Düşkünler evinde bir aktris
Bir bayram günü, genç bir radyo muhabiri düşkünler evine gider ve önüne çıkan yaşlı bir adama yaklaşarak “sizin için hangi şarkıyı çalmamızı istersiniz” der.
Yaşlı adam, yaşı icabı kendisini tanıma olanağının olmadığını bildiği muhabire dönerek, şarkının adını söyler:
Ne oldu bana...
Derken plak dönmeye başlar: Ne oldu bana...
Oysa muhabirin tanımadığı, yaşı gereği tanıma olanağı bulamadığı o yaşlı adam, bir zamanların Yeşilçam’ının varlıklı iş adamı, fabrikatör ya da daha yaygın tanımıyla, kızına talip olan başka dünyaların yoksul gençlerini aşklarından vazgeçirmek için tomar tomar paralar teklif eden, o bilinen ve çoğu filmde yinelenen beylik klişenin değişmez oyuncusudur.
ŞEYTAN KADINLARIN OYUNCUSU
Geçtiğimiz günlerde de bizim gençlik dönemimizin en şuh, en seksi, en davetkar oyuncularından biri olan Gönül Beyhan aramızdan ayrıldı. Yaşı 50’nin altında olanların adını bile duymadığı bu oyuncu çoğunlukla karakter oyuncuların kategorisinde yer alıp, afişlere adı starlardan sonra, daha küçük puntolarla yazılan, çoğunlukla seyircinin empati duymadığı nankör rollerin hakkını veren bir oyuncuydu. Düne kadar karakterlerden çok tiplemeler üzerine kurulu, melodram türünü, resmi bir tür olarak algılayan sinemamızda starların oynadığı “melek kadın” kadının karşındaki “şeytan kadın”dı. Melek kadınların tiplerden karaktere geçmediği -daha doğrusu geçemediği- yıllarda, her şey şeytan kadınların üzerine kuruluydu. Melek kadın sever, şeytan kadın aldatırdı. Melek kadın ne denli namus halesiyle örülü ise, şeytan kadın da o denli günahların kaynağı, kötülüklerin pişmanlık duymayan temsilcileriydiler. Örneğin melek kadınlar, düşmüş ya da düşürülmüş, vesikalı kadınları oynasalar da, sevdikleriyle bile asla öpüşmezler, soyunup yatağa girmezlerdi. Onun, cinsellikteki sınırının diğer ucunda hep bu şeytan kadınlar bulunurdu. Cinselliğin, öpüşüp yatağa girmenin, sevginin doğal bir uzantısı olmayıp, ayıp ve günah sayıldığı o dönemlerde işte bu şeytan kadınlar bize yaşamın bir diğer yüzünü göstererek sevişir, soyunur, baştan çıkartır ve aldatırlardı. Gerçi bu şeytan kadınlar, hep aldatıp, sevgilileri birbirlerinden iftiralarla ayırıp nice ocaklar yıktılarsa da, bizlerin utangaçlıklarını düş şatolarının loş salonlarında bir bilet karşılığında bazen pervasızca, kimi zaman reddedilmez bir davetkarlıkla cömertçe sundular. İşte bu kadınlar tinsel anlamda yüceltilişiyle erkeğin erdemini, fiziksel olarak kullanılmasıyla da erkeğin zaafını kimi zaman da gücünü açıklayan, bizim dönenimizin unutulmaz kadınlarıydı.
Sessiz sedasız aramızdan ayrılan Gönül Bayhan da işte böyle rollerin kadınıydı... 1932 doğumlu olan Bayhan, Çamlıca Kız Lisesi’nde okurken güzellik yarışmasana katılmış, 1952’de de Kanlı Feryat filmiyle sinemaya geçmiş, onlarca filmde hep karakter rollerde gözükmüştü.
Hani derler ya, bir anlatsam roman olur diye... Gönül Bayhan’ınki ise gerçek olmuştu. Yeşilçam’ın yıldızı, en şuh, en davetkar, dişisiyken, özürlü çocuğuyla birlikte kaldırımlara, dilenmeye dek düşmüş, sonrasında bir huzur evine kaldırılıp yapayalnız ölümü beklemişti...
Bir zamanlar izleyip de çoğunlukla hiç ciddiye almadığımız melodramlar fena halde yaşama benzemeye başladı... Hem de aynı oyuncularıyla...