29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Endişeli Kemalistler-(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Mehmet Altan bir vesile ile bir yerde “ama maalesef endişeli Kemalistler haklı çıkıyorlar” demiş. Bu söz, entelektüel müflisler dünyasında epeyce yankı yapmış. Kimileri pek önemsiyor. Kimileri de Kemalistlere kılçık atmak için bu fırsattan yararlanıyor... Adam, en geç 2000’in başından itibaren görmesi gerekenleri görememiş; kendisini ve kendisine benzeyenleri uyaranları “paranoyak” olarak nitelendirmiş, şimdi utanmadan “ama maalesef endişeli Kemalistler haklı çıkıyorlar” diyor, ama neden “maalesef”?

Türkçe bilmek

Türkçe yazmayı beceremeyen Mehmet Altan, AKP’nin AB muhasebesini yaparken şöyle diyor: “AK Parti’nin ilk üç yılında AB projesi iyi gitti ama sonra frene basıldı.”

Kim bastı frene? Frene basan özne belli değil. AKP’yi korumak Mehmet Altan’ın kanına işlemiş. Tarafsız bir adam o cümleyi şöyle söyler: “AKP, iktidarının ilk üç yılında AB projesini iyi yürüttü ama sonra frene bastı.”

Düşüncesini gizleyen, eleştirmekten korkan, anadilinde kendisini iyi ifade edemeyen biri düşünmeyi beceremez. Öngörüden, uzgörüden yoksun olduğu için ancak sonuçları görünce gerçeği yalapşap anlar.

Başka ne diyor?

Mehmet Altan konuşmayı sürdürüyor:

“Türkiye’de Temmuz ayında 110 işçi öldü, 24 işçi de yaralandı. Bizde AB’deki toplam iş kazalarından 7.5 katı daha fazla işçi ölüyor. Uyum yasalarını yapsak bu işçiler ölmeyecek. AB sadece demokratikleşmeyi değil, yaşamın kaliteleşmesini de sağlıyor. Damacanalarda mikroplu su içiriliyor, okullar açılınca 70-80 öğrenci bir sınıfta okuyacak. AB’de tüm bunlar standarta bağlı. AB, yaşam kalitesini yücelten bir sosyal hukuksal anlam taşır. Oysa Türkiye’de insanlara insan üstünden değil, din üstünden bakılıyor. İlk başta hedef demokrasiydi ama maalesef endişeli Kemalistler haklı çıkıyorlar. Müslüman gençlik, içki yasakları, Şangay beşlisi AB’den uzaklaştığımız anlardır (...) Avrupa’da sınırlar kalktı, biz Sünni algısıyla ‘ötekileştirme’ siyasetine hız verdik. Bu muazzam bir bölünmeyi de beraberinde getiriyor. Ruhban okulunu açmıyoruz, Alevilere ibadet hakkı vermiyoruz, 301 yasasını değiştiremiyoruz, vicdani red hâlâ bize marjinal geliyor, fikir özgürlüğünde geri gidiyoruz. AB’nin temel hak ve özgürlüklerinden, siyaseti yönlendirenlerin totaliter yapısına geldik.”

Mehmet Altan kimi eleştiriyor?

Ortada bir fiil var, ama bu fiilin faili yok! Bir şey yapılmış ya da yapılmamış, ama yapan ya da yapmayan belli değil. Cinayet işlenmiş, katil belli değil. Konuşmacı tarafından gizleniyor.

Mehmet Altan “Biz” diye konuşuyor. “Biz” kim, kimler? “Biz” derken AKP’yi mi kastediyor? Ben, onların “Biz”inde kesinlikle yer almıyorum. Bre adam, “Biz” diyerek neden suçu gizliyorsun, neden Türkiye’nin tamamını özne haline getiriyorsun? Senin söylediklerinin öznesi AKP’dir! Neden, adam gibi “AKP ruhban okulunu açmıyor, Alevilere ibadet hakkı tanımıyor” diye yazmıyorsun? Ne hakla bu boktan işlere beni de karıştırıyorsun? AKP iktidarını eleştireceksen, adam gibi eleştir; özne ve fail olduğu işlerde harbîden AKP adını ver.

Bir imam-yazıcı işe karışıyor

Bir imam-yazıcı işe karışıp Mehmet Altan’ı düzeltiyor:

Mehmet Altan’ın bu cümlesini okuyan endişeli Kemalistler, en kibarından ‘Biz demiştik ama inanmamıştınız’ diye laf çakacaklardır. Ama çakmasınlar. Çünkü... O kadar haklı çıkmadılar. Endişeli Kemalistler öngörü sahibi değillerdi. Onlara göre AK Parti... Şeriatı getirecekti. Molla rejimi kuracaktı. Kadınların başını zorla kapatacaktı falan... Bunlar olmadı” diyor.

Molla’ya biraz ders vermek gerekiyor: İslamcı yobazların nefret ettiği Devrim Yasaları, bu ülkeye bir daha şeriat gelmesin diye çıkartıldı. Şeriatın el kesmeyle, recm etmekle ilişkisi yok. Osmanlı döneminde bile yoktu bunlar.

İrtica, Anayasanın 174. Maddesi tarafından korunan 8 devrim yasasının miheng taşına vurularak anlaşılır.

İrticanın göstergelerini yazıyorum: 4+4+4 kesintili eğitim yasası; liselerin imam-hatip okullarına dönüştürülmesi fesadı; imam-hatiplerin orta kısımlarının açılması; “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin yılda 144 saate çıkarken “fen ve teknoloji” dersinin 108 saatte, astronomi dersinin 9 saatte kalması; yasaya aykırı olarak imam-hatip mezunlarına bütün fakültelerin kapısının açılması; hastanelerde ilahiyat mezunlarının “maneviyat uzmanı” olarak kullanma projesi; imam nezaretinde evlilik öncesi kurs... Bütün bunlar mollaların şeriat rejimine geçişin göstergeleridir.. Başbakan’ın ilan ettiği “Dindar ve kindar nesil” yetiştirme projesi, tek başına, mollaların şeriat düzeninin itirafıdır.

İçki yasakları, plajların tesettürlü hatunlar için Çin duvarlarıyla çevrilmesi; karma okulların yerine erkek ve kız okulları açma girişimi de öyle...

Devlet kadrolarının (mülkiye, adliye, zaptiye) imam-hatipliler ve ilahiyatçılar tarafından doldurulması da öyle... Cumhuriyetçi demokratlar ve ahlak sahibi liberaller için bunların tamamı şeriat ve molla rejiminin kurulmasıyla ilgilidir. AKP iktidarı, atadığı vali ve kaymakamların ortaöğretim diplomalarını hangi okullardan aldıklarını açıklayabilir mi?

Siyasal İslam, Türkiye’de sivil darbe ile iktidara gelme ve orada ebediyen kalma yolunu seçmiştir. Cumhuriyetin, bir zamanlar dindarların özgürlüklerini sınırlandırdığı kuyruklu bir yalandır. Din tacirlerinin özgürlükleri bir ölçüde kaldırılmıştır. Cumhuriyet, Siyasal İslam’ın bu fitne ve fesadın tamamını zamanında öngörmüştür. Oysa “yeni mürteci” liberaller, “entelektüel müflisler” şimdi şikayet ettikleri AKP’nin suç ortağıdırlar!