Yandex
22 Nisan 2025 Salı
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Düş fabrikası Yeşilçam

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Uzun bir süre Erman Film’de muhasebe memurluğu yapan Şeref Gür yapımcı olmaya karar verdiğinde, bu konudaki deneyimlerinden yararlanabileceği düşüncesinden yola çıkarak patronu Hürrem (Erman) Bey’in yanına gider. Hürrem Bey hiç düşünmeden Ağa Camii sokaktaki terziye gidip, her biri değerli kumaşlardan, yeleğinde köstekli saat cebi olan üç adet takım elbise diktirmesini öğütler. Ardından da “Yeşilçam’da yapımcılığa soyunacaksan zengin görünmek zorundasın cebinde tek kuruş olmasa da” der. Mesleğindeki deneyim ve başarılarıyla duayen konumunda olan Hürrem Bey’in bu önerisi, Yeşilçam’ın klasik yapımcı profiline biçilen tanıma öylesine denk düşer ki bu işe girişenlerin üzerinde ne bol kalır ne de dar… Çünkü olduğundan farklı görünmek Yeşilçam’ın olmazsa olmaz kurallarından biridir.

Bir zamanlar, çok değil, çeyrek asır öncesine denk varlığını sürdüren Yeşilçam sayesinde Türkiye, inanmayacaksınız ama bir dönem, ailecek ve de mahallecek sinemaya gidilen, dünyanın Hollywood, Bollywood ve Hong Kong’dan sonra en çok film üreten dördüncü ülkesiydi. Yani her semtte kışlık/kapalı, her mahallede yazlık/açık sinemaların olduğu, zaman zaman anımsayıp nostaljinin içinde kaybolup gittiğimiz yıllar…

Yeşilçam her bir şeyi ile kendine özgü bir sinemaydı. Devlet desteğinden yoksun, yetişmiş eleman sıkıntısı içinde, sağlıksız ve çarpık bir ekonomin içinde onca filmin üretilerek gösterime sokulması bu kendine özgülüğün beraberinde getirdiği bir mucizeydi adeta. Oyuncular bile farkına varmadan aynı anda iç içe çekilen filmler. Çekim anında sette yazılan senaryolar, iki günde film bitirenler, aynı filmi değişik adlarla yeni filmmiş gösterime sokanlar ve daha niceleri bu kendine özgü sinemanın günümüzde mizah edebiyatına konu olan özelliklerinden yalnızca ilk akla gelenleriydi…

Yeşilçam’ın bir de öbür yüzü vardı: Her bir zorluğa ve de Demokles’in kılıcı gibi tepelerinin üzerinde duran sansüre rağmen film yapan gerçek sinemacıların bulunduğu kesim.. Onlar da her bir şeye rağmen, oldukça kısıtlı olanaklar içinde sevdalısı oldukları sinemanın yine bize özgü, bazen uyarlama -bazen de aşırı esinlenmelerle- ama daha çok bizden olan öykülerle sayısız filmlere imza atarak yıllar yılı bizlere farklı dünyalar sundular bir bilet karşılığında

Barış Saydam “Düş Fabrikası Yeşilçam” adlı derlemesinde bizlere bu yönünü anlatıyor Yeşilçam’ın. Saydam kitabın giriş yazısında “amacımız ne Yeşilçam’ı yermek ne de olduğundan daha farklı bir konuma yükseltmek… Anakronik bir bakışla tarihi yeniden yazma gibi bir iddiamız yok. Bu kitabın ortaya çıkmasının temel amacı, farklı katmanlarıyla birlikte sinema endüstrimizin işleyişini ortaya koyarak mevcut stereoptik bakışların dışarısında derinlikli bir yaklaşım geliştirebilmek” diyerek sektörün geniş bir yelpazede irdelenmesine yardımcı olmuş.

Kitapta sinemamızın duayen isimlerinden Giovanni Scognamillo klasik “Zengin kız fakir oğlan” ya da bunun tersinden hareket ederek senaryo alanını, Özge Özyılmaz “Yeşilçam’da müzik kullanımının kökenleri” başlıklı yazısında sektörün bu alanını, Burçak Evren “Kuralsızlığın kuralı” ile yapımcılığı, Yusuf Ziya Gökçek “Yeşilçam’da Film Zamanı”nı, Barış Saydan sanat sinemasını, Muzaffer Musab Yılmaz ise Yeşilçam’ın tarihi filmlerini ele almış. Kitabın diğer yazarlarından Tuncer Çetinkaya “Yeşilçam güldürüsü”nü irdelerken, Okan Ormanlı Yeşilçam’daki tıp olgusu ve insan sağlığını, Serpil Kırel ise Yeşilçam dönemindeki sinema salonları hakkında her bir şeyi anlatmış. Nostaljiler içinde boğulmuş Yeşilçam’ın gerçek yanını keşfetmek için bulunmaz bir fırsat.

Süreli yayınlarından yoksun bir zaman diliminde bu alana ilişkin özenle yazılmış her bir makale geçmişin Yeşilçam'ı üzerine sayısız bilgiler içeriyor. Bu yanıyla kitap, hem sinema literatürümüzdeki bu alana ilişkin bir boşluğu dolduruyor hem de kaynak kitaplar alanına her daim başvurulacak bir değer armağan ediyor. Sinemamızı bu kez de izlemek yerine okuyarak anlamak isteyenler için tam zamanı. Bu arada, birçok yayınevinin ıskaladığı sinema alanına birbirinden saygın kitaplar armağan etmeye devam eden Doruk Yayınevi'ni de kutlamak gerek.

( Derleyen Barış Saydam, “Düş Fabrikası Yeşilçam” Doruk Yayınları, İstanbul 2025. 160 sayfa)

Yeşilçam