24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Ekümenik’lik dayatması

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

İstanbul Rum Patrikliği hiyerarşisinde Patrik’ten sonra Kadıköy Metropoliti gelir. Kadıköy Metropoliti Athanasios, Patriğe saygısızlık gerekçesiyle 2021’de görevden alınmış ve buna Yunanistan’da yaşanan bir olay neden olmuştu. Yunan Kalavrita Metropoliti Amvrosios, 2015’te eşcinsel ailelerin kurulmasına izin veren yasayı eleştirince Yunan mahkemelerinde “kilisedeki makamını kötüye kullanma, şiddet ve nefrete teşvik etme” suçlamasıyla açılan dava sonrasında görevden alınmıştı. Kadıköy Metropoliti Athanasios, Yunanistan’daki mevkidaşı Amvrosios’u destekleyen açıklamalar yapınca, Bartholomeos tarafından uyarılmıştı. Athanasios, eşcinsel evlilikleri onaylamayan duruşuna devam edince, hatta Rus Patriği Kiril’in yetiştirdiği bazı rahibeleri Kadıköy Kilisesi’nde himayeye kalkışınca onun da metropolitlik görevine son verilmişti. Benzer çeşitli olaylardan anlaşılacağı üzere, gittikçe siyasileşen İstanbul Rum Patrikliği, “AB’nin iç politika uygulamalarının bekçiliği”ne soyunmuş; hatta Batı emperyalizminin yürüttüğü “Rus düşmanlığının gönülden destekçisi” olmuş gibi duruyor.

Athanasios’un yerine atanan Adamakis, Türkiye’de hiç yaşamamış, 1996-2021 arasında Fransa’da metropolitlik yapmış, Fethullah Gülen’in dinlerarası diyalog konferanslarında bildiri sunmuş birisi. Küçük bir cemaati bulunan Kadıköy Rum Ortodoks Kilisesi’nde Adamakis’in dinsel katılış töreni, siyasal bir görüntü vermişti. Katılımcıları: Yunanistan Dışişleri Bakanı Yardımcısı, Yunanistan Eğitim Bakanı Yardımcısı, ABD ve Ukrayna Büyükelçileri, Atina Belediye Başkanı, Yunanistan, Ukrayna, Fransa Başkonsolosları vs… Batı’nın ilgi odağındaki yeni Kadıköy Rum Kilisesi Papazı Adamakis, törende, kendisini vatandaşlığa kabul eden Türk Hükûmeti’ne teşekkür ettikten sonra, içinde “Ekümenik Patrikhanemiz” ifadesi geçen bir metin okudu. Adamakis’in hemencecik vatandaşımız yapılması; 1948’de ABD Başkanı’nın özel uçağıyla Fener Rum Patriği yapılmak üzere Türkiye’ye yolladığı Afinagor’un da hızlıca Türk vatandaşı yapılmasını hatırlatıyor.

RUM PATRİKLİĞİNİN 'EKÜMENİK'LİK HIRSI

Bazılarına göre, “ekümenik”lik için endişelenmeye değmez. Oysa, “ekümenik”lik, tolere edilemeyecek kadar ciddi bir konu. Türkiye’deki 3 bin kişilik cemaatini beğenmeyen İstanbul Rum Patrikliği, ABD’deki 3 milyonluk Yunan diasporası tarafından kışkırtılarak dünyadaki 300 milyon Ortodoks’a hükmedecek bir gücün arayışı içindedir. “Ekümenik”lik iddiasında direnen İstanbul Rum Patrikliği, uzun zamandır emperyalist ABD’nin özel olarak sahip çıktığı bir kuruma dönüşmüştür. Sebebi, belli…

