23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ekonominin aritmetiği-1

R. Bülend Kırmacı

R. Bülend Kırmacı

Eski Yazar

A+ A-

Yeni bir kuram olarak “Ekonominin Aritmetiğini” paylaşmak istiyorum. Bu kuram aynı zamanda siyasal başarımın değerlendirilmesine katkı sağlayabilir.

Bilindiği gibi matematik disiplini içinde aritmetik dört temel işlemle yapılmaktadır.

Bunlar; sırayla ve sembolleriyle; toplama (+), çarpma (x), çıkarma (-), bölmedir (/)…

Fikri yapımıza uygun ekonomi siyasetine ilişkin denklemleri bu temelde sınamalıyız.

Türkiye’nin iktisadi tablosu aritmetik pekinlikle belirirse, analitik ve iktisadi akıl yükselir.

Siyaset manipülasyonlara kapatılırken, toplumsal denetime de alabildiğine açılmış olur.

İki bölümden oluşan bu yazı dizisinin birinci bölümünde toplama (artı) ve çarpma (x) işlemleri ekseninde ekonomik göstergelerimizi ve hedeflerimizi değerlendireceğim.

TOPLAMA (ARTI)

Türkiye ekonomisinde artıları çoğaltmak zorundayız.

Toplama yapmamız gereken göstergeler var: Büyüme, Milli Gelir, Kişi Başına Düşen Milli Gelir, İstihdam, İhracatın İthalatı karşılama oranı, bunlar, artırmamız gereken değerlerdir.

Bu konu başlıklarında elde ettiğimiz kazanımların üzerine daha fazlasını koymalıyız; yani bir anlatımla; toplama işlemi yapmalıyız.

Büyüme

Türkiye uzun yıllar yüzde 7 dolayında bir büyüme hedefini benimsemişti. Genç nüfusumuzun iş gereksinimleri ve gelişme dinamiklerimiz bunu gerektirmişti.

Ancak nesnel koşullar ve özellikle dünya konjonktürü büyüme oranımızda kaçınılmaz revizelere yol açtı.

Örneğin, geçenlerde 2020 yılı ‘3. Çeyrek’ için yüzde 6.7 büyüme açıklandı; bu oranın büyük kısmı ise genişleyen finansman hacminden kaynaklandı.

Uzmanlara göre bundan sonrasındaki son ve dördüncü çeyrekte (ekim, kasım, aralık ayları) bir küçülme bekleniyor.

En iyimser tahminle 2020 yılını yüzde yarım “büyüme” ile ve artıda kapatacağız, kötümser senaryoya göreyse, dünyanın birçok ülkesi gibi yüzde beş küçüleceğiz.

Büyüme verisi itibariyle her üç ayda eksiden artıya veya ters doğrultudaki geçişlerin, ekonomimizin sağlığı açısından yararlı olmadığının farkına varmak zorundayız.

Büyüme verimizi süre istikrarına ve sürekliliğe kavuşturmak zorundayız.

“Büyümemiz” toplama işaretine konu olmalı, artı değer taşımalı, sanayi katsayısını artırmaya çalışan seksen üç milyonluk ülkemizin hedeflerine yaraşır tecelli etmelidir.

Büyüme verilerimizi üst üste ekleyip yani “toplayıp” tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi sorunlarımızı güven içinde aşmalı, “gelişen” dünyaya da örnek olmalıyız.

Milli Gelir

Ekonomimizde artı sembolüyle ifade edip yıldan yıla artırmamız, yani üstüne koymamız gereken bir başka veriyse; Milli Gelir’dir.

Yıllara sari olarak milli gelirimizi gerçek bazda artırmak zorundayız.

Bugünkü “kur / döviz” koşullarında milli gelirimiz 875-900 milyar dolar bandındadır. Oysa kısa bir süre öncesine kadar 2023 yılı için milli gelir “hedefimiz” 2 trilyon dolardı. Artan kur ve maliyetler, yükselen borç ve yükümlülükler, yanı sıra, azalan üretim ve dış satım, gerileyen kapasite kullanımı ve daralan talep nedeniyle bu hedefimizden uzak düştük. Türkiye’miz milli gelirini üretim ve yatırım, iç pazarın talebi ve dış satım dengesi içinde mutlaka artırmak zorundadır.

