22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ekonomi yönetiminin yüzü sadece Batı’ya dönük

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Haziran 2023’de göreve gelen Sn. Mehmet Şimşek ve ekibi geçen bir yıl içinde çok sayıda yabancı yatırımcı toplantıları organize etti. ‘Sıcak para’ olarak adlandırılan portföy yatırımları ve doğrudan yatırımların Türkiye’ye çekilmesi için yapılan toplantılar medyada biraz da abartılarak ‘büyük yabancı akını’ olacağı şeklinde servis edildi. Ekonomi yönetiminin göreve başladıktan hemen sonra Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’la yaptığı toplam 100 milyar dolarlık anlaşma piyasalara büyük umut verdi.

Bu anlaşmalar ağırlıklı olarak doğrudan yatırım için ileri teknoloji, lojistik, finans, gıda gibi sektörlere yapılacak yatırımları içeriyordu. İlerleyen aylarda eski TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın görevde olduğu dönemde yapılan toplantılardan birinde toplam 50 trilyon dolarlık fonların bulunduğu açıklandı. Ancak bir yıl geçmiş olmasına ve oluşturulan yüksek beklentiye rağmen yabancı portföy yatırımları birkaç milyar doları geçmedi. Doğrudan sermaye yatırımları ise yılbaşından bugüne 1,5 milyar dolarla sınırlı kaldı.

CAZİP KÂRA RAĞMEN YABANCILAR TEREDDÜT İÇİNDE

Seçim sonrasında faiz arbitrajı olarak da adlandırılan ‘carry trade’ ekonomi yönetiminin imdadına yetişti. Carry trade işlemi düşük faizli bir ülkede borçlanıp yüksek faiz veren ülkeye transfer ederek faiz geliri elde etmektir. Bu işlemde iki önemli risk bulunur; yüksek faiz veren ülke para biriminin aşırı değer kaybetmesi ve düşük faiz veren ülke para biriminin aşırı değerlenmesi. TCMB, TL’nin döviz karşısında değer kaybını kontrol altında tutması ve yüksek faiz nedeniyle kısa vadeli carry trade için uygun ortam oluştu.

Türkiye’de yabancıların carry trade işlemleri seçim öncesinde başladı. Seçim sonrasında iyice yoğunlaşan işlemler ülkeye sıcak para girişini artırdı. Carry trade ile dolar bazında elde edilen net faiz yüzde 12 ile dünya rekoru kırdı. Carry’e ek olarak tahvil piyasasına 2,8 milyar dolar giriş oldu. Yabancılar hisse senedi piyasasına şimdilik ilgi göstermediler. Son günlerde Şimşek ve ekibine desteğini esirgemeyen neoliberal ekonomistler onlarca milyar dolar sıcak para girişi olduğunu iddia ediyor. Ancak bu iddialar doğru değil.

TCMB, yabancı girişi, döviz mevduatlarından çözülenler, alınan yabancı krediler gibi kalemlerle döviz piyasasına giren dövizi satın alarak ve biriktirerek rezervlerini güçlendirdi. Kısa vadeli işlem yapan manipülatörleri engellemek için kapatılan SWAP kanalları konusunda ekonomi yönetimi şimdilik temkinli bir tutum içinde. Son aylarda gelen sıcak para bize gösterdi ki SWAP kanalları kapalıyken de sıcak para girişi olabiliyormuş. Oysa mandacı neoliberaller yıllardır her fırsatta aksini iddia ediyordu.

TÜRKİYE ESKİ TÜRKİYE DEĞİL, YABANCILAR BUNU DAHA İYİ GÖRÜYOR

Peki, neden trilyon dolarların ifade edildiği bir yıllık süreçte yabancı girişi beklentilerin çok altında kaldı? Bunun başlıca nedeni Türkiye’nin bugünkü jeopolitik konumu, Türkiye’nin bölgesinde güçlü bir aktör olmasıdır. Neoliberallerin iddialarının aksine Türkiye ekonomisi ve üretim gücü 2000’lerin başlarına göre çok daha iyidir. Buna rağmen Türkiye gerek CDS pimleri gerekse manipülatör derecelendirme kuruluşlarının baskısına maruz kalıyor. Ne yazık ki ekonomi bürokrasisi, medyası, akademisyeni, iş dünyası, siyasetçisi ağırlıklı olarak neoliberal ideolojiyi benimsemiştir ve bazı olguları sorunmuş gibi gösterip, gerçek sorunların göz ardı edilmesinde başrol oynuyor. Şimşek ve ekibinin uyguladığı IMF’ci politikalar için uygun zemin oluşturuldu. Buna rağmen Türkiye’nin Batı ile zıtlaştığı çok sayıda konu var. Başta PKK, FETÖ, DEAŞ olmak üzere Batı’nın açıkça desteklediği terör sorunu Türkiye’nin bekasını tehdit ediyor. Batı bu konuda geri adım atmak bir yana teröre desteğini daha da artırıyor. Dolayısıyla Batı sermayesinin 2000’lerin başında olduğu gibi yatırımlara başlamasını beklemek saflık olur.

