14 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Emeklilere hakaret etmeyi bırakın

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Eski Yazar

A+ A-

Kapitalistlerin 80’li yıllarda piyasaya sunduğu büyük martavallardan biri sosyal güvenlik sistemi ile ilgili idi. Emeklileri topluma yük oluyormuş gibi göstermek için “emekli başına düşen çalışan sayısı” diye bir kriter uyduruldu. O zaman tüm liberal tayfa bu argümana bayılmıştı. SGK’nın başındaki Kemal Kılıçdaroğlu bile sabah akşam benzer şeyleri tekrar ediyordu!

Bu kafa hala yaşıyor. Şöyle diyorlar: Sosyal güvenlik sisteminin bir dengesi varmış, emekli başına düşen çalışan sayısı bunun içinmiş. Daha da ileri gidiyorlar, “bir çalışan iki emekliye bakmak zorunda mıymış!”
Hop dedik, orada durun bakalım. Kimsenin kimseye baktığı yok. Emekliler yıllar boyunca ödedikleri primlerin karşılığını alıyorlar. Bugün prim ödeyen insanlar da emekli olunca onun karşılığı olarak maaş alacaklar. Kapiş?

Bir okuyucum şöyle yazmış: 9 bin gün prim ödedim, şu anda 8.500 lira maaş alıyorum. Bir de utanmadan bana ekonomiye yükmüşüm gibi davranmaya kalkıyorlar.

Haksız değil, otuz yıllık birikiminin karşılığını isteyen bir emekçiye asalak muamelesi yapmaya kalkmak için utanmaz arlanmaz olmak lazım.

İnsanlar 60-65 yaşında kadar çalışıyor, Türkiye’de ortalama yaşam süresi 73 yıl. Yani emekli olduktan sonra aşağı yukarı bir on yıl maaş alıyorlar. Otuz yıl, kırk yıl boyunca her ay düzenli olarak ödenen bir para karşılığında hepi topu 10 yıl maaş alacaklar. Ama ortalıkta gezen yarım ekonomistler, kara cahil zangoçlar bu ödenen primleri görmüyor “sadaka veriyoruz” demeye getiriyor. Bir insan kırk yıl boyunca o parayı hangi bankaya yatırsa servet sahibi olur, bunu hesaba katmak işlerine gelmiyor.

Sonuçta bugün hala emekliler 7.500-10.000 lira aralığında bir yoksulluğa mahkum edilmiş durumda. Kimse tabloya mazeret üretmeye kalkmasın. Kimse emeklilere hakaret etmeye de kalkmasın. Emeklilerin maaşları acilen insanca yaşama uygun bir düzeye getirilmek zorunda. Ve daha önemlisi, herkes bu insanların haysiyetine, şerefine saygı duymak zorunda.

İKLİM KONUSUNUN ASLI NE?

Dünyada milyarlarca insan hala açlık, hastalık ve savaşlarla uğraşıyor. Gıda krizi ve yükselen fiyatlar milyarlarca emekçinin belini büküyor. Tefeciler halkların adeta kanını emiyor…

Ama Birleşmiş Milletler’in gündemi bunlar değil, “küresel ısınma”! Gerçekten bir ısınma var mı o bile tartışılırken “ısınma var ve onun sebebi de insan” diye bir peşin hükme çoktan varılmış. Bu yargıya itiraz edenlere adeta “terörist” muamelesi yapılıyor.

Ancak bu işin aşırı derecede siyasal bir konu olduğunu anlamamak için saf olmak lazım. Ne demişti iklim kahramanı Küçük Greta: “Dünyayı mahveden beş ülke Almanya, Fransa, Brezilya, Arjantin ve Türkiye’dir.” İşe bak, dünyanın en gelişmiş elli ekonomisi arasında en az karbon gazı üreten ülkemiz Türkiye, çevre felaketlerinin baş sorumlusu imiş de haberimiz yokmuş!

Karbon ayak izini azaltalım, sıfır karbon yapalım… Tamam yapalım da bugüne dek karbonu sala sala dünyanın kaymağını yiyen emperyalistler ne yapacak? Bize bu işlere dair küçük bir tazminat falan ödeyecekler mi dersiniz? Hiç o konulara dokunmuyorlar, demek ki muratları başkadır.

YEŞİL EKONOMİ: YENİ EMPERYALİZM

1990’lara kadar emperyalizmin yayılma aracı muhafazakar sağ iktidarlar ve diktatörlüklerdi. Başat gündem, çevre ülkelerin “Sovyet tehdidine” karşı korunmasıydı.

Sovyet sonrası dönemde bunun yerini küreselleşme konsepti ve neo-liberalizm aldı. En önemli sorun ulusal sınırlar ve yükselen radikalizm tehlikesi olarak ifade ediliyordu.

Bugünse küreselleşme fikri, tüm dünyada derin bir kriz içinde. Çünkü ulus devlet fikri güçlendi, AB gibi birlik hayalleri çıkmaza girdi, BOP benzeri yayılmacılık projeleri milli direnç karşısında yenilgiye uğradı.
Sonuçta, emperyalist politikanın ayakta kalabilmek için artık kendini yeni bir düzeye taşıması gerekiyor. İşte çevreci ya da yeşil siyaset, emperyalist merkezlere bu yeni biçimi vadediyor. Liberal hareketlerin tamamında görülen, ekoloji merkezli söylemsel dönüşüm, bu vaadin satın alındığını gösteriyor.

Tabii ki dünyada gerçek çevre sorunları var. Ancak, doksanlardaki Sovyet tehdidi ve sonrasındaki radikal akımlar da gerçek sorunlardı. Şurayı atlamamak gerekir: Emperyalizmin olmayan bazı sorunları uydurmaya ihtiyacı yoktur. Çünkü zaten kendisi pek çok devasa sorun üretmektedir. Yapması gereken, bu sorunlardan birini en üst sıraya taşıyıp onu manipüle etmektir.