16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Emperyalizmin Akıllı Savaş Makineleri ve Beceriksiz Kullanıcıları-II

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Emperyalizmin aklı havada askerlerinin idare ettiği akıllı savaş gemilerinden USS Stark’ın 17 Mayıs 1987’de bir Irak savaş uçağından yanlışlıkla atılan 2 füze ile “enayice” vurulması olayını anlatmıştım. Bu olayın peşinden, Basra Körfezi’nde görev yapan tüm ABD gemilerine gönderilen 13 Temmuz 1987 tarihli bir istihbarat raporu, İran’ın karadan deniz hedeflerine karşı kullanılabilen 95 kilometre menzilli Silkworm füzeleri tedarik ettiğini ve bunları Hürmüz Boğazı’nda atışa hazır hâle getirdiğini bildirmişti. Teknolojik kusurlarından dolayı düşük vuruş olasılığı bulunan Silkworm füzeleri, 1.000 libre patlayıcıyla donatılmış harp başlıkları nedeniyle bölgedeki ABD savaş gemilerinin kâbusu olmaya yetmişti. Emperyalizmin bu canları tatlı askerleri, USS Stark’ın başına gelenleri, kendilerinin de yaşayacakları günü beklemeye başlamışlardı. Aslında korkuları boşunaydı; İran, ABD savaş gemilerince ateş altına alındığı “Nimble Archer (Çevik Okçu)” ve “Praying Mantis (Peygamber Devesi)” harekâtlarında bile Hürmüz’e yerleştirdiği Silkworm füzelerini kullanmayı düşünmeyecekti bile.

27 Temmuz 1987’den itibaren ABD savaş gemileri, “Earnest Will (Ciddi İrade)” adı verilen bir “Konvoy Koruma Harekâtı” ile ABD bayraklı Kuveyt tankerlerine refakat etmeye başlamıştı. Tanker koruma maskesinin ardındaki gerçek, Irak’ın gereksinim duyduğu savaş malzemelerini harp kaçağı olarak yerine ulaştırabilmekti. İran, asimetrik yeteneklerini kullanarak bunu önleme çabasına girince, İran’ın denizdeki savunmasız petrol platformları, 19 Ekim 1987’de “Nimble Archer (Çevik Okçu)” adı verilen harekât ile ABD savaş gemilerine hedef olmuştu.

1988 şubatında, Basra Körfezi’ne Görev Kuvveti Komutanı olarak atanan Tümamiral Antony Less, bölgeye gelir gelmez ABD gemilerinin içine düştükleri “USS Stark olma” korkusunu anlamıştı. Etkin harekât yeteneğini tehdit eden bu gizli korkaklık sorununu aşabilmek için de, ABD savaş gemilerinin komutanlarına “şüpheli durumlarda masum hedeflerin de vurulması pahasına ateş etmekten çekinilmemesini, saldırgan tutum içine girilmesini” emretmişti. USS Samuel B.Roberts adlı Amerikan fırkateyni, Tümamiral Less’in emrettiği gibi saldırgan tutum içindeyken İran’ın döktüğü iddia edilen bir mayına çarpıp ağır hasar almış ve batmaktan kılpayı kurtulmuştu. ABD, USS Samuel B.Roberts’ın mayın hasarına öfkelenmiş ve “Praying Mantis (Peygamber Devesi)” adını verdiği bir cezalandırma planını, 18 Nisan 1988’de yürürlüğe sokmuştu. Bu defa, bölgedeki ABD deniz kuvveti, İran petrol platformlarına zarar vermekle yetinmeyerek ambargo nedeniyle top mermisi bile bulamayacak seviyeye gerilemiş ve yedek parça sorunlarıyla zayıf düşmüş durumdaki İran Donanması’nın denize çıkabilen bir fırkateynini ve bir hücumbotunu batırmış, bir fırkateynini de yaralamıştı. Çok zayıf bir kuvvete karşı yürütülen bu kolay gündüz harekâtı sırasında bile ABD savaş gemilerinde operatörler -yüksek teknolojinin kolaylıklarına rağmen- hava temaslarını teşhis etmekte zorlanmışlar, gözcüler sürekli olarak “kendilerine doğru uçan cisimler” rapor etmişlerdi. Açıkçası “Praying Mantis (Peygamber Devesi) Harekâtı”; ABD savaş gemilerinin, havadaki her şeyi Silkworm füzesi sandıkları için şuursuz manevralar yaptıkları, gelen füzeleri saptırmaya yarayan saman (chaff) roketlerini rastgele fırlattıkları, bazı personelin korkuyla yere yatarak siper aldıkları ve 25 mil menzilli SM-1 hava savunma füzelerinin neredeyse tümünü tüketecek kadar fırlattıkları bir harekât olmuştu. ABD Savunma Bakanlığı tarafından daha sonra yapılan incelemelerde, harekât bölgesinde tek bir Silkworm füzesinin bile atılmadığı, müsriflik düzeyindeki bunca SAM kullanımının esasında USS Stark’ın yol açtığı paranoyanın eseri olduğu anlaşılmıştı.

Basra Körfezi içinde, tümü birden orta menzilli SAM füzeleri ile donatılmış savaş gemilerini sakinleştirebilmek amacıyla ABD, 50 mil üstü menzile sahip SAM’lar taşıyan ve döneminin en gelişmiş savaş sistemlerine sahip Ticonderago sınıfı USS Vincennes kruvazörünü bölgeye göndermişti. “Vurulması olanaksız” olarak görülen “korkusuz” USS Vincennes’a da bir süre sonra “korku” bulaşacaktı.

