Düzenin adamı olmak kolay değil!..
Galatasaray’ın teknik direktörü Hamza Hamzaoğlu görevinden ayrıldı. Hem de çok önemli bir zamanda. Ama kovulmadan, itilmeden, kakılmadan... Ben de bir spor adamı olarak, hiç tanımadığım halde Hamzaoğlu’nun bu hareketini alkışlıyorum. Türkiye’de pek de alışılmamış bir davranış biçimidir bu, insanın oturduğu makamdan kendiliğinden ayrılması... Galatasaray, Hamzaoğlu’nun yerine Mustafa Denizli ile anlaştı. Mustafa Denizli de hazır ve nazırdı zaten. Bütün yandaş basın tarafından destekleniyor. Kim bilir ne kadar ücret istedi?Denizli’nin futbolunu gördüm ama hiçbir zaman birbirimize yakın olamadık. Buna fırsat da olmadı. İzmir’de futbol oynadığı günleri anımsarım. Hiç de kötü değildi hatta beğenirdim. Raket gibi bir sol ayağı vardı. Ancak, o günkü koşullara göre büyük bir futbolcu sayılmazdı. Sonraları İstanbul’a geldi. Büyük takımlarda futbol oynadı. Futbolu bıraktıktan sonra da teknik direktör oldu. Yurt içinde ve dışında hatırı sayılır bir ilgi gördü. Ama devamlılık için dikiş tutturamadı. Nedendir, bilemiyorum?... Peki ne yapıyordu Mustafa Denizli? Bir Televizyon kanalında sözüm ona Türk futbolunu kurtarmak için önerilerde bulunuyordu. Bence böyle teknik adamlar, karamboller için kendine zemin hazırlıyor. Bence Denizli hatta Fatih Terim gibi bulunmaz Hint kumaşı olan teknik direktörlerimizin, kolaylıkla herkesin beceremediği bazı yetenekleri de var. Futbollarından ziyade bu teknik adamlar bir düzen adamı olmuşlar. Çok çalışmışlar böyle olmak için. Kolay mı düzenin adamı olmak? Herkesin yapabileceği bir şey değil. Düzenin adamı olamadığınız sürece pek bir şey olamazsınız. Aslında en az onlar kadar bilgi ve yeteneği olan, teknik adamlık görevini yapabilecek başka futbolcularımız da var ama onların isimleri hiç geçmiyor. Düzenin adamları, ne zaman büyük takımlarda bir kriz olsa isimleri tartışmaya getiriliyor. Aynı isimlerin etrafında dönüp dolaşıyoruz.Olun bakalım düzenin adamı. Nasıl olacaksınız? Çok zor. Denizli büyük takımlar içinde Fenerbahçe’yi de çalıştırdı. Onda da başarılı oldu. Ne var ki bu başarısı karşısında yandaşlarının özellikle medyanın dolduruşu ile kendisini “Fenerbahçe’ye futbolun içinden gelerek şampiyon yapan ilk Türk teknik direktörü” olarak biliyor. Çünkü öyle lanse edildi.Ben sözcüğünü sevmiyorum. Çok iddialı bir sözcük. Aynı zamanda da demokratik bir sözcük değil ama bazen bu sözcüğü kullanmak zorunda kalıyorum. Şimdi olduğu gibi.Ben Fenerbahçe’de genç takımdan başlayarak 11 yıl futbol oynadıktan sonra Fenerbahçe’ye teknik direktör oldum. Daha doğrusu ben olmadım da Fenerbahçe taraftarı yaptı. En yakın rakibimizden 8 puan geride olmamıza rağmen takım şampiyon çıkmıştı. Aslında genç takımdan yetişip de Fenerbahçe’de teknik adamlık yapan ve döneminde takımının şampiyon çıktığı tek Türk futbolcusu benim ama bunu yıllar yılı söyleyemedim. Nasılsa Fenerbahçe tarihinde bütün bunlar yazıyor diye. Ancak, Yıllar sonra bu “Futbolculuktan gelip de takımını şampiyon yapan ilk yerli antrenör” unvanı Denizli için kullanılınca basında bunu konu etmek zorunda kaldım. Denizli hala o hayal ile mi yaşıyor? Bilmiyorum. Her zaman düşünürüm ve de aklıma takılır. Takımlar sık sık teknik direktörleri dışlarlar, avamın isteğine göre kovarlar. Bir süre geçtikten sonra onları tekrara göreve getirmeye çalışırlar. Madem iyi teknik direktördü neden kovuldu? Madem kötü teknik direktördü de kovdunuz neden tekrar alırsınız? Cevabı olmayan sorular bunlar. Şunu da söyleyeyim Mustafa Denizli deyince benim aklıma hemen milli takım teknik direktörüyken, İngiltere Wembley stadında 8-0 olan yenilgiyi hatırlarım. O yıllar Mustafa Denizli, Hıncal Uluç ile de iyi arkadaştı. Londra’da antrenmana takımla birlikte Hıncal Uluç da çıkmış ve kamuoyu tarafından çok eleştirilmişti. Sonra da Denizli, Milli Takımdan dışlandı. İnsan 10 sene önce neyse şimdi de odur. Güzel bir anı değil ama aklıma geliyor işte.
Futbolda mantık aramak mantıksızlıktırGalatasaray-Antalyaspor maçı halen tartışılıyor. Gerçekten de ilginç bir maç. Oyunun normal süresini berabere tamamlayan Galatasaray takımı 90+1 de Selçuk İnan’ın golüyle öne geçti Ama 2 dakika sonra Antalya bu gole karşılık verdi. Ve maç 3-3 berabere bitti. Ender görülen maç sonuçlarından biri. Tabi bu konuyla ilgili çeşitli yorumlar var basında... Bazı futbol profesörleri var ki yorumlarını hayretle okuyorum. “Efendim Umut ve Burak başta olmak üzere sarı-kırmızılı forvetlere idman harici son vuruş çalıştırmalıymış...”Böyle bir son vuruş çalışması var mıdır? Kaldı ki bu forvet futbolcular, neredeyse futbol hayatlarının yarısını geçmişler son derece deneyimli futbolcular. Burak Yılmaz Şampiyonlar Ligi’nde oynamış gol atmış, ayrıca gol kralı olmuş. Bu forvetlere mi son vuruş çalışması yaptırılacak..? Sonra böyle profesörler varken neden yabancılara milyon avrolar veriyoruz. Futbol öyle bir oyundur ki 2 saniye içinde her şey tersyüz olabilir. Bilimsel bir yanı yoktur. Müspet bilim değildir. Rastlantılar önem kazanır. Ne yazık ki futbol medyasında futbol denilen mantıksız bir oyunu mantıkla anlatmaya kalkan birtakım mantıksız spor yazarları var. Oysa futbolda mantık değil rastlantılar önem kazanır. Bunu çok iyi bilmek lazım...