Ekonomik güvenliğimiz için NATO’dan çıkalım
Türkiye’nin geçen hafta içinde Finlandiya ve İsveç’le imzaladığı mutabakatın ardından NATO’nun konumu ve Türkiye’nin NATO’daki varlığı gündemde yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı. 1948 yılında ABD’nin öncülüğünde 12 Batılı ülke tarafından kurulan NATO (Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü) ‘Sovyetler Birliği ve komünizm tehdidine karşı ortak savunma’ şiarıyla kuruldu. NATO’nun savunma örgütü değil, ABD’nin askeri, siyasi ve ekonomik olarak üye ülkeleri kontrol aygıtı olduğu zaman içinde görüldü. Zira temel kuruluş sebebi olan Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bile varlığını korudu. Bununla da kalmayıp saldırgan bir şekilde genişlemeye devam etti. Gladyo veya Süper NATO olarak adlandırılan yarı illegal bir yapı ülkelerin içine yerleştirildi ve ‘Gayrinizami Harbin’ tüm ‘incelikleri’ kullanılarak NATO üyesi ülkeler kontrol altında tutuldu. Toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz eden Gladyo sadece askeri ve siyasi kontrol sağlamakla kalmadı. Sanılanın aksine NATO aynı zamanda üye ülkelerin sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarını da kontrol etmeyi ve yeniden tasarlamayı hedeflemiş, bunu büyük ölçüde başarmıştır. NATO, söz konusu hedeflerini açık bir şekilde örgütün amaçları arasında sayıyor. NATO’ya ait internet sitesinde 2012’de yayınlanan 2019’da güncellenen kısa bilgi notunda üyelerin ‘ekonomik güvenliği’ konusu ile ilgili NATO’nun duruşu açık bir şekilde gösterilmiş.
NATO ÜYELİĞİ VE ŞİŞİRİLEN SAVUNMA BÜTÇELERİ
Bilgi notunda ekonomi iki ayrı başlıkta incelenmiş; savunma ekonomisi ve uluslararası ekonominin güvenliği. Metin şu cümleyle başlıyor; ‘Temel savunma ekonomisi, genel makroekonomik koşullar ile ülkelerin farklı düzeylerde savunma harcamalarını finanse etmek zorunda kalabilecekleri mali kapasite arasındaki bağlantıyı araştırmaktadır’. Açıklama metni ile pratikte NATO üyelerinin geçen yıllar içinde savunma harcamalarının seyrini izlediğimiz zaman çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor. NATO üyeleri esasen ABD silah şirketlerinin ‘doğal’ müşterisidir. Uluslararası savunma sanayi konusunda araştırma raporları hazırlayan bir enstitü olan SIPRI’ye göre ABD, 2020 yılında 9.4 milyar dolar silah ihracatı ile birinci sırada yer alıyor. ABD, 1950-2019 yılları arasında toplam 692.1 milyar dolarlık silah satışı gerçekleştirmiş. Gerek üye ülkelerin savunma bütçelerinin büyüklüğü gerekse yeni üye ülkelerde son yıllarda görülen silahlanma yarışı, ABD’nin bu konuda bir stratejisinin olduğunu ve NATO’yu silah şirketlerinin pazarı olarak kullandığını gösteriyor.
YUNANİSTAN EN YÜKSEK ORANDA SİLAHLANAN ÜLKE
189 milyar dolar GSYİH’ye sahip olan Yunanistan, bütçesinin yüzde 3.82’sini savunmaya ayırıyor. Bu oran NATO üyeleri arasında görülen en yüksek orandır. 2017 yılında Yunan savunma bütçesi yüzde 2.38 seviyesindeydi. Yani Yunan devleti savunma bütçesini son 4 yılda yüzde 61 oranında artırmış. Baltık ülkeleri, Hırvatistan, Karadağ, Slovakya, Kuzey Makedonya gibi ekonomik gücü zayıf, elle tutulur askeri gücü olmayan ülkelerin savunma bütçelerinin ortalama yüzde 50 oranında büyümesi, silah satışlarının planlı olarak artan oranda gerçekleştirildiği gerçeğini gösteriyor. Üstüne üstlük savunma bütçelerinin artışı son iki yılda yaşanan salgın koşullarına rağmen gerçekleşmiştir. Almanya’nın önceki ay savunma bütçesine 100 milyar avro ekleme planını açıklaması, bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu gelişme, NATO üyelerinin bağımsız bir irade ile savunma bütçelerini artırmadıklarının tipik bir örneğidir.