Bu gerek uğruna ve bu yolda, katma değeri olan malları kendi kaynaklarımıza dayalı olarak üretmek, borçların azalmasına, devletin ‘kasasında’ yurttaşın ‘cebinde’ daha çok para kalmasına vesile olacaktır.

Kişi Başına Milli Gelir

O arada kişi başına düşen milli gelir hedefimiz açısından da yıllarca “on bin dolarlık ülke olacağız/olmalıyız” dendi…

2023 yılı için de, kişi başına milli gelir hedefimiz 25 bin dolar olarak vaaz edilmişti.

Ne yazık ki içinde bulunduğumuz koşullarda bırakalım yirmi beş bin doları, kişi başına milli gelirimiz, on bin doların, dahası, dokuz bin doların bile altına indi.

Oysa ekonomide artı olarak değerlendirmek ve her yıl üzerine koyarak toplamak ve çağdaş topluma yaraşır bir rakam olarak ortaya koymak zorunda olduğumuz bir veri de; kişi başına düşen milli gelirdir.

Unutmayalım ki, bu konudaki hedefimize milli gelirin artışı ve adil dağılımı ile ulaşabiliriz. Kişi başına düşen milli gelirimizi daima artırmak, satın alma paritesi açısından vatandaşımızı, geçim bakımından ailelerimizi güçlendirmek zorundayız.

İstihdam

Ekonominin performansı açısından bir başka gösterge istihdam oranıdır.

İş gücünün niteliği ve sayısını da her dönemde artırmak durumundayız.

Nüfus artışımız ve zorlu küresel ve bölgesel rekabet koşulları bunu zorunlu kılmaktadır.

Her yıl, daha çok sayıda ve daha gelişkin nitelikte en az beş yüz bin insanımıza iş sağlamak ve bir yandan da mevcut işleri, yani ekmek teknesini korumak zorundayız.

İhracatın İthalatı Karşılama Oranı

Ekonomi denkleminde artı değeriyle/işleviyle yer alması gereken bir başka olgu ihracatın ithalatı karşılama oranıdır. Bu oran, bu kabiliyet yükseltilirse, ödemeler dengesi de daha yapıcı bir tabloda belirir.

Kasım ayında (2020) ihracatımız azalarak 16.1 milyar dolara inmiş, ithalatımızsa artarak 21.2 milyar dolara yükselmiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 76,0’dır. (Kasım, 2020)

Öte yandan, ihracat amaçlı ithalatımız yüzde 85’lerdedir.

1 dolar kazanmak için 80 sent harcayan bir ülkeyiz.

O arada Türkiye ekim 2020 itibariyle ve yıl başından bu yana 31 milyar 58 milyon dolar cari açık vermiştir. İşte değişmesi gereken bir veri de budur.

İhracatımızı artıracak, ihracat bileşkesi içinde ithalatın payını azaltacak, gereksiz tüketimi kısarak, ödemler dengesinin artı vermesini sağlayacak bir ekonomik düzene geçmeliyiz.

Evet ekonomi denkleminde artı işlemi ile ifade etmemiz ve her geçende bir öncekine göre daha fazla değer sağlamamız gereken alanlar; Büyüme, Milli Gelir, Kişi Başına Düşen Milli Gelir, İstihdam, İhracatın İthalatı karşılama oranı, alanlarıdır…

ÇARPMA (ÇARPAN ETKİSİ)

Ekonomide çarpma işlemini de artı yönüyle ele alıyor, çoğaltan olarak tanımlıyorum.

Türkiyemiz, araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetleriyle, teknolojisiyle, teknoparklarıyla, verimlilikle; ekonomisini geliştirmek ve güçlendirmek durumundadır.

