22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Duygu Sağıroğlu ve ‘Bitmeyen Yol’

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Caddenin tam ortasında, yerde bir yazı: “Petrol millileştirilecektir, Türk-İş”. Sırtında yatağı yorganı, iş bulmak için İstanbul’a gelen altı köylüden biri olan Ahmet (Fikret Hakan), yazıyı heceleyerek okumaya çalışırken, korna çalarak gelen “Mobil” damgalı ve üstünde “Tehlikeli madde” yazan bir petrol tankeri az daha onu ezecektir…

Geçen 29 Nisan’da 91 yaşındayken kaybettiğimiz, Türk tiyatrosuna ve Türk sinemasına büyük emek vermiş usta yönetmen Duygu Sağıroğlu’nun en ünlü, aynı zamanda da ilk filmi “Bitmeyen Yol”un en akılda kalıcı sahnelerinden biridir bu. İki yıl kadar sansürle boğuşmak zorunda kalan film, sinema tarihimizin en bilinen toplumsal-gerçekçi örneklerinden biri olarak derin iz bırakırken, iç ve dış göç, işsizlik, kentleşme, yabancılaşma, emek sömürüsü gibi sorunlara el atışıyla da Ulusal Sinema anlayışının temsilcilerinden biri olagelir.

ROMA TANRISI JANUS VE İSTANBUL

1960’lı yıllarda Türkiye, muazzam ve örneğine başka ülkelerde rastlamanın pek mümkün olmadığı bir hareketlilik yaşar. Zincirlerinden boşanmış hale gelen iç göç olgusuyla Anadolu köylerinden büyük şehirlere, özellikle de “taşı toprağı altın” İstanbul’a akın başlarken, aynı zamanda da Almanya’ya dış göç yoğunlaşır. İstanbul, iki yüzü olan Roma Kent Tanrısı Janus gibi, bir yüzüyle gelenlere, diğer yüzüyle gidenlere bakmaktadır. 1964’te Halit Refiğ, unutulmaz filmi “Gurbet Kuşları”yla bu hareketliliği beyazperdeye taşırken, bir yıl sonra 1965’te Duygu Sağıroğlu “Bitmeyen Yol”la benzer bir hamle yapar. Kentte çalışarak kazandıkları ilk para ceplerine girince büyük bir gururla “Yolumuz açık gayri… Vehbi Koç bile bakkallıkla başlamış, sonra büyük adam olmuş” diyen köylülerin tutmaya çalıştığı yoldur söz konusu olan.

Galatasaray Lisesi’nin ardından Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nde okuyan, lise yıllarındaki dekor çalışmalarıyla tiyatro dünyasına adım atan, ardından sinemada sanat yönetmeni, senarist ve yönetmen olarak devam eden, sinema dersleriyle de meşhur Duygu Sağıroğlu, ilk yönetmenlik çalışması, senaryosunu da yazdığı “Bitmeyen Yol”la, “Sırtlarında yorganlarıyla Haydarpaşa garına inen insanların” filmini yapmak istediğini söylüyor bir röportajında.

YENİ GERÇEKÇİLİK ETKİSİ

Filmde altı arkadaş İstanbul’a iner, bir gecekondu semtine, hemşerilerini bulmaya gider. İçlerinden Ahmet, köylüsü Güllü Bacı’nın (Aliye Rona) gecekondusunun bir bölmesine yerleşirken, sırasıyla, gözünü “hanımı gibi olmaya” dikmiş, kocasının hapisten çıkmasına 10 yıl kalmış büyük kız Fatma (Ayfer Feray) ve kocası iki yıldır Almanya’da olan gelin Cemile’yle (Selma Güneri) ilişki yaşayacak ve trajik sonuna doğru hızla koşacaktır. Ama film yine de kente göçü olumlar, “Her şey köydeki sefaletten iyidir” demeye getirir.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sinema sanatında yeni bir dönem başlatan İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından etkilendiği neredeyse her sahnesinde belli olan “Bitmeyen Yol”, bugünden bakıldığında göze çarpan bazı senaryo zaaflarına, örneğin “Kocası başında olmayan kadın, aldatır!” şeklindeki keskin vurgusuna karşın, estetik gücü bakımdan da öncü bir film olarak kabul ediliyor. Altı köylünün caddede yürümesi ya da Ahmet’i peşindekilerden kaçarken gösteren stilize merdiven sahnesi unutulacak gibi değil. Emeğiyle yaşamanın önemini, büyük kentin tehlikelerini, yozlaşmayı, iş bulma zorluğunu, iki günde “Alamanya pasaportu” çıkartacağını söyleyen dolandırıcıları abartıya kaçmadan büyük bir gerçekçilik içinde sunan “Bitmeyen Yol”, aradan geçen 58 yıla rağmen dipdiri bir film. Arif Erkin’in flüt ağırlıklı müzik çalışması ve finalde Ruhi Su’nun söylediği türkü de cabası. Fırsat yaratıp izlemenizi öneririm.

Duygu Sağıroğlu’nu saygıyla anıyorum, huzur içinde yatsın.