Ekonomide Kurtuluş Savaşı ve dış politika
Türkiye, yeni bir yol ayrımında. 24 Temmuz 2015’ten beri uygulanan güvenlik politikalarında ABD’den gelen tehdidi göğüsleme stratejisi, kaçınılmaz olarak ekonomide de Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Çünkü, 70 yıllık “Küçük Amerika” sürecinde Türkiye ABD’nin yörüngesinden çıkmaya çalıştıkça ekonomi sopası hep gösterilegelmişti. Son olarak iki yıl önce Barış Pınarı Harekatı’nı engellemek için dönemin ABD Başkanı Trump’ın “Ekonominizi mahvederim” tehdidini hatırlayalım. Fakat, Türkiye bu konuda geri adım atamazdı ve atmadı, Harekat gerçekleştirildi. Türkiye ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda kararlı politikalar uyguladıkça ABD tehdidi doğrudan siyasi ve diplomatik düzlemde, dolaylı olarak da ekonomi üzerinden yoğunlaştırdı. Türkiye, son 6 yıldır ABD merkezli küresel finans sisteminin yoğunlaşan ataklarıyla boğuşuyor. O nedenle ekonomide, bu atakların sonuç almasını önleyecek mekanizmaları kurmak için toptan bir ray değişikliği kararı almak zorundaydı. Şimdi olan budur. Bu sürecin sancılı ve inişli çıkışlı olacağını unutmamalıyız.
İKİ CAMİ ARASINDA BEYNAMAZ KALMAMAK İÇİN
Ekonomide Kurtuluş Savaşının bir dış politika ayağı olması da zorunlu. Atlantik tehditlerine karşı, siyasal düzlemde Rusya, Çin, İran, komşularımız ve Asya’nın geri kalanıyla ilişkilerin eskisinden daha farklı bir şekilde düzenlenmesi ve ekonomik güvenliği sağlamak için bu ülkelerle ilişkilerde tutarlı siyasetler izlenmesi gerekiyor. İki cami arasında beynamaz kalmak istemiyorsak…
Nedir kastettiğimiz? 1950’lerde benimsenen “Küçük Amerika olma” sevdası yüzünden, içeride devlet küçültülürken, dışarıda esas olarak ABD’nin gösterdiği hedeflere ateş eden bir dış politik hattın benimsenmesi Türkiye’yi bir çıkmaza soktu. Türkiye son 30 yıldır Batı kampının bir üyesi olarak Batı’dan kaynaklanan, ulusal bağımsızlığını, üniter yapısını hedef alan tehditlerle boğuşuyor. Son 6-7 yıldır ise Türkiye, ABD’nin enstrümanları FETÖ ve PKK ile silahlı bir savaşın içinde. Türkiye’nin Atlantik kampının bir üyesi olarak, Atlantik’ten gelen tehditleri bertaraf etme çabası sürdürülebilir bir durum değil.
PKK VE 'DOĞU TÜRKİSTAN'CILAR, İKİZ KARDEŞ
Bu yüzden, eğer ABD’nin İkinci İsrail koridorunu bozmak için destek sağlamak istiyorsak, Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nde “insan hakları ihlali” iddiasıyla ABD’nin patronluğunda yürütülen kampanyaya karşı, Çin’in yanında durmalıyız. Biden yönetimi, “Uygurlara yönelik insan hakları ihlali” iddiasını stratejik düşman ilan ettiği Çin’i uluslararası alanda sıkıştırmak amacıyla bir bahane olarak kullanmaktadır. Aynı şekilde bu bölgedeki ayrılıkçı terörün arkasında ABD vardır. Tıpkı PKK’nın arkasında olduğu gibi.
SURİYE POLİTİKASINDA DEĞİŞİKLİK
Yine, eğer Doğu Akdeniz’de hak ve menfaatlerimizin gasp edilmesine karşı mücadele ederken, bu politikamıza uluslararası destek sağlamak için adımlar atmalıyız. Doğu Akdeniz konusunun, güvenlik açısından olduğu kadar ekonomik planda da belirleyici olduğu biliniyor. Bu bölgede Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi içinde yer alan hidrokarbon yatakları, enerjide dışa bağımlı olan Türkiye için yaşamsaldır. Bunun için öncelikle Suriye politikamızın değişmesi ilk adım olmalıdır. Yaklaşık 11 yıldır Atlantik’in ülkesini çökertme ve bölme çabasına karşı savaşan Suriye’deki meşru yönetim ile üçüncü ülkeler üzerinden yürütülen ilişki yerine, doğrudan ortak çıkarlara odaklanan bir mutabakat temelinde ilişkiler kurulmalıdır. Bu mutabakatın birinci maddesi, PKK’yı palazlandırarak Suriye’yi bölmeye çalışan ABD işgalinin son bulmasını sağlamaktır. Ama aynı zamanda bu Türkiye’nin ekonomik güvenliği için de çok önemli bir kazanım olacaktır. Çünkü bu adım, Rusya, İran ve Çin’in yanısıra Suriye ile yeniden ilişkilerini düzenlemeye başlayan Arap dünyasının tamamında ve özellikle Mısır’da Türkiye’ye karşı olumlu bir havanın doğmasını sağlayacaktır. Böylece ABD’nin yalnızlaştırma ve kuşatma politikasını kırmanın yolunu açmış olacaktır.
KKTC VE KIRIM
Yine KKTC’nin tanınması konusunda da şartlar son derece elverişlidir. Rusya’nın önde gelen stratejistleri “Kırım’ın Rusya toprağı olduğunu tanıyın, KKTC’yi tanıyalım” derken, Ukrayna’ya destek politikasını sürdürmek, son süreçte açıkça görüldüğü üzere, hem Suriye’deki PKK tehdidinin bertaraf edilmesi hem de ekonomik düzlemde Türkiye’nin menfaatine değildir.
Türkiye’nin ekonomik güvenliğini sağlamak açısından dış politikadaki öncelikli konular böyle sıralanabilir. Aslında Libya’dan Çin’e uzanan tek bir cephe vardır. Bu cephede ABD ile mücadele eden Türkiye’nin bütünsel bir strateji değişikliğine gitmesi Ekonomide Kurtuluş Savaşının gereğidir.