BATI ÇİN’DE PARA PEŞİNDE ŞİMŞEK BATI’NIN PEŞİNDE

Öyleyse ekonomi yönetimi neden ısrarla IMF politikaları izliyor? Neden sadece batıda ve Körfez ülkelerinde yatırımcı arıyor? Dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeleri neden görmezden geliyor? Örneğin geçen yıl itibarıyla BRICS ülkelerinin toplam GSYH’si G7 ülkelerinin GSYH’sinin önüne geçti. Buna paralel olarak BRICS ülkeleri başta olmak üzere gelişen ülkelerde tasarruflar önemli oranda artıyor. Alman kökenli Statista isimli araştırma şirketinin yaptığı bir çalışmaya göre Çin’de bulunan dolar milyarderi sayısı ABD’yi 2024 yılında geçti. Statista’nın verilerine göre 2024 yılında Çin’de 814 dolar milyarderi, ABD’de 800 dolar milyarderi bulunuyor. ABD, AB ve İngiliz yatırım bankaları, banka ve fonları Çin’de gelişen eğilimi görüp 2018’den itibaren Şanghay Finans Merkezi’nde konumlanmaya başladılar. HSBC’nin Çin ile ilgili bir raporuna göre ABD, AB ve İngiliz finansal kuruluşlarından 120’ye yakını doğrudan temsilcilik açarak Çin’deki özellikle de Şanghay Finans Merkezi’ndeki faaliyetlerini artırdılar.

BRICS’TE 45 TRİLYON DOLARLIK ‘MÜŞTERİ’ VAR

Dünyanın en büyük denetim şirketlerinden biri olan PwC’nin 2023’te Çin’de servet yönetimi konulu raporunun başlığı Çin’de büyüyen tasarrufların boyutunu gösteriyor; ‘göz ardı edilemeyecek kadar büyük’. Raporda Çin’in tasarruf oranını yüzde 45 ile dünyadaki tüm gelişmiş kapitalist ülkelerden yüksek olduğu vurgusu yapılıyor (Almanya yüzde 31, Japonya yüzde 28, ABD yüzde 18, AB ortalaması yüzde 26, dünya ortalaması yüzde 28).

BRICS üyelerinden birisi olan Hindistan’ın tasarruf oranı da AB ve dünya ortalamasının üstünde; yüzde 30. Rapora göre ‘ultra high net worth individual’ olarak tanımlananların sayısı (ultra yüksek gelirli, 30 milyon dolar ve üstü varlığa sahip olan kişiler) ABD’de 121,465, toplam 13,4 trilyon dolar varlık ile birinci sırada. Çin 66,380 kişi ve toplam 6,6 trilyon dolar varlık ile ikinci sırada. Almanya 19,870 kişi ve 2,2 trilyon dolar varlık ile üçüncü sırada yer alıyor. Görüldüğü gibi Çin, ABD hariç G7 ülkeleri ile arasındaki farkı epey açmış ve hızla ABD’ye yaklaşmaya başlamıştır. Danışmanlık şirketi Henley & Partners’a göre 2024 yılında BRICS ülkelerinde bulunan bireysel servetin büyüklüğü 45 trilyon dolara ulaşmış bulunuyor.

ÇİN’İN PORTFÖY YATIRIMLARI 11 TRİLYON DOLAR

Şimdi, Çin’in uluslararası portföy yatırımları verilerine kısaca bakalım. Çin Döviz Devlet İdaresi’nin Haziran 2023 verilerine göre Çin Halk Cumhuriyeti’nin yurtdışı portföy yatırımları 10,8 trilyon dolardır. Portföyün 6,1 trilyon doları hisse sendi, 3,6 trilyon dolar uzun vadeli tahvil 1,1 trilyon doları bonolarda bulunuyor. Çin’in uluslararası portföy yatırımlarında ilk on ülke ve portföy büyüklükleri şöyle; ABD 2,4 trilyon dolar, İngiltere 367 milyar dolar, Japonya 224 milyar dolar, Avustralya 214 milyar dolar Fransa 147 milyar dolar, Güney Kore 130 milyar dolar, Almanya 115 milyar dolar, Kanada 104 milyar dolar, Hollanda 65 milyar dolar, BAE 54 milyar dolar.

TÜRKİYE YATIRIMCIYI BATIDA DEĞİL DOĞUDA ARAMALIDIR

Sonuç olarak, yukarıdaki veriler yabancı sermaye arayışında olan Türkiye için Asya ve BRICS ülkelerinin G7 ülkelerine önemli bir alternatif oluşturduğunu gösteriyor. Peki, Şimşek ve ekibi neden bu ülkelerin finans merkezlerini ziyaret etmiyor? Ekonomi yönetiminin temsil ettiği IMF’ci yaklaşım Batı’yı üstün ve dünyanın hâkimi olarak gören köhnemiş zihniyetin uzantısıdır. Batının tüm kurumları ‘göz ardı edilemeyecek kadar büyük’ olarak adlandırdığı Çin ve BRICS ülkelerini ekonomi yönetiminin görmezden gelmesi ‘kraldan çok kralcılık’ olarak açıklanabilir. Yoksa ekonomi yönetimi sadece batı odaklı bir yabancı yatırımcı profili mi istemektedir?

Batıya yüzünü dönmüş ve ideolojik körlük içinde olan ekonomi yönetiminin batıdan umduğunu bulamayacağına önümüzdeki aylarda şahit olacağız. Öte yandan Türkiye’nin neoliberal ortodoks deneylerle kaybedecek vakti yoktur. Ortodoks ekonomi programı uygulayan ekonomi yönetimi Türkiye’nin ekonomik gücünü zaafa uğratmakta ve adım adım IMF’nin kapısına götürmektedir. Ekonomi yönetiminin tercihlerinin bilinçli ve yanlı olduğu açıktır. Hükümetin ‘bile bile lades dediği’ ve yerel seçimlerden ders çıkarmadığı anlaşılmaktadır.

Kaynakça;
https://www.pwchk.com/en/asset-management/china-wealth-management-market-jun2023.pdf
https://www.safe.gov.cn/en/2023/1124/2150.html

Mehmet Şimşek TCMB Çin BRICS Asya