Enflasyon hedeflemesinin çöküşü ve kalkınma
Enflasyon konusu ekonomi gündeminin değişmez başlıklarından biridir. Bu kadar gündemde olan bir kavram ile ilgili kafa karışıklığının olması da ilginç bir tezattır.
Enflasyon özet olarak fiyatlar genel düzeyinin yükseliş yönünde değişimlerini ifade eder. Enflasyon hesaplaması yapılırken çok sayıda mal ve hizmet kalemi bir sepet içinde bir araya getirilir. Bu sepette bulunan kalemlerin bazıları daha çok kullanıldığı için sepet içinde ağırlıkları artırılır. Örneğin TUİK’in 2020 yılı için belirlediği TÜFE hesaplamasında 897 çeşit ve 418 madde için 28 bin 19 işyeri ve 4 bin 274 konuttan her ay için 553 bin 64 fiyat elde edilmiştir. Ana harcama grupları ve ağırlıkları şu şekilde belirlenmiş; gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 22.77, ulaştırma 15.62, konut yüzde 14.34, lokanta ve oteller yüzde 8.67 vd.
ENFLASYON HER ZAMAN HAYAT PAHALILIĞI ANLAMINA GELMEZ
Hayat pahalılığı ile enflasyonun yükselmesi sık sık karıştırılan iki kavramdır. Enflasyonun yüksek olması sabit geliri olanları olumsuz etkiler. Gelirlerinde artış olmaması halinde enflasyonun altında kalan gelir nedeniyle alım güçleri düşer. Yüksek enflasyon alım gücü düşük olan kesimleri etkiler. Ancak alım gücünün yüksek olduğu ülkelerde yüksek enflasyon her zaman hayat pahalılığı ile sonuçlanmayabilir.
SICAK PARA ENFLASYONU SEVMEZ
Madalyonun pek bilinmeyen ve göz ardı edilen bir yüzü daha vardır. O da sıcak paranın gelirinin de enflasyon altında kalmasının istenmemesidir. Sıcak para her zaman reel faiz getirisi elde etmeyi hedefler. Reel faiz nominal faizin (piyasada işlem gören faiz oranı) enflasyondan arındırılması ile hesaplanır. Bundan dolayı 1980’lerden sonra neoliberal sistem her daim düşük enflasyon ve yüksek reel faiz hedeflemiştir. Özellikle gelişen ülkelere ‘istikrarlı ekonomi’ ve ‘enflasyon hedeflemesi’ getirilmesinin altında yatan nedenlerden biri budur.
ENFLASYON HEDEFLEMESİ EFSANESİ
Enflasyon hedeflemesi kavramı parasalcı (monetarist) ekonomistlerin gündeme getirdiği ve Bretton Woods sisteminin çöktüğü tarihten sonra uygulanan politikalardan biridir. Bu politika ABD dolarının altına olan çıpasının kaldırılmasının ardından gelen yüksek enflasyon ve krizin ardından uygulamaya kondu. Enflasyon hedeflemesi politikası zaman içinde IMF ve Dünya Bankası tarafından gelişmekte olan ülkelere kredi musluklarının açılmasının ön şartlarından biri olarak dayatıldı.
Politikanın özü şöyle; ödemeler dengesinden sermaye hesabının serbestleştirilmesi, ‘enflasyonist baskıya neden olan’ ücretlerin düşürülmesi, devlet müdahalesinin para ve maliye politikalarının sınırlandırılması.
Sadece para arzının veya merkez bankasının para basmasının kontrol edilmesi ile enflasyonun sınırlanacağı varsayılmıştı. Oysa amaç merkez bankalarını zapturapt altına alıp uluslararası mali oligarşinin ihtiyaçlarına göre uygun düzenlemeler yapmaktı. Bu düzenlemeler ne yazık ki halen çok sayıda gelişen ve yoksul ülkelerde uygulanmaktadır
Meşhur ‘merkez bankası bağımsızlığı’ kavramı da bu dönemde ortaya atıldı ve sonrasında uygulandı. Böylece devletin temel mali kurumlarından biri olan merkez bankasının egemenliği uluslararası mali oligarşiye teslim edildi ve dışa bağımlılığın en temel dayanağı haline geldi. ‘Devlet kontrolsüz para basıyor’, ‘hükümete güven olmaz’ propagandaları ile bu politikaya meşruiyet sağlanmaya çalışıldı.
ENFLASYON HEDEFLEMESİ EFSANESİNİN ÇÖKÜŞÜ
Peki, 40 yıllık uygulamaların sonuçları ne oldu? Kısaca başlıklar halinde inceleyelim; öncelikle enflasyon hedeflemesinden en çok fayda sağlayan kesim uluslararası mali oligarşi olmuştur. Sıcak paranın enflasyonun üstünde getiriyi bir anlamda garantilemesi bu kesimin sermayesinde büyük bir yoğunlaşmaya ve sık sık finansal krizlerin yaşanmasına neden oldu.
Sıcak paraya sağlanan bu imtiyazlar enflasyonu engelleyemedi. Çok sayıda ülke yüksek enflasyondan muzdarip oldu ve defalarca başarısız olan stand by anlaşmaları ile bu durum düzeltilmeye çalışıldı.
40 yıllık süreç parasalcıların enflasyon hedeflemesi temelindeki tezlerinin doğru olmadığını gösterdi. Özel sektör karlılığının ve sermaye yoğunlaşmasının ve varlık balonlarının artmasının enflasyonu nasıl tırmandırdığını tecrübe ettik. Ve bu balonların patlama süreçlerinde yaşanan krizlerde parasalcı merkez bankalarının çaresizliğine şahit olduk.
Enflasyon hedeflemesi devletlerin elinden enflasyonist finansman yapma imkânını almıştır. Böylece devletlerin borçluluk miktarı ve oranı tarihte görülmemiş boyutlara ulaşmıştır.
Gördük ki fiyat istikrarı finansal istikrar getirmiyormuş. Gördük ki ılımlı bir enflasyon aslında büyümeyi destekleyebiliyormuş ve hiç de ‘öcü’ değilmiş.
ENFLASYON HEDEFLEMESİ DEĞİL PLANLI KALKINMA HEDEFLEMESİ
Sonuç olarak enflasyon sorunu tamamen neoliberal kapitalizme özgü bir sorundur. Tecrübeyle görülmüştür ki bu sorunu bertaraf etmenin tek yolu neoliberal sistemin dışına çıkmak ve devletçi bir ekonomiye yönelmektir.
Planlamanın ve kalkınmanın öncelikli olduğu ve buna uygun para politikalarının izlendiği bir merkez bankacılığı artık zorunluluk haline gelmiştir. Köhnemiş 40 yıllık enflasyon hedeflemesi politikası terk edilmeli. Sıcak parayı ve sadece sermayeyi destekleyen yüksek net faiz oranı sağlama yaklaşımına son verilmelidir. Üretim ekonomisini ve planlı bir kalkınmayı destekleyen merkez bankacılığı hedeflenmelidir.
15 Temmuz’da FETÖ ve Gladyo’nun ezilmesi Türkiye’nin bağımsızlığına yönelik atılan çok önemli bir adım olmuştur. Bu vesilesiyle 15 Temmuz şehitlerimizi ve gazilerimizi saygıyla anıyorum.
Kaynak: https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p=Enflasyon-ve-Fiyat-106