’deki insan hakları ihlallerini kınamasını veto hakkını kullanarak engellemişti.
Almanya Şansölyesi Merkel’in, “Kuşak Yol projesi biz Avrupalılar için çok önemli, mütekabiliyet ilkesi içinde rol almak istiyoruz fakat bu ilkenin uygulandığını söylemek zor” ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “Birliğimize saygı duymalısınız” serzenişleri karşısında, esnek diplomasisini devreye sokan Çin, AB’yle yaptığı anlaşmada, şeffaflık ve mütekabiliyet ilkelerini kabul etti.

ABD’Yİ DENGELEMEK
Nixon döneminde, ABD-Çin arasında kurulan ve ‘Pinpon Diplomasisi’ olarak anılan ilişkilerin arkasındaki isim olan ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in, “ABD ve Çin asla düelloya girmemeli (...) iki ülkenin ilişkisi asla sıfır toplamlı bir oyun olmamalıdır” siyasetinin Donald Trump yönetimi tarafından dikkate alınmadığı, Çin’e karşı girişilen ticaret savaşıyla ortaya çıktı.
Trump, Çin’i çatışmaya zorlayan bir siyaset izliyor.
Xi Jinping ise, Kuşak Yol Forumu’nda yaptığı konuşmada devlet sübvansiyonlarının azaltılacağını, fikri mülkiyet haklarının korunacağını, yabancı yatırımcıların Çin’e girmesini kolaylaştıracaklarını ve Yuan’ın değerini rekabet amaçlı düşürmekten kaçınacaklarını açıklayarak, Trump’un ticaret üzerinden yükseltmeye çalıştığı gerilimi yumuşatmanın yanı sıra, Avrupa ülkelerini de ikna edici mesajlar verdi.
Xi Jinping’in açıklamaları, Çin’in ABD’yle, ABD’nin istediği cephelerde karşılaşmayı sistematik olarak reddedeceğinin bir göstergesi.
Pekin, Washington’la direkt bir çatışmayı mümkün olduğu kadar erteleyen, fakat diğer yandan ABD’nin yakın müttefiklerini olası bir çatışma durumunda nötr hale getirmeye çalışan ve ABD’nin çıkarlarıyla çatışan kuvvetleri destekleyen bir siyaset izliyor.
Çin’in, Avrupa ülkelerine karşı olumlu tutumu, İsrail ve Suudi Arabistan’la, silah endüstrisi ve ticaret yolları üzerinden geliştirdiği ilişkiler, ABD müttefiklerini nötr hale getirme siyasetinin örnekleri.
ABD’nin İran’a uyguladığı ekonomik ambargoyu farklı yollarla delme, Suriye ve Venezüella’da Rusya’yla sürdürülen ortak siyasetler ise Çin’in dolaylı çatışma çizgisini sürdüreceğinin göstergesi.

RUSYA VE ÇİN İŞİBİRLİĞİ İTTİFAKA DÖNÜŞÜYOR
Trump yönetimi ise Çin’in bu hamlelerine “tersten pinpon diplomasisi” uygulamak suretiyle, Rusya’ya yakınlaşmanın yollarını arayarak cevap vermeye çalışıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Pekin’de yaptığı konuşmada kullandığı, “Çin’in eylemleri, Rusya’nın planlarıyla mükemmel bir şekilde örtüşüyor” ifadeleri, ABD’nin Çin ve Rusya’nın arasına girme siyasetinin çöküşünün yanı sıra, Moskova ve Pekin arasında süregelen işbirliğinin, tarihin seyrini değiştirecek bir ittifaka dönüşme yoluna girdiğini ilan ediyor.
Çin’in Moskova elçisi Li Hui’nin, “Rusya, Kuşak Yol projesi çerçevesinde, uluslararası işbirliğinin yerleşmesi yolunda, Çin’in önemli bir müttefiki ve ortağıdır” açıklaması tezimizi destekler nitelikte.
Putin’in konuşmasının devamında, Avrasya Ekonomik Birliği (AEB)’nin, Kuşak ve Yol’da önemli bir rol oynayabileceği mesajını vermesi ise Orta Asya üzerinden Avrasya’nın, projenin ana omurgası olacağı anlamına geliyor.

SONUÇLAR VE TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ FIRSAT
Pekin’de düzenlenen zirveden çıkan beş önemli sonuç var;
1- Çin ve Rusya arasındaki işbirliği, ittifaka dönüşüyor,
2- Çin, ABD’yle direkt çatışmayı mümkün olduğunca erteleyen bir siyaset izliyor,
3- Çin, esnek ve gerektiğinde tavizler verebilen, çok boyutlu bir dış politika sürdürüyor,
4- Çin’e karşı yekpare bir Batı bloğundan bahsedemeyiz,
5- Bir ara kuvvet olarak Avrupa Birliği, ABD-Çin çekişmesinde Çin lehine bölünmüş durumda.
Aydınlanma Devrimi’nin kapılarını açan, Avrupa’nın uluslaşma sürecinde önemli etkenlerden biri, ulaşım ve nakliye ağlarının birbirine bağlanmasıyla ortaya çıkan merkezileşmeydi.
Kuşak ve Yol, kıtalararası merkezileşme suretiyle yeni bir devrimin kapısını aralayabilir.
Türkiye, komşularla işbirliği içinde Avrasya siyasetine yönelmesi durumunda, kendi etki alanını koruyarak ve bağımsız bir biçimde, 4 milyar insanı birbirine bağlayacak yeni bir çağın kapılarını açması beklenen Kuşak Yol projesinde, öncü bir rol oynayabilir.
Öncü rol, sadece ekonomik değil, sosyal ve kültürel anlamda da ülkemiz içindeki Batı merkezli tek kutuplu düşünce biçimini değiştirecek, Batı ve Doğu’yu dengeli bir biçimde özümsemeyi hedefleyen Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine dönülmesinin kapılarını açacaktır.
Değişime direnen Orta Çağ kalıntısı kuvvetlerin silinip gideceği bir sürece giriyoruz.
Türkiye’nin bir an evvel, iç siyasetteki küçük güç hesaplarından, iktidar kavgalarından uzaklaşıp, adalet, liyakat ve sosyal devlet ilkeleri temelinde iç cepheyi kuvvetlendirmesi ve bağımsız, esnek bir dış siyasetle, önümüzdeki fırsatları değerlendirmesi bir mecburiyet.

Dünyanın Merkezini Değiştirecek Proje Kapımızı Çalıyor - Resim : 2

Not: Eşit, adil ve özgür bir dünya mücadelesinde yaşamlarını hiçe sayanların önünde saygıyla eğilir, ülkemiz ve dünya emekçilerinin 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlarım.