Engelli İş Gücü İstatistiklerimiz: Gurur mu? Utanç mı?
Geçen haftaki yazımda, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ilan ettiği engelli sayısını şüpheli bulduğumu gerekçeleri ile anlatmıştım. Özetlersem, engelli sayısının nüfusa oranı İngiltere’de %24, Fransa’da %17,6, ABD’de %13 iken ve de Dünya Sağlık Örgütü, tüm dünyadaki ortalama engelli nüfus oranını %16 olarak belirlemişken, Türkiye’de kayıt altına alınmış engellilerimizin tüm Türkiye nüfusuna oranının yalnızca %3 olması, aklıma yatmamıştı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın -bir hayli eksik de olsa- kayıt altına aldığı 2 milyon 515 bin 950 engellimizden 1 milyon 707 bin 578’i, yani yaklaşık 1,7 milyonu 15-64 yaş aralığında, yani çalışma çağındadır. Aklıma gelen ilk soruyu yazayım: “Çalışma yaşındaki engellilerimiz, ekmeğini kazanabilecek bir işte çalıştırılıyorlar mı, yoksa kaderlerine mi terk edildiler?” Cevabı, birlikte bulmaya çalışalım…
İş mevzuatımız; 50 ve daha fazla çalışanı bulunan özel işyerlerine %3, kamu işyerlerine ise %4 oranında engelli çalıştırmayı zorunlu kılmaktadır. “Engelli kotası” dediğimiz bu zorunluluk, Türkiye’ye özgü bir durum olmayıp değişik kota oranları ile yeryüzündeki bütün ülkelerde uygulanagelir. Peki, -kulağa hoş gelen- %3-4 engelli kotasının Türkiye’deki sonucu nedir? Cevabı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yayınladığı -reklam kokulu- istatistik bültenlerinde yazan rakam karmaşası arasından çekip almayı deneyelim.
Özetlersek; 2023’ün Mart ayı itibarı ile 50 üzeri çalışanı bulunan işyeri sayısı kamuda bin 323, özelde 16 bin 646 olmak üzere toplam 17 bin 969’dur. Bu işyerlerinin engelli işçi çalıştırma kotaları ise -sadece- 123 bin 446 olarak belirlenmiş, ancak bu yasal zorunluluğa rağmen engelli kadrolarının bir bölümü boş kalmıştır. Neticede, tüm Türkiye’de, engelli çalıştırma yükümlülüğü olan veya olmayan işyerlerindeki engelli işçi sayısı, -sadece ve sadece- 101 bin 397’de kalmıştır. Engelli işçilerimize ilave olarak 2022 Nisan ayına göre, devletin çeşitli kadrolarında 65 bin 662 de engelli memurumuz bulunmaktadır.
Yani, tüm Türkiye’de, işgücüne kazandırılmış engelli sayımız; -topu topu- 167 bin 059’dan ibarettir. Daha açık ifade etmem gerekirse, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın -zaten eksik şekilde- kayıt altına aldığı ve çalışma yaşında bulunan 1 milyon 707 bin 578 engellimizin; yalnızca %9,8’i çalışma hayatına kazandırılmış iken, geriye kalan %90,2’si için “kadere terk edilmişlik” durumu söz konusudur.
Çalışma çağında olup da çalışacak bir iş bulamayan veya çalışma ümidi bulunmayan bu %90,2 oranı, -ki, çok yüksek bir oran- bu gruptaki engellilerimiz için; verirse devletin 3-5 bin liralık aylık desteğine, vermezse yaşadığı hanenin diğer bireylerine “tam” muhtaçlık anlamına gelir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, istatistik bültenlerinde, engelli istihdamının, son 21 yılda, 51 bin 398’den 167 bin 059’e yükselmesini bir gurur tablosu olarak sunmuşa benziyor. Gerçekçilikten ayrılmayanlar için, 21 yılın başarısı olarak sunulan bu sonuç, kötü bir performansı ifade eder ve gurur duyulacak bir yanı da bulunmamaktadır.
Aslına bakarsak; iş arayıp bulamayan engelliler ile iş bulamayacağı için eylemsizlik içinde olan engellilerin, genele oranını ifade eden %90,2 oranı, devasa bir sayıdır ve tüm Türkiye olarak engellilerimize layık gördüğümüz bu durumdan gurur değil, utanç duymalıyız.
