26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Edebiyatçı 2021’de yönünü nasıl bulacak?

Hüseyin Haydar

Hüseyin Haydar

Gazete Yazarı

A+ A-

Yönünü yitirmiş, kafası karışmış, giderek vicdanı kararmış bir edebiyatçıdan daha ürkütücü ne olabilir? Sanatını, ustalığını ortaya koyarken, kendi edebi hedefine yaklaşırken hangi temel gerçeklere dayanacak ve bu gerçekler ona insanlığa giden ana yolu gösterecek?

Bir eserin ortaya konmasında ideolojinin yeri, politik görüşlerin etkisi ne kadardır? Hep tartışılır. Şöyle sözler edilir: Adam faşist, ama insanı en güzel o anlatıyor. Knut Hamsun (1859-1952), iyi edebiyat, kötü siyasi inanç için sık verilen bir örnektir. Ve büyük ölçüde yanlıştır.

Faşizme hayranlık duyan bir Knut Hamsun yazmadı o edebiyat şaheserlerini. Örneğin Açlık’ı (1890), Göçebe üçlemesini (1906-12)’de yayınladı. Hamsun Nobel Ödülünü Hitler Nazizm’inden 20 yıl önce aldı. Hitler siyasetine kapıldığı süreçte tek roman yazamadı. İçine düştüğü siyasi yanılgı onu, Norveç’in Alman orduları tarafından işgal edilmesini onaylama çizgisine dek sürükledi. Bu ağır yanılgının bedelini de ağır ödedi. Yıllarca lanetlendi ve 93 yaşında banyoda ölü bulundu. Peki nasıl oldu da 70-80 yaşında Kunt Hamsun gibi dev bir romancı, ülkesinin çıkarlarıyla taban tabana ters bir siyasi anlayışa kaptırdı kendini.

DENİZ DOĞRU YÖNÜ GÖSTERİYOR

Silivri seferlerinin birinden Hayati Asılyazıcı ve Levent Kırca’yla birlikte İstanbul’a dönüyoruz. Levent Ağabey’in arabasına bindik. Onlar önde, ben arkada. Silivri’den gırgır şamata yola koyulduk. Epey bir zaman sonra birden denizin sol tarafımızda olduğunu fark ettim. Silivri’den İstanbul’a giderken deniz, sağ tarafta olması gerekirken sol tarafa geçmiş. “Yanlış gidiyoruz!” diye bağırdım. Levent Ağabey, yola devam ediyor hâlâ. “Yanlış gidiyoruz abi, denize bak,” dedim tekrar. Başını çevirip denize baktı “Ne var denizde baba!” dedi. “Ya biz ters gidiyoruz, ya deniz yer değiştirdi,” dedim. “Sahi ulan, ters yöndeyiz” diye bağırdı. Marmara Ereğlisi’nden yönümüzü İstanbul’a çevirdik. Deniz sağ yanımıza geçti. Levent Ağabey Marmara’ya bakıp bıyıklarını oynatarak bu kez, “Deniz doğruyu gösteriyor, deniz haklı baba!” dedi.

RÜZGAR GERÇEĞİ FISILDIYOR

Aziz Nesin, Bir Tutam Aydınlık kitabında anlatır: Teğmen aldığı emirle takımını bir tepenin arkasındaki köye götürecek. Takım yola çıkar, fakat gece zifiri karanlık. Yanlarında pusula yok. Epeyce gittikten sonra bir ses yükselir: “Yanlış gidiyoruz!” Bu sesi duyan komutan “Yanlış gidiyoruz, diyen kim?” diye sertçe sorar. Kimseden ses çıkmaz. Karanlıkta yürüyüş bir süre daha devam eder. Yine aynı ses: “Yanlış gidiyoruz!” Komutan “kim bağırdı” diye tekrar sorar. Yine ses yok. Derken gün aydınlanınca, kan tere batmış takımın yol alamadığı, tepenin etrafında dönüp durduğu anlaşılır.