NATO SAVUNMA DEĞİL SALDIRI ÖRGÜTÜDÜR
Savunma örgütü olarak tanımlanan NATO’ya üye olan ülkelerin toplam savunma harcamaları 2019 yılı itibariyle 1.03 trilyon dolardır. Sadece ABD’nin 2021 yılı itibariyle savunma harcaması 801 milyar dolardır. Savunma harcaması açısından dünyanın ilk 20 ülkesi içinden NATO üyelerini çıkarttığımızda, çıkan toplam sadece 618.7 milyar dolardır. Ayrıca sadece ABD’nin savunma harcaması, Çin, Rusya, Hindistan, Suudi Arabistan, Japonya gibi büyük ülkelerin toplam savunma harcamalarının çok üstündedir. Bu veriler bize NATO’nun iddiasının aksine örgütün ‘savunma’ değil ‘saldırı’ örgütü olduğunu ve tüm dünya barışı için potansiyel tehdit oluşturduğunu gösteriyor.
EKONOMİK TERÖRÜN KARARGÂHI NATO
Bilgi notunun ikinci başlığı ise ‘uluslararası ekonominin güvenliği’. Bu başlık altında ‘neoliberal küreselleşme’ övülüyor ve son yıllarda değişen ekonomik koşullarda ortaya çıkan yeni güçlere (Çin, Rusya vb.) dikkat çekiliyor. Söz konusu ülkelerin savunma kapasitesindeki ‘değişim riski’nden bahsediliyor. İkinci başlığın altında bulunan birinci alt başlıkta ise ekonomik gelişmelerin ve NATO üyelerine olan etkisinin yakından izlenmesi salık verilmiş. AB’nin en büyük ticaret ortağının Çin olması konusu NATO Karargâhını kara kara düşündürüyor olmalı. İkinci alt başlıkta ambargo ve yaptırımların güvenlik çerçevesinde değerlendirildiği görülüyor. Bu maddenin satır araları bize Batı’nın uyguladığı ambargo ve yaptırımlarda NATO Karargâhının önemli bir rol oynadığını ifade ediyor. Türkiye bugün CAATSA yaptırımlarına tabi olan tek NATO ülkesidir. Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir başta olmak üzere üst düzey savunma sanayi bürokratlarının isimleri CAATSA yaptırımları listesinde yer alıyor. Bu da Türkiye’nin izlediği Milli Savunma Sanayi politikalarının NATO’ya hükmeden ABD’yi çok rahatsız ettiğinin en somut göstergesidir. Söz konusu keyfi yaptırımlar esasen NATO’da tarihi bir kırılmanın gerçekleştiğini gösteriyor. Türkiye’nin CDS primlerinin bu ölçüde yüksek olmasının sebeplerinden biri, CAATSA yaptırımları ve NATO’nun Türkiye’yi tehdit olarak algılamasından kaynaklanmaktadır. Batı bankalarının sık sık telaffuz ettikleri ‘siyasi risk’ primi esasen bundan ibarettir. ‘Yüksek siyasi risk’ primi Batı’dan daha az sıcak para gelmesi, daha az doğrudan yatırım yapması demektir. Bunun da ötesinde hedef gösterilen ülkenin finansal sisteminin, sıcak para operasyonları ile felce uğratılarak sıkıştırılmasıdır.
TÜRKİYE EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞI İÇİN NATO’DAN ÇIKMALIDIR
NATO’nun ekonomi konusundaki çizgisi açık olarak ortadadır. NATO neoliberal ekonomik sistemi savunmakta, bekçiliğini yapmaktadır ve bunu açıkça ifade etmekten çekinmemektedir. Çok kutuplu yeni dünyanın kuruluşunu durdurmak isteyen Batı’nın daha da saldırganlaşacağı aşikârdır. Fakat Batı’nın gücü tarihin akışını değiştirmeye yetmeyecektir. Türkiye, tarihin bundan sonraki seyrinde güçlü bir aktör olarak ön plana çıkacaktır. NATO, Türkiye’nin önünde bir engeldir ve sadece Türkiye karşısında askeri-siyasi olarak değil aynı zamanda ekonomik olarak tehdit oluşturmaktadır. Türkiye, tam bağımsızlığını güvence altına almak için NATO’dan derhal çıkmalıdır.
Kaynakça; https://www.cia.gov/the-world-factbook/field/military-expenditures/