İstanbul Rum Patrikliği’nin -son 40 yıldır- direnerek sahiplendiği “ekümenik (evrensel birleşme)”, dünyadaki diğer kiliselerin (ve cemaatlerinin) ruhani liderliği anlamını taşımaktadır. Özetle, Barhelomeos, aynı Papa gibi, geniş coğrafyalara yayılmış dinsel yetkilerin peşinde. Hristiyanlıkta bir kilisenin diğer kiliseler üzerinde söz sahibi olabilmesi için o kilisenin apostolik, yani Hazreti İsa’nın havarilerinden biri tarafından kurulmuş olması gerekir. Bu nedenle, yeryüzünde, ekümenik olma iddiasında bulunabilecek yalnızca 4 kilise vardır: İznik, Roma, Antakya ve İskenderiye… İstanbul Kilisesi, 381 yılında dinî hareketleri siyasi denetim altına almak isteyen Doğu Roma İmparatoru’nun kararı ile Patriklik statüsüne yükseltilmiştir. Bu tartışmalı karar, ekümenik İznik, Roma, Antakya ve İskenderiye Kiliseleri tarafından tanınmayıp kınanmıştır. İstanbul fethedilene kadar, özellikle de ekümenik Roma ile ekümenik olmayan İstanbul arasında şiddetli güç mücadelesi yaşanmıştır. En sonunda 1054’te, Roma’daki Papa, İstanbul’daki Patriği aforoz etmiş; bunu öğrenen Patrik de, öfkeyle, Roma’daki Papa’yı aforoz ederek karşılık vermiştir. Katolik-Ortodoks düşmanlığının baş aktörlerinden biri olan Patriklik, süreci iyi yönetemeyip Papalık karşısında zayıflayınca 13. yüzyıldan itibaren hoşgörülü Türklerin kurtarıcılığına sığınmak zorunda kalmıştır. Osmanlı Türkleri, Ortodoksları zorla Katolikleştirilmekten son anda kurtaran bir güç olarak tarihe geçmişlerdir.

Osmanlı himayesindeyken tarihinin en güvenli şartlarına kavuşan İstanbul Rum Patrikliği, sorun çıkarmaktan geri duramamış; Türk, Arap, Sırp, Arnavut, Ulah ve Bulgar Ortodoksları Yunanlılaştırmaya çalıştığından şikayetlere konu olmuştur. Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda, İstanbul Rum Ortodoks Patrikliği’nin Rumlar dışındaki diğer Ortodoks kiliseler üzerindeki tüm yetkilerini sonlandırmak; hatta “Ortodoks” sıfatını çıkararak “İstanbul Rum Patrikliği” şeklinde yeniden isimlendirmek zorunda kalmıştır. Tabelasında “İstanbul Rum Patrikliği” yazan kilisenin tarihinin hiçbir döneminde, tabi olduğu devletin sınırlarını aşan bir yetkisi olmamış; 19. yüzyıldan itibaren dinsel yetkileri, yalnızca Rumlarla sınırlandırılmıştı. Yani, Osmanlı Devleti, Ortodoks Ruslarla yaptığı zorlu savaşlarda bile Patrikhane’yi “ekümenik” yapmaya kalkışmamış; bünyesindeki Ortodoks farklılaşmalar nedeniyle kaosa yol açacağı için tehlikeli gördüğü “ekümenik”liğin sözünü bile ettirmemişti.

Tarihte, İstanbul Rum Patrikliği’nin, kaotik eğilimlerinin ötesinde, kronikleşmiş bir ihanet sicili de vardı. 1657’de Çar işbirlikçisi III. Parthenios ile 1821’de Rum isyanının kışkırtıcısı II. Gregorios, ihanet nedeniyle idam edilen patriklerdir. Ayrıca, 1821’de Mora’da ve 1897’de Girit’te yüzbinlerce Türkü katleden Yunanlı teröristlerin liderlerinin de İstanbul Rum Patrikliği’nin idaresindeki piskopos ve papazlar olduğunu unutmamak gerekir. 1912-1913 Balkan Savaşı’nda, İstanbul Rum Patrikliği’nin idaresindeki Balkan kiliseleri, çeteleşerek Osmanlı Ordusu’nu arkadan vurmuşlardı. Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul Rum Patrikliği’nin ihaneti, sabırları taşırmış, Türk kamuoyu tarafından istenmeyen bir kurum olarak ilan edilmişti.

