24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Efeler diyarının çocukları

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Yılmaz Özdil, pazar günü Sözcü gazetesinde Türk sporunun iki efsane ismi, iki erdem sahibi yöre çocuğunu, rahmetli Metin Oktay ve Mustafa Denizli’yi anlatmış.
İkisi de bu yapılan övgüye gerçekten layıktırlar. Bakın rahmetli Metin Oktay öleli kaç yıl oldu, hala saygıyla anılıyor. Mustafa Denizli’nin de başarılı bir spor adamı olmanın yanında ciddi bir entelek-tüel olduğu, onu tanıyanlar tarafından anlatılır.

SADE BİR VATANDAŞ GİBİ
Ben de bugün sizlere bir başka İzmirliyi, bir başka efsane siyaset ve spor adamını anlatmaya çalışacağım.
Notları bana değerli bilim adamı dostum Prof. Dr Metin Kale gönderdi.
1923-1950 arasında tam 27 yıl milletvekilliği yapmış, bu süre içinde Maliye, Milli Eğitim, Adalet ve Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve iki yıl da TBMM Başkanlığı yapmış Cumhuriyete kanat gerenlerden ve Atatürk’ün devrim arkadaşlarından Şükrü Saracoğlu.
Bu 27 yıl içinde, Ödemiş’te sadece bir yayla evi sahibi olabilmiş.
Siyasette emekli olduktan sonra Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a yerleştiğinde Nişantaşı’nda bir kira evine taşınıyor.
Şimdikilerin İstanbul’da kendilerine saraylar yaptırdığı düşünülürse aradaki fark ortaya çıkıveriyor.
Koyu bir Fenerbahçeli ve futbol tutkunu olan Saracoğlu, Başbakanlığı döneminde iki oğlunu ve kayınbiraderini futbol maçlarına bilet alarak götürüyor veya gönderiyordu.
Emekli ve yaşlı halinde, Fenerbahçe’nin maçlarını seyretmek için, sade bir vatandaş nasıl Nişantaşı’ndan Kadköy’e gidiyorsa, o da öyle gidip, sıraya girip biletini alıp stada giriyordu.
Bu sıraya girip bilet alarak maç seyrettiği stadyumu, Fenerbahçe’ye 17 yıllık Başkanlığı döneminde armağan etmiş insandır.
Adı, Fenerbahçe Stadyumu’na, ölümünden 45 yıl sonra 22 Temmuz 1998 tarihinde bir vefa borcu olarak verilmiştir.
Hakkında yolsuzluk yaptığına, rüşvet yediğine dair bugüne kadar en küçük bir söylenti olmamıştır.
Başbakanlığı döneminde Hukuk Fakültesi’nde okuyan oğluna geçmez not veren ünlü Prof. Hirch’e, Lozan’ın diplomatik zaferinin kutlandığı bir 24 Temmuz günü, Ankara Hukuk Fakültesi’nde düzenlenen ve devlet ileri gelenlerinin katıldığı bir törende gözü takılır ve Hirch’in yanına gidip -dikkat edin yanına çağırmıyor, o hocanın yanına gidiyor- “Çok teşekkürler, Sayın Profesör, oğluma ne yapması gerektiğini en nihayet gösterdiğiniz için. Sonbahardaki ikmal sınavında sizi hayal kırıklığına uğratmayacak, emin olabilirsiniz. Bir kere daha yürekten teşekkürler” der.
Tören bittikten sonra Dekan, Profesör Hirch’e ne olduğunu sorar. Hoca, Dekan’a “Başbakan benim kendisinden beklediğim tepkiyi gösterdi. Çünkü beni buraya getiren kendisidir ve bunu belli bir amaçla yapmıştır. Ve ben davranış biçiminden, Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş uygarlık seviyesine çıkarma çabalarını son derece ciddiye aldığını anladım” dediği anlatılır.
Bu anekdotun önemi, faşist olmakla suçlanan Saracoğlu hakkındaki yorumun, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin ırkçı şerrinden kaçıp Türkiye’ye sığınan Alman Yahudisi olan Profesör Hirch tarafından yapılmasıdır.

NEREDEN NEREYE
O dönemin siyasetçilerine bakın, haklarında kendilerine ve yakınlarına çıkar sağladığı iddiası hiç olmamıştır.
Cumhuriyet, bu insanların omuzlarında yükselmiştir. Onun için namus, onur, ahlak gibi kavramların aşınmaması için en büyük çabayı sarf etmesi gereken kişiler Cumhuriyet Halk Partililerdir.
Bizleri en çok rahatsız eden konu, buralardan geldikten sonra, Türk siyasetindeki yozlaşmadan ve kirlenmeden ötürü, batılı siyasetçilere imrenir hale gelmemizdir.
Nitekim rahmetli Saracoğlu ile aynı dönemin, aynı idealin savunucusu olan, büyük hukuk devrimcisi Mahmut Esad Bozkurt öldüğü zaman cebinden 5 “yazı ile de beş” lira çıkmıştır.
Şimdikilerden biri, Allah gecinden versin ölürse, mirasçıları veraset intikal vergisini ödemek için çok çaba sarf ederler.
Bu yazılanlardan ötürü aynaya bakıp da yüzü kızaranlar olur mu?
Hiç zannetmiyorum.