26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Emek’siz bir festival daha -(TAMAMI)

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

İstanbul’un en popüler ve en görkemli festivallerinden biri olan film festivali, eskisine oranla sınırlı bir gösterim salonu bulsa da geçmişteki ilgiyi katlayarak sürdürmeye devam ediyor. Sanırım, sinema salonu açısından giderek çölleştirilen Beyoğlu’na rağmen, bu festival yaşlanmandan olgunlaşmaya devam edecek, belki de ilerde, kapanan sinema salonlarının yerini almasa da, bu caddeye .bir çok yeni salon kazandırmanın üstesinden gelecek. Çünkü bu festival en çok Beyoğlu’na, bir zamanlar sinemanın merkezi olan İstiklal Caddesi’ne yakışıyor. Kısacası festival bu cadde de bir başka yaşanıyor.

Emek bir düş şatosuydu

Ama bütün bu olumlu gelişmelere ve geleceğe ilişkin taşıdığımız ve taşımaya devam edeceğimiz umudumuza karşın yine de Emek’in yokluğu hissediliyor. Bu hissedilme, emek sevgisinden ya da nostaljisinden değil de, daha çok festivalle bu salonun örtüşmesinden ve de uyumundan kaynaklanıyor. Emek yalnızca bu festivalin gösterim salonlarından biri değil, önün da ötesinde, festivalin kalbinin attığı, 18.30 ya da 18.45 seanslarıyla unutulmaz keyifler yaşatan, görkemli galalara ev sahipliği yapan bir tamamlayıcısı, kendine özgü atmosferiyle gerçekten bir sinema salonun ötesinde bir düş şatosuydu.

Festival heyecanı yaşandığı şu sıralarda, Emek bloğunun istiklal Caddesi’ne bakan yüzünde boydan boya tahta paravanalar var. Tıpkı, bir zamanlar benzer yazgıyı paylaşan yanıbaşındaki Saray ve Lüks sinemalarında olduğu gibi. Festival heyecanının yaşandığı Emek’in yer aldığı sokak ise bomboş, terkedilmiş, onca insan kalabalığının kaynaştığı birkaç adım uzaklıktaki İstiklal Caddesi’nden sanki çok ama çok uzaklarda. Kendisi gibi yakın zamanda benzer yazgıyı yaşayan Sinepop’la aynı kaderi paylaşırcasına.

Peki bu aşamadan sonra ne yapmalı. Ya da ne yapılmalı? Giderek eski gücünü yitiren protestolara son verip, bu kaderin yaşanmasına seyirci mi kalınmalı? Yoksa, bu süreçte eskisinden daha katılımlı ve daha etkili etkinlikler düzenleyerek Emek’in yıkımını sonuna kadar yasal yollardan engellemeye çalışmalıyız mı?

Dayanışmanın merkezi olmalı

Sanırım asıl şimdi Emek’in yanında olma zamanı. Emek için yapılacak yasal .bir direniş, yasal bir karşı koyma, paravanalara bakıp teslim olma, yalnızca Emek’in ortadan kaldırılmasını değil, giderek kamuoyunun duyarlılık gösterdiği, kente ilişkin her bir değerin yok olmasına zemin hazırlar. Bunun için Emek, yalnızca sinemaseverlerin değil, onun ötesinde tüm kent bilincine sahip kurum ve kişilerin bir simgesi, sahiplendiği ve sonuna kadar bu sahipliğinden ödün vermediği bir dayanışmanın da merkezi olmalıdır.

Artık, Emek için ağıt yakmaya hazırlıklı olmanın değil, sonuna kadar yasal yollardan direnmenin, karşı koymanın, bu değeri korumanın zamanıdır. Çünkü tarih yalnızca bu değerleri yıkanları değil, onlar kadar bu yıkıma göz yumanları, sessiz kalanları, edilgin konumda olanları da asla bağışlamaz.