EMPERYALİZMİN İŞBİRLİKÇİLERİNİ BÜNYESİNDE BARINDIRMAK İSTEMEYEN TÜRK DEVRİMİ

Lozan görüşmelerinde Türk Heyeti, emperyalizmle işbirliği yapmaktan alıkonamayacağı düşünülen Rum Patrikliği’nin İstanbul’dan Aynaroz (Athos) Adası’na taşınmasını istemişti. Hatta, Lozan görüşmeleri sürerken Hâkimiyet-i Milliye gazetesine verdiği mülakatta, İstanbul Rum Patrikliği ile ilgili görüşü sorulan Mustafa Kemal Paşa, “bu fesat ve hıyanet ocağının topraklarımız üzerinde kalamayacağını, Yunanistan’a gönderileceğini” net olarak ifade etmişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu tavrına rağmen, Lozan’daki görüşmelerde Patrikliğin, mübadele edilmeyip sadece İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’da kalabilen az sayıdaki Rum’un ibadet ihtiyaçlarının ötesinde bir ayrıcalığın talep edilmemesi koşuluyla İstanbul’da kalmasına izin verilmiştir. Lozan döneminde emperyalizmin güdümünden çıkarılan ve “ekümenik”lik gibi hayal ürünü bir yetkinin lafını bile etmeyen Patrikliğin, tekrar emperyalizmin güdümüne girmesi ve “ekümenik”lik iddiasına sarılması durumunda, İstanbul’daki yerinin garanti olmadığı, iyi anlaşılmalıdır. Nitekim, Lozan Barış Konferansı ile ilgili TBMM gizli oturumlarında Patrikliğin sınır dışı edilmemiş olması, tartışmalara yol açmış, oturumlarda Türk milletine hesap veren Lozan Heyeti tarafından “İstanbul Rum Patriği, bugün basit bir köy papazı hâline gelmiş, resmî bir sıfatı kalmamıştır.” denildikten sonra Patrikliğin hata yapması durumunda, “kolundan tutulup atılacağı” vurgulanmıştır.

Patriklik, kaymakamlık düzeyinde muhatap alınan yerel bir dinsel kuruma dönüştürülmüş iken; Bartholomeos’un 1991’de Patrik olmasıyla birlikte, “ekümenik”lik iddiası, birdenbire ortaya çıkmıştır. Gittikçe siyasallaşan ve Lozan sınırlarını zorlamaya başlayan İstanbul Rum Patrikliği, hem Türkiye’deki Rum olmayan Ortodoks kiliselerine hem de dünyadaki tüm Ortodoks kiliselerine otoriterlik taslamaya başlamıştır. Türkiye’de bu durumdan bunalan Rum olmayan Ortodoks kiliseler, 2005’te açtıkları dava sonrasında, Yargıtay’ın 2007’de Patrikliğin “ekümenik”lik iddiasının Anayasa’ya aykırı olduğuna hükmetmesiyle birlikte rahat nefes alabilmişlerdir. Diğer taraftan, İstanbul Rum Patrikliği’nin, emperyalist Batı politikaları ile uyumlu bir şekilde -Türk dış politikasına zarar vermek pahasına- “ekümenik” imzasını kullanarak Türkiye topraklarının dışında çok sayıda kilise ile dinsel otorite kavgasına tutuştuğu, henüz Türk kamuoyunun dikkatine yeterince sunulmamaktadır.

Türkiye’nin, emperyalizmin çıkarlarını öncelikleyen “ekümenik”lik tutkunu bir kurumu, sırtında taşımaya ve dış politikasını riske sokmaya ne mecburiyeti var? Bence, Lozan günlerine geri dönmenin ve siyasetten uzak durmayı beceremeyen İstanbul Rum Patrikliği’nin Türkiye’deki varlığına yönelik tartışmaları yeniden yapma zamanı gelmiş gibi görünüyor. Şunu herkes aklına kazısın: “Türkiye’nin emperyalizme karşı en yaşamsal silahı; devrimciliğidir.”