3 Temmuz 1988’de İran botlarının harp kaçağı mal kontrolü yapmak için durdurmak istediği bir Danimarka ticaret gemisinden gelen yardım çağrısı üzerine USS Vincennes, USS Elmer Montgomery ve USS Sides savaş gemileri, duruma müdahale etmişlerdi. USS Vincennes’in gönderdiği helikopter, çok yaklaştığı İran botlarının uyarı ateşiyle karşılaşınca, 3 ABD savaş gemisi birden, botlara yönelik top angajmanına girmişlerdi. İran botları, ABD savaş gemilerinin top ateşinden sakınma manevraları yaparken, saat 09.47’de İran Hava Yollarına ait bir Airbus yolcu uçağı, Dubai’ye yapacağı 655 sayılı rutin yolculuğu için Bandar Abbas Hava Limanı’ndan henüz havalanmış ve 14.000 feet yükseklikteki standart irtifasına tırmanmaya başlamıştı. USS Vincennes (ve diğer ABD savaş gemileri), uzaklaşan İran botlarına isabetsiz top atışları yaparken 47 mil uzaklıktaki hava temasını da -yolcu uçağı olduğundan habersiz şekilde- teşhis etme çabasındaydı. 40 milin içine giren uçağa -güya- telsiz tehlike frekanslarından “uzaklaşması için” uyarılar yapılmıştı. Döneminin en gelişmiş savaş sistemlerine sahip USS Vincennes’in savaş harekât merkezi, 30 mil yaklaşan İran yolcu uçağını hatalı bir şekilde İran F-14’ü olarak teşhis edivermişti. Bir İran savaş uçağının saldırısı altında olduğu paranoyasına düşen USS Vincennes, USS Stark gibi olmak istemiyordu ve Amiral Less’in verdiği yetkiye dayanarak hata yapma özgürlüğünü kullanmaya hazırdı. Yolcu uçağını savaş uçağı ile karıştırdığının farkında olmayan USS Vincennes, baş üstündeki topu İran botlarına yapılan atış sırasında arızalanınca her geçen dakika soğukkanlığını da yitirecekti. Gemi, keskin dönüş yaparak kıç üstündeki topu ile atışlarına devam etmek zorunda kalırken, İran’ın hem suüstü hem de hava platformlarıyla savaştığını düşünüyordu. Oysa silah menzilleri yetmediği için karşılık bile veremeyen İran botlarının tüm derdi ABD gemilerinden uzaklaşmaktı. İran botlarıyla kahramanca savaştığını düşünen USS Vincennes’in komutanı, saat 09.54’te uçağın 14 mil yaklaştığını duyunca SAM ateşleme kilidini açıp 18 saniye kadar düşündükten sonra gerginliği artmış savaş harekât merkezinin “hava hedefine ateş açılması” tavsiyesine uymuş ve 2 adet SM-2 füzesini peş peşe ateşlemişti. USS Vincennes’taki gerizekâlıların yol açtığı bu trajedi, rutin ve sivil hava otoritelerinin kontrolü altındaki bir İran yolcu uçağı ile uluslararası bir yolculuk yapmakta olan 290 masum sivilin ölümüyle sonuçlanmış, cesetlerin ve enkazın bulunabilen parçalarını denizden çıkarmak haftalarca sürmüştü. İran Hükûmeti, yolcu uçağının kasten vurulduğu düşüncesindeydi; bu suçlamayı reddetmiş de olsa ABD, 61 milyon dolar tutarındaki tazminatı, hiç itiraz etmeden İranlı yetkililere ödemişti. USS Vincennes’in yolcu uçağını düşürme “gerizekâlılığı” ile ilgili bu anlattıklarım tamamen ABD kaynaklarından derlenmiştir. Peki ya İran haklıysa ve yolcu uçağı bilerek düşürülmüş ise? Emperyalimden her şey beklenir.

Bu olay, aklınıza TCG Muavenet’i getirmiştir. 2 Ekim 1992’de TCG Muavenet, USS Saratoga tarafından 3 mil gibi savunma yapılması olanaksız bir mesafeden gerçekleştirilen füze atışlarıyla vurulmuştu. O zaman “gece yarısı füze ateşlemeyle ilgili bir eğitim yapıyordum, simülasyon olduğu için ateşlememesi gerekiyordu, ama ben de anlamadım ateşleyiverdi; gerizekâlılık etmişim, çok özür dilerim.” filana gelen saçma cevaplar vermişlerdi. Açık söyleyeyim, 1988 USS Vincennes olayını “kasıt” kadar “gerizekâlılık”la da açıklamak mümkündür… Ama 1992 USS Saratoga’nın olayı, “bal gibi kasıt”… Peki kabahatin büyüğü kimde? Gemini en savunmasız anında kasten vurduğu hâlde, “yanlışlıkla vurduğunu söyleyen” emperyalizmde mi? Yoksa, “akıllı silahlarını doğru düzgün kullanamayanların” veya “kasten vurduğu hâlde yanlışlıkla oldu diyenlerin” bizi yüksek olasılıkla tekrar tekrar vurabilecek olmasına “eyvallah” diyen bizlerde mi? Şahsen benim fikrim: “Akıllı savaş makinelerini bu kadar beceriksizce kullananlarla da ‘pardon yanlışlıkla oldu’ deyip beni kasten vuranlarla da ittifak mittifak yapılmaz. NATO’da kaldığımız her saniye zarardır.”