22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Duygusal suskunluğun filmi: ‘Sessiz Kız’

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen yıl seyrettiğimiz ve küçük bir kızın Türkiye tatili sırasında babasıyla ilişkilerini konu edinen İngiliz filmi “Güneş Sonrası”nın (Aftersun) tadı halen damağımızdayken, gene hayli minimal, neredeyse fısıltıyla konuşan ama son derece sarsıcı bir film olan “Sessiz Kız” (The Quiet Girl) ile tanık oluyoruz bir başka baba-kız öyküsüne. İrlanda kırsalında 1980’lerin başında geçen, Colm Bairead’ın yönettiği, bu yıl Uluslararası Film kategorisinde Oscar adayı olan bu film de bir yaz tatili boyunca sürüyor ve tatil bitiminde kalplerde derin bir sızı bırakarak noktalanıyor.

“Sessiz Kız”da alışılmışın dışında bir baba-kız ilişkisinin söz konusu olduğunu baştan belirtelim. 12 yaşındaki Cait’in bir biyolojik babası, bir de sonradan baba belleyeceği yaşlıca bir adam var. Her açıdan dağılmışlık görüntüsü veren, kasvetli ve kalabalıkça ailesinde yalnızlık çektiğini ve iç dünyası açısından diğerlerinden farklı olduğunu anlıyoruz ilk başta. Her bireyin yalnızca yüz ifadesinden bile mutsuzluğun hüküm sürdüğünü fark ettiğimiz ailede iç iletişim adeta kopmuş ve baba her an bir bela çıkaracakmış duygusu veriyor seyirciye. O büyük fırtına patlamıyor ama Cait sessiz biçimde annesinin akrabası yaşlı çiftin evine yollanıyor tatil süresince kalması için. Kendi evlerine üç saat mesafedeki bu eve hiçbir sevgi-vedalaşma belirtisi gösterilmeden babası tarafından bırakılıyor. Birkaç ay sonraki dönüşü de biçim olarak benzer şekilde gerçekleşiyor ama aradan geçen sürede duygu dünyasında büyük boşluğun dolduğuna tanık oluyoruz.

“İRLANDA GEVEZELİĞİNE” KAPILMADAN…

Colm Bairead, Cait’in ailesinin neden o durumda olduğu ya da yeni ve geçici ailesinin kederinin nedeni dahil, öykünün alt metnini belirgin kılan ana unsurlar üzerinde uzun uzun durmayarak yalnızca küçük kızın portresini çizerek söylüyor söyleyeceğini. Yönetmen, deyim yerindeyse pek çok şeye burnunu sokmamayı tercih etmiş. İki kız bir erkek kardeşi olan, annesi yeni bir bebeği karnında taşıyan, hayırsız bir babanın evladı olan Cait’in yeni evinde geride bıraktıklarından hiç söz etmemesi dikkat çekici. İlk andan itibaren yumuşak ilgisini gördüğü Eibhlin ve başlangıçta daha mesafeli davran eşi Sean’in, “Bir evde sırlar varsa o evde utanç vardır” sözü etrafında örülen kırıklıkları, seyircinin merakını kışkırtmadan usul usul aktarılıyor. Catherine Clinch’in olağanüstü bir oyunculuk gösterisiyle canlandırdığı Cait’nin derin dünyası ise gece ıslattığı yatağında, kahvaltı masasında sessizce oturuşunda, ahır temizliğine katılışında, koşarak posta kutusundaki mektupları alışında hissettiriliyor seyirciye. Cait’in kendi evindeki huzurluğun ardından adım adım huzur bulması, Claire Keegan’ın romanından hareketle filmin senaryosunu da yazan Bairead tarafından şiirsel dokunuşlarla işlenmiş. Cait, yalnız ve acı çeken küçük bir kız ve 95 dakikalık “Sessiz Kız”, bu acıyı giderip gidermemek diye bir derde kapılmadan, meşhur “İrlanda gevezeliğine” kapılmadan adeta ağzını hafifçe kapayarak söylüyor ne söyleyecekse.

YÜZEYİN ALTINDAKİLER

Dublin Film Eleştirmenleri Birliği tarafından 2022’nin en iyi filmi seçilen “Sessiz Kız”, yüzeyle değil yüzeyin altındakilerle ilgilenen, tek bir “acıklı sahne” ve gözyaşı hedefleyen diyalog barındırmamakla birlikte seyirciyi ağlatma potansiyeli bulunan, dahası seyircinin midesine sert yumruklar indiren bir film. Colm Bairead, duygusal suskunluğun filmini yapmış ve bence amacına fazlasıyla ulaşmış. Finaldeki duygusal patlama sahnesi ise hiçbir biçimsel olağandışılık taşımamasına rağmen unutulmayacak türden.

Üzüntü ve iyilik dolu bir film seyretmek isterseniz, “Sessiz Kız” bugünden itibaren sinemalarımızda.