Toplam nüfusumuzdaki engelli oranını zorlama bir şekilde %3 olarak yansıtmak yerine Dünya Sağlık Örgütü’nün -gerçekçi- %16 oranını esas alırsak engelli işsizliği/eylemsizliği oranımız, -belki de- %90,2’den bile daha vahim oranlara ulaşacaktır. İstatistiksel belirsizliğin karanlığı içinde, -endişe ile- “Milyonlarca engellimiz dilenciliğe mi zorlanıyor? (!)” sorusunu sormadan duramıyorum.
İSTİHDAM PERFORMANSIMIZI, DİĞERLERİNİNKİ İLE KARŞILAŞTIRARAK ÖLÇEBİLİRİZ…
Türkiye’yi, hassas istatistikler kullanan devletler ile karşılaştırdığımızda neden endişe duyduğumu, daha iyi anlayacaksınız. Örneğin İngiltere… İngiltere’de çalışma yaşındaki (16-64 yaş aralığı) engelli sayısı 8,5 milyondur ve İngiliz engellilerin 4 milyon 550 bini, yani %53,6’sı bilfiil çalışarak geçimlerini sağlamaktadır. Çalışacak iş bulamadığı için işsiz statüde olan engelli İngiliz sayısı ise 527 bindir, ki bu sayı çalışma yaşındaki engelli İngilizlerin %6,2’sidir. İngiltere’de, çalışma yaşında olduğu hâlde yalnızca engelli aylığı ile yetinerek ekonomik eylemsizlik içinde olan ve iş arayışında olmayan engelli oranı ise %40 civarındadır.
Çalışma yaşındaki engellilerinin %60’a yaklaşan oranını, iş hayatına hazırlamayı başaran İngiltere için bu durum, Türkiye ile karşılaştırıldığında büyük bir başarı öyküsüdür.
Bulduğu-yakaladığı her şeyi sömüren bir devlet olan ABD ile devam edelim. Nüfusunun %13’ü engelli bireylerden oluşan ABD’deki engelli sayısının toplam 42,5 milyon olduğundan geçen yazımda bahsetmiştim. Bu rakamın önemli bir miktarı 16 yaş altı veya 64 yaş üstünde kümelenmiştir. 2023 resmî kayıtlarına göre 16-64 yaş aralığında, yani çalışma yaşındaki engelli Amerikalı sayısı 16 milyon 685 bindir ve bu rakamın 6 milyon 196 bininin yani, %37,1’inin bir çalışma hayatı olup kendi geçimlerini sağlamaktadırlar.
519 bin engelli Amerikalı, yani çalışma yaşındaki engelli Amerikalıların %3,1’i kendine iş arayışındayken; çalışma yaşında olduğu hâlde ekonomik eylemsizlik içinde olan, yani kendisine iş aramayan engelli sayısı 9 milyon 970 bin, oranı ise %59,8’dir. İlginçtir, ABD’de 65 yaş ve üstü, yani çalışma yaşı geçmiş 1 milyon 331 bin engellinin emekliliği tercih etmeyip çalışmaya devam ettiklerini de belirtmeliyim.
Anlayacağınız, ABD’de engelli olmasına rağmen iş gücüne katılım sağlayan çok ciddi bir nüfus mevcuttur. İngiltere kadar yüksek performanslı olmasa da, ABD’nin de engellileri iş gücüne kazandırma konusunda Türkiye’ye göre büyük başarı içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye’nin engelli istihdamında “utanç duyulacak” kötü performansını ispatlayacak daha pek çok örnek bulunmakla beraber, yazıyı uzatmayayım. Özetlersek; İngiltere ve ABD örneklerinde gördüğümüz gibi vizyoner devletler, sadece “engelli” istatistiklerini “tam ve doğru şekilde” tutmakla kalmazlar; ayrıca, “engelli işgücü”nü geliştirici tedbirler alırlar ve “engelli işsizlik” oranını küçültmeye çalışırlar. Bu konuya bu kadar kafa yormalarının altında yatan neden ise, engellilerin “ekonomiye yük olan” potansiyellerini, “ekonomiye katkı sağlayan” durumuna taşımaktır.
Akılcı bir yaklaşım! Peki, Türkiye’deki aşırı düzeyli “engelli işsizlik/eylemsizlik” oranı, akılcı mı? Utanılacak durumumuzu, akılcılıkla da izah edemediğimize göre, bunun adı olsa olsa “bilinçsizlik”tir. Onlarca yıldır, bilincin arkasına itilip durduğu için süreğen hâle gelen “engelli istihdamı” sorununun, -elbette- bu köşede anlatılacak “devrimci” çözümleri de vardır…
Devam edecek…