23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ekonomik görünüm iyi şeyler söylemiyor!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Dikkatlerin para otoritelerinin alacağı kararlara ve 2018 yılına ilişkin beklentilere odaklandığı bir haftayı geride bıraktık. Kısa vadeli ve yetersiz bakış açısı ile iyimser senaryo üretme ve piyasaları yönlendirebilmeye devam etme çabalarının ön plana çıktığına tanık olduk. Senenin son haftalarını yaşıyor olmamız nedeniyle genelde işlem hacimleri oldukça düşüktü; piyasalar mevcut fiyat düzeylerini korumak ve göreceli sakinliği sürdürmek peşinde idi. Önemli sayılabilecek tek sürpriz ise, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından geldi!
Piyasalar yaklaşık iki haftadır, para otoritesinin bir şekilde ortalama fonlama maliyetini en az 100 baz puan kadar artıracağı beklentisini fiyatlamış, olumsuz fiyat hareketlerinin belirleyici olmasını önlemenin başka bir yolunu bulamamıştı. Bu beklenti sayesinde Türk Lirası kayıplarını kısmen geri almış, piyasalar kısa vadede soluklanma fırsatı bulabilmişti. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı; Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulu Perşembe günü yaptığı Aralık ayı Toplantısında geç borçlanma penceresi tavanını 50 baz puan yükseltmekle yetinince ortalık yeniden karıştı. Bu yılın zirve seviyelerinden gerileyen döviz kurları ve tahvil getirileri yeniden yükselişe geçti. Derinlik sarhoşluğuna kapılmış olan piyasalar, baş ağrısının etkisi ile ayılmak zorunda kaldı!
Basına yansıyan piyasa ve banka kökenli değerlendirmelerin yeterince gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle para otoritesinin faiz yükselişini yetersiz düzeyde yaparak önemli bir fırsatı kaçırdığı söylemine katılmıyorum. Bir önceki sene para politikasında sadeleşme isteyenlerin son haftalarda tam aksini talep eden tavırları, hem yüksek oranlı faiz artışı isteyip hem de 2018 yılında kredi hacminde yüzde 15-20 düzeylerinde artış öngörmeleri oldukça çelişkili bir görünüm sergiliyor.
Belli ki küresel piyasalara ilişkin hesapsız iyimserlikleri onların dengesini bozmuş ve sağlıklı akıl yürütme yeteneklerini fazlası ile zayıflatmış! Sormak gerekiyor, para politikası daha sıkı olur ise nasıl olup ta kredi hacmi 2017 senesindekine yakın oranda artabilecek? Eğer kredilerdeki artış öngördükleri gibi olur ise, yapısal sorunlara rağmen enflasyonun sert bir şekilde gerilemesi mümkün olabilir mi? Küresel koşullardan bağımsız olarak sadece maliye politikasının gevşekliği, sağlıksız hesapların çarşıya uymasına yetebilir mi? Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız sorulara olumlu yanıt verilebilmesi pek olası görünmüyor. Geride bıraktığımız hafta içinde açıklanan üçüncü çeyrek döneme ilişkin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla verileri, bu yılı kurtarmak adına gelecek senenin kısmen feda edildiğini düşündürüyor. Eğer tek kullanımlık yaklaşımlar devreye girmese, kredi hacmi para politikasından bağımız olarak artmasa ve geleceğin tüketim ile yatırım eğilimi öne çekilmemiş olsa durum daha farklı olabilirdi. Gelişmeler 2018’in durgunluk yılı olacağına, kredi hacmindeki artışların faiz oranlarından bağımsız olarak görece düşük kalacağına işaret ediyor. Bu fiili duruma rağmen para otoritesi faizleri daha seri bir şekilde yükseltmiş olsa idi, ekonomide yaşanacak olumsuzlukların boyutu çok daha yüksek ve yıkıcı olabilirdi.
Gelişmeler yılsonuna ilişkin makroekonomik görünümün dengesiz ve kırılgan olmaya devam edeceğine işaret ediyor. Muhtemelen Gayri Safi Yurtiçi büyümesi yüzde 6,5-7 seviyelerinde olacak; işsizlik ve enflasyon oranları ise yüzde 11 düzeyinin üzerinde olacak. Küresel koşulların sürdürülebilir olmayan eğilimler üzerindeki desteği ise muhtemelen yükselen kaynak maliyetleri nedeniyle azalıyor olacak. Bu tablo önce enflasyon demeyi ve kararlı bir şekilde mücadele etmeyi zorlaştırıyor, başarı şansını yok denecek kadar düşük seviyelere çekiyor!
Önümüzdeki sene paranın devir hızı kaçınılmaz olarak gerileyecek, borç-alacak zincirinde tehlikeli kırılmalar yaşanması olasılığı artacak. Büyüme hızla ivme kaybederken işsizlik artacak, bir süre sonra enflasyonla mücadelenin geri plana itilmesi kaçınılmaz hale gelecek. 2018 yılına ilişkin büyüme bir önceki yılın yarısına bile yaklaşamayacak; ancak işsizlik ve enflasyon oranları daha da yükselecek veya yüksek düzeyini koruyacak. Para otoritesini eleştirenler, önce aynaya bakmalı ve kendi yanlışlarından arınmaya çalışmalı!