Komutan şaşkın sorar, “Yanlış gidiyoruz, diye bağıran kimdi?” Bir asker “Bendim komutanım!” der. Komutan “Yanlış gittiğimizi nasıl anladın?” diye sorar. Asker şöyle yanıtlar: “Yola çıktığımızda rüzgar karşımızdan esiyordu, biraz sonra sol yanımızdan esmeye, ardından tepe bizi koruduğundan rüzgar esmemeye başladı. Daha sonra da arkamızdan esiyordu. Yol boyunca böyle sürüp gitti. Anladım ki tepenin çevresinde dönüp duruyoruz.” Komutan, “Niçin sesini çıkarmadın?” diye sorunca asker şöyle der: “Komutanım o kadar sert ve kararlı sordunuz ki, sizin yolu bildiğinizi sandım, o yüzden ses çıkarmaya korktum!”

TERS GEMİLER ZIT ROTALAR

Ders veren bu olayları niçin anlattım? Son zamanlarda ortaya çıkan “Hepimiz aynı gemideyiz,” mesajı, Türkiye’nin emperyalist tehdit karşısında uğradığı vahim durumu çok iyi anlatıyor ve etkili, sade bir birlik çağrısı yapıyordu. Çünkü gemi batarsa Türkiye’yle birlikte herkes batacaktı. Gelin görün ki bazıları, “Biz sizinle aynı gemide değiliz,” diyerek başka gemi icat ettiler, buna taka da diyebilirsiniz. Zaten çatışan iki gemi var. İkincisi zırhlı, düşman gemisi.

Düşmana karşı, aynı rota benimsense, yeni gemiye gerek olmayacak. Emperyalizmin düşman gemisi üstümüze seri top atışları yaparken bu üçüncü taka baş kıç Boğaz sularında dönüp duruyor. Bu zemin ve zamandan münezzeh yolculuğa çıkanların hayalet takası Boğaz suları boyunca kıç baş dönüp dururken bağırıp duruyor: “Yanlış gidiyorsunuuuz!”

Niçin? Siz eğer Boğaz yolunda Marmara’dan Karadeniz’e çıkıyorsanız Rumeli Hisarı solunuzda, Anadolu hisarı sağınızdadır. Yok eğer Sarıyer’den Eminönü’ne geliyorsanız, maddi gerçeğin değil, kendi aklınızın verisini, gerçeğin yerine koyduğunuz için hisarlar bilincinizde yer değiştirecektir: Rumeli hisarı sağınıza, Anadolu hisarı solunuza geçecektir, iyi mi? Efendim, küçük bir akıl yanılsaması sonucu koca hisarların, yani taş gibi gerçeğin nasıl yerinden oynatılıp yer değiştirildiğine şaşmaz mısınız?

İNANÇ DEĞİL, MADDİ GERÇEK BİLİNCİ

Nesnel dünya bizim niyetlerimizi, yanılsamalarımızı aşarak, maddenin diliyle bize gerçeği söylüyor. Deniz yol gösteriyor, rüzgar fısıldıyor, hisarlar uyarıyor. Yeter ki siz maddi gerçeğin dilini iyi bilin. Marmara denizinin gösterdiğini, poyrazın fısıldadığını, hisarların işaret ettiğini algılar, anlarsınız.

O zaman bir an önce gerçekliğin peşine düş, onu bul, hem aklın hem vicdanın rahat etsin. Peki gerçekliğin bilgisine nasıl ulaşacağız? Bir tepki geliştirmeden önce, dış dünyanın etkilerini algılarken, dağın, denizin, rüzgarın, ateşin, havanın vb. yasalarına, yani doğanın diyalektiğine aklını, gönlünü açık tutacaksın.

Bu altüst oluş sürecinde ters yönlere sapan edebiyatçılarımız yolunu nasıl bulacak? Atatürk’ün, “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin!” uyarısı, iradenin nesnel gerçeğe verdiği değeri ne güzel ortaya koyuyor. Emperyalizmin nesnel gerçeği karşısında, edebiyatçımızın sergilediği birbirine zıt öznel tavırlara önümüzdeki yazıda değinip somutlamaya çalışacağız.