Emek, sermaye, emperyalizm
Öncelikle başlık ne anlama geliyor onu açıklamalıyım. Emek; malum kol ve kafa emeği ile geçinen, Türkiye’nin nüfus olarak 30 milyonu bulan iş gücü. Sermaye ise dar tanımı ile emeği ile geçinenlerin yarattığı artı değer ile geçinen burjuvazi ya da daha yumuşak tabiriyle işveren kesimi. Milli, işbirlikçi vs tüm sanayici tüccar hep birlikte. Emperyalizm ise ABD’nin başını çektiği Atlantik sistemi.
Aşağıdaki tablolar da, TÜİK ve İstanbul Sanayi Odası verilerine göre Türkiye’nin son yıllarda ürettiği artı değerin sınıfsal dağılımını gösteren tablolardır.
Bu tablolardaki verilere göre, Türkiye’de üretilen artı değerin son yıllarda aşırı şekilde emek sınıfları aleyhine dağıtıldığını göstermektedir. Artık dilimize pelesenk olan 9-10 milyon emeklinin aylık 7.500 lira gelirle ve açlık sınırının altında geçinmesi gerçeği olayın vahametini açıkça göstermektedir.
Tabloları incelediğimizde; 1. Tablo da emek gelirlerinin 2014 yılında yıllık toplam “net katma değer” toplamının yüzde 57,5’ini alırken, 2022 yılında bu oranın yüzde 26,9‘a düştüğünü görmekteyiz. Emek gelirlerindeki bu düşüşe karşılık sermaye gelirleri ise yüzde 28,2’den yüzde 54,5’e yükseldiği görülmektedir.
Kısacası burjuvazi (işveren) ile emeğin gelir dağılımındaki payları 8 yıl içerisinde yer değiştirmiştir. Bu yer değiştirme 2020 yılından sonra şiddetlenerek gerçekleşmiştir.
Tablo:1
Tablo-2’de ise İSO tarafından 2022 yılı ilk 500 firmanın verilerinden yola çıkılarak hazırlanan tablo da ilk 500 şirket son 5 yılda karlarını 6,6 kat arttırırken, emek kesiminin aldığı maaş ise 2 kat artmıştır. Buradan da şunu anlıyoruz pandemi, dünya enerji krizi ve enflasyon burjuvazi lehine olağanüstü değişikliklere yol açmıştır.
Tablo:2
Buraya kadar her şey ne yapılması gerektiği konusunu açık ve seçik bir şekilde anlatmaktadır. Bozulan gelir dağılımı başta vergi sistemindeki düzenlemelerle ve kamu kesimi ve asgari ücretteki düzenlemelerle zaman kaybetmeden düzeltilmelidir.
Bugün Türkiye’de uygulanan sistem nedir? Uygulanan bu sistem gelir dağılımını düzenleyebilir mi? Daha da önemlisi; “rasyonel uygulamalar” adı altında yapılan düzenlemeler emek ile diğer üretici sınıflar olan sanayici ve tüccarı da girdabın içinde boğacak mıdır?
Şunu açıkça ifade etmek gerekir. Doğal ve ekonomik krizlerle geçirdiğimiz son 5 yıl sonunda bu krizlerden Türk burjuvazisi karlı çıkmıştır.
Bugün uygulanan ekonomik çizgi ise; sadece vergileri tabana yaymak, zorlukları paylaşmak adı altında sorunu halkın sırtına yığmak değil, talebi kısacağız, kredileri kısacağız, selektif krediler vereceğiz adı altında milli sanayiye de darbe vurmaktadır.
Neoliberal bir iktisatçının televizyon kameraları önünde söylediği “Bugüne kadar kullandıkları bedava kredilerle aldıkları altın ve dövizleri ortaya çıkarsınlar.” söylemi doğruları içerse de bu uygulamalar milli üretime de ağır darbeler vurarak bütçede toplanacak gelirlerin emperyalist finans merkezlerine doğru aktarılması ve işsizliğin artması sonucunu getirecektir.
Uyanık olmalıyız. Bugün uygulanan ekonomik politikalar tüm milli üretici sınıfları (emekçi, çiftçi, sanayici, tüccar) hedef almaktadır. Türkiye’nin ürettiği katma değeri emperyalist merkezlere akıtmak için “enflasyonla mücadele” adı altında gözlerimize perde indirmeye çalışmaktadır.
Türkiye, Vatan Partisi iktidarında, Üretim Devrimi Programı çerçevesinde üretimi artıracak ve üretilen değeri tüm halk sınıflarına adil olarak dağıtacaktır.