Bu alanlarda mevcudu artırmak, örneğin bir birim yatırımdan iki birim ürün/çıktı almak; ekonomimizde bir çarpan etkisi ve katkısı yaratmak zorundayız.

AR-GE

Araştırma-Geliştirme (AR-GE) yatırımları ekonomide çarpan etkisi açısından yaşamsal önemdedir. Bir kaldıraçtır.

Gerçekten 2019 yılında gayrisafi yurt içi AR-GE harcaması 45 milyar 954 milyon TL iken, bu yıl 7 milyar 420 milyon TL artışa konu olmuştur. Devlet kurumları ve özel sektörün günden güne bu alana daha fazla önem vermeleri yüz güldürücü olsa da, halen yüzde 2.4 olan OECD ortalamasına karşılık Türkiye’nin gayrisafi yurtiçi hasılasından araştırma-geliştirme harcamalarına ayırdığı pay yüzde 1.06’dır. Araştırma-geliştirme konusuna ayırdığımız gelirleri, bütçeleri artırmak ve ekonomimiz açısından çarpan etkisinden yararlanmak zorundayız.

Teknolojiye Yatırım

Ekonomik denklemimizde çarpım işlevinin değer bulacağı bir alan da teknoloji temelli yatırımlar; teknoloji yatırımlardır.

Teknolojiye yapacağımız her birim ek yatırım, üretimde, hasılatta geometrik diziyle kazanç sağlayacaktır. Gerçekten dünyanın gelişme dinamikleri ve küresel rekabet koşulları da bu yatırımları gerektirmektedir.

Örneğin yazılım, bilişim, otomasyon, robot teknolojisi ve 4. Endüstri devriminin kapsayacağı yeni alanlarda, yeni teknolojiler geliştirmek zorundayız. Teknoloji geliştirirken de emek-yoğun işletmecilik anlayışımızı ihmal etmemeli ve emeği de güçlendirmeliyiz.

Teknoparklar

Bu bağlamda ve bir başka parantez anlamında, teknoparklar da ekonomimizin dinamosudur. Ülkemizde halen 67’si faal ve 18’i altyapı çalışmalarına konu olan 85 adet teknoparkımız bulunmaktadır. Binlerce firmanın, atölyenin, tesisin, on binlerce emekçinin bulunduğu bu üniteler, birer stratejik üretim üssüdür. Teknoparkları da teknoloji geliştirme çabalarımızla bir bütünsellik içinde artırmak ve yurt genelinde dengeli olarak dağıtmakla yükümlüyüz.Teknoparklar girişimcisiyle, emekçisiyle istihdam, teknolojisiyle, üretimiyle ekonomi açısından çarpım etkisi sağlayacak birer kazanım alanlarıdır.

Verimlilik

Nihayet ekonomide çarpım işleminin en somut uygulama alanlarından biri katma değer ve üretkenlik artışının uzantısında yapısal dönüşüm katsayımızı yükseltecek olan verimlilik alanı ve kıvam noktasıdır.

Türkiye her alanda verimliliği en üst düzeye çıkarmak zorundadır.

Rakamlarla savaşan değil, sayılarla dost olan, gerçeklerle çarpışan değil gerçeklerle barışık yaşayan bir Türkiye için; üretim faktörlerinin tümünün, özellikle de işgücünün verimliliği, eğitimle, yüksel performanslı organizasyonların teşkiliyle, mutlak anlamda yükseltilmelidir.

Nihayet ekonomide çarpım işlemi ve çarpan etkisi için; araştırma-geliştirme, teknoloji, teknoparklar, verimlilik alanları üzerinde özellikle durulması gerek konulardır/alanlardır.

Evet ekonomide dört işlemi; toplama, çarpma, çıkarma, bölme işlemlerini, hakça bir ekonomi düzeni oluşturmak için kullanmalıyız.

Önümüzdeki “Ekonominin Aritmetiği-2” başlıklı makalemde, çıkarma (eksi) ve bölme (bölüşme) (/) işlemleri ekseninde ekonomik tablomuzu yorumlamaya çalışacağım.