Ephemerayı yeni keşfedenler...
Ephemera (okunuşu efemera)… Biliyorum, gündelik yaşamda pek fazla kullanılan bir sözcük değil. Kitlesel bir kullanıma açık olmasına karşılık oldukça az sayıda bir meraklısı olan bir uğraş. Daha doğrusu bir hobi. Türkçedeki karşılığı ise kağıt arkeologları. Adı; zoolojide yaşamları ancak bir gün süren sineklere gönderme yapılarak konulan, gündelik yaşamın, bir çırpıda tüketilen, para, pul, resim dışındaki gelip geçici tüm kