Emperyalizmin heybesindeki turplar: Tarım, uyuşturucu ve ilaç
Afrin harekatı sahada başarıyla sürüyor.
Cephe gerisi destek de sağlam.
Türkiye 40 yıldır başına bela olan emperyalist maşası bölücü terörle mücadelesinde çok önemli merhaleler kaydediyor.
PKK’nın arkasındaki ABD iyice deşifre oluyor, teröre verdiği destek artık görünür hale geliyor.
Sadece PKK terörü değil, FETÖ, IŞİD, İhvan, El Kaide ve El Nusra gibi sözde İslamcı terörün de perde arkasında Amerikan emperyalizmi var.
Bu da çok netleşti artık.
ABD ile açıkça bir savaş halindeyiz (Ama hala üslerini kapatmıyor, stratejik ortaklıktan söz edebiliyoruz!).
FETÖ’cü maşalarıyla darbe denedi olmadı, terörün tasmasını saldı.
Ekonomik tehdit damoklesin kılıcı gibi tepemizde.
70 yaşına yaklaşan “Amerikancılığımız” başımıza bela olmaya devam ediyor.
Sadece terör, yeşim kuşak dinciliği, darbeler ve ekonomik tetikçilikle de değil.
Uyuşturucu, tarım/gıda ve ilaç gibi stratejik yöntemler de mevcut ve kullanımda.
Önce Kemal Derviş, ardından AKP’nin liberal Batı yanlısı politikaları sağ olsun!
TOPLUMU ZEHİRLİYORLAR
Özellikle uyuşturucu son dönemde veba gibi yayılıyor.
Türkiye 70’li yıllardan itibaren uyuşturucuda transit ülke olmuştu.
CIA kontrolündeki bu uyuşturucu rotası, aynı zamanda Türkiye’de besledikleri yeraltı örgütlerinin de mamasıydı.
Kontrgerilla denen Amerikancı terör örgütü devletin içinde de yuvalanmış ve uyuşturucu ticaretinin yanı sıra kaçak silah işi de yapmıştı.
12 Eylül öncesi ve sonrası bunlar iyi bilinen olaylardı.
Hatta 1996’daki Susurluk skandalının öznesi de yine CIA bağlantılı uyuşturucu ve mafya idi.
Fakat son yıllarda uyuşturucuda transit ülkeden, pazar ülkeye döndük.
Daha önce zengin aile çocuklarının kullandığı kokain, eroin gibi maddeler yerine, bir anda extasy, bonzai ve son olarak flakka ve skunk denen fare zehiri tipi sentetik ve manyağa çeviren ucuz uyuşturucular bastı tüm okulların çevresini.
Bu uyuşturucular o kadar kolay ve ucuza bulunuyor ki, kenar mahallelerde çok fazla kullanılıyor.
Gazetelerin üçüncü sayfalarında pek çok gaddarca cinayet, inanılmaz sapıklıklar ve kadına şiddet vakalarının arttığını gördük.
Pek çok talihsiz aile, gözbebekleri gibi bakıp yetiştirdikleri çocuklarının, gözleri önünde bir zombiye, bir canavara dönüşümüne tanıklık etti.
Kendi anne babasını dedesini ninesini öldüren gençlerin haberlerini okumaya başladık.
Ya da sapıkça cinsel suçlarda felaket bir artışı gördük.
Aynı uyuşturucuların PKK ve IŞİD gibi terör örgütlerince de militanlarına verildiğini okuduk.
ABD terör örgütlerine binlerce tır dolusu silah verirken, belli ki o tırların veya C-130’ların içinde bol miktarda uyuşturucu da dağıtmış.
CIA bu işi yapmaz neticede koca bir devletin örgütüdür diyen varsa, Amerikalı yazar Alfred W. Mc Coy’un “The Politics of Heroin: CIA Complicity in the Global Drug Trade” (Eroin Siyaseti: CIA’nin küresel uyuşturucu ticaretindeki rolü) isimli kitabını okumalarını salık veririm.
McCoy, CIA’nın Afganistan, Güneydoğu Asya, Orta Amerika ve bizim de bölgemizde nasıl bir uyuşturucu trafiğini yönettiğini bir bir anlatıyor.
BM raporuna göre 2014’te tüm dünyada 170 ton sentetik uyuşturucu yakalanmıştı. Bizde daha geçen hafta Urla’da tam bir buçuk ton Skunk tipi sentetik uyuşturucu yakalandı.
Uyuşturucunun Yunanistan’dan tekneyle İzmir’e geldiği ortaya çıktı.
Hükümet gerçi son dönemde bu felaketin üzerine kararlılıkla gidiyor. Ama bunun önünü almak gerçekten de zor.
ABD’nin kara gücü PKK, uyuşturucu alanında da üzerine düşeni yapıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın 2017 ‘Türkiye Uyuşturucu Raporu’nun ‘Narko Terör’ başlıklı kısmında, uyuşturucu suçlarının, terör örgütlerinin finans kaynağı olduğu belirtilirken, yılda yaklaşık 1.6 trilyon ABD doları kara paranın dünya genelinde aklandığı ve 320 milyar doların uyuşturucu kaçakçılığından elde edildiği vurgulandı.
Raporda, “Birleşmiş Milletler yetkililerine göre uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen gelir tek başına uluslararası yasal ticaretin yaklaşık yüzde 8’ine denk gelmektedir” ifadeleri kullanıldı.
Uyuşturucu kaçakçılığının terör örgütü PKK’nın en kârlı kriminal faaliyeti olduğu, Pakistan’daki uyuşturucunun ham üretiminden, Irak’ta damıtılmasına, sokaklarda pazarlanmasından, uyuşturucunun Avrupa’da vergilendirilmesine kadar, PKK’nın narkotik ticaretin her safhasında yer aldığına dikkat çekildi.
TARIMDA GIDADA EMPERYALİZM
Usta araştırmacı yazar Soner Yalçın’ın son kitabı “Saklı Seçilmişler”, bu çok önemli meseleyi kamuoyunun gündemine getirdi. Soner Yalçın, gerçekten de olayın arka planını ve içinde bulunduğumuz tehlikeyi çarpıcı biçimde kaleme almış.
Tarımda, GDO’lu tohumlar, saklanan deli dana vakaları, hormonlu tavukçuluk, GDO’lu hayvan yemleri, fütursuzca satılan ve kullanılan tarım ilaçları
Undan, şekere, etten yağlara kadar her alanda kanser tehdidi altındayız.
Afrin’de milli ve yerli olanlar her nedense şekerde olamıyorlar.
Türkiye’nin Cumhuriyet birikimi şeker fabrikalarının satış kararının ardında Cargill isimli Amerikan şirketinin bulunduğunu Ağrı’daki çoban bile biliyor.
GDO’lu mısırdan nişasta bazlı şeker üreten Cargill, fabrikaların sattırarak şeker pancarcısını bitirmek istiyor.
Türkiye sağlıklı şeker üreticisi bir ülkeyken Cargill’in daha önce yavru Bush’un ricalarıyla 2003’te yüzde 15 olan NBŞ kotasını kaldırtmıştı hatırlarsanız.
NBŞ, pancar şekerinden çok ucuz ama kat be kat zararlı.
Nişasta bazlı şekerin karaciğerde aşırı yağlanmaya yol açarak kanserden, siroza, şeker hastalığından guta pek çok sağlık sorununa yol açtığı TC Sağlık Bakanlığı’nca açıklandı.
Glukoz şurubu da denen bu tür şekerler insan vücudunu manyağa çeviriyor. Sigaradan bile daha zararlı. Tüm paketli ürünlerde bu kullanılıyor. Çünkü tonu pancar şekerine göre 250 dolar daha ucuz!
Şeker fabrikalarının kapanması Türk tarımı kadar Türk halkının sağlığına da zarar verecek.
Türkiye’de tarım bitti.
Köylerde artık sadece ihtiyarlar var.
Etten samana, mercimekten buğdaya her şeyi ithal yiyoruz.
Monsanto, Cargill gibi Rockefeller’in emperyalist şirketleri tarıma el koymuş durumda.
Doğal tohumun satılması bile yasak bu ülkede.
O yüzden belediyeler tohum takas şenlikleri yaparak bu engeli aşmaya çalışıyor.
PKK terörü, büyükbaş hayvan ithalatı, mera ve bütünşehir yasaları hayvancılığı bitirdi.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatıldı.
Mazot, yem, su ve elektrik ateş pahası oldu.
Hükümet çiftçiye verdiği sözü tutmadı.
Bütçenin en az yüzde birinin tarım kesimine aktarılması gerekirken bunun yarısı bile yapılmadı.
Takriben 70 milyar lira borcu var hükümetin çiftçiye.
Oysa Atatürk’ün Cumhuriyeti, yerli ve milli tarımın bire bir örneğiydi.
Bakın bugün ambargolar altında kıvranan küçücük Küba, BM Gıda ve Tarım Örgütü tarafından dünyada açlıkla savaşta örnek ülke olarak gösterildi.
Çünkü neden? Dünyada aslında her bir insana karşılık 7 kat fazla gıda üretiliyor. Ama mesele paylaşımda da ondan. Sosyal devlet, Karma ekonomi işte bunun için.
Biz ise Cumhuriyet yıllarında dünya üzerinde kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olarak bilirdik ülkemizi.
Bugün Türkiye, adeta bir sıcak para ithalat sarmalında yarı sömürge konumunda.
İLAÇTA DA SÖMÜRGEYİZ
70’li yıllarda SSK’nın işçi primleriyle kurulan hem hastaneleri vardı, hem de jenerik ilaç fabrikaları.
Bugün ise bir kanser ilacınının neredeyse bir dozunu Hollanda firması Türkiye’de 200 – 300 bin lira gibi fiyatlardan satıyor.
Amerikan, Fransız, İsrail firmaları da hakeza.
SSK oldu SGK, jenerik ilaç fabrikaları çoktan kapatıldı.
Her kullandığımız ilaca dünya kadar emperyalizm vergisi ödüyoruz.
Michael Moore’un “Sicko” belgeselinde ABD’den alıp Küba’ya götürdüğü hastalar, Havana’daki eczaneden kullandıkları ilaçları birkaç kuruşa alınca mutluluk ve üzüntüden ağlıyorlardı.
Çünkü aynı ilaçlar ABD’de 100 katına satılıyordu.
Bizim hastalar da artık Kübalı değil, Amerikalı gibi.
Ünlü Doktor Canan Karatay CNN Türk’e çıkıp grip aşısı yaptırmayın zararlı, şeker yüklemesi yaptırmayın bebeği öldürüyor dediği zaman spikerin defalarca, “Yani siz çocuk aşısı yaptırmayın mı diyorsunuz?” türünden kontr sorularına hedef oluyor.
Örnekleri anlatsak binlerce sayfa yetmez.
Ancak bu işler öyle kurusıkı, yerli ve milli demekle olmuyor.
“Keşke Yunan kazanaydı” diyenlerin mezhepçi zihniyetiyle ancak gider Cargill’e teslim olursunuz.
Cumhuriyet’in özünü anlamayanlar, yerli ve milli değil, ancak “selefi ve arabi” veya “batıcı ve liboşi” olabilir.
Abdülhamit gibi vatan toprağı kaybetme şampiyonu birisini yüceltirseniz olmaz.
Yerli ve milli olmanın tek yolu var o da Kemalist olmak.
Milli ekonomi ancak Atatürk’ün karma ekonomisi üzerinden kurulabilir.
Ki, Çin böyle yaptı.
Milli pazarı yağmalatmayan planlı ekonomi ise ancak istiklal-i tam ile mümkün.
Bunların hepsi de işte Kemalist olmayı gerektiriyor.
Batılı Emperyalizm, Türkiye’yi sadece askeri ve siyasi olarak hedef almıyor, ekonomisini, tarımını ve sağlığını da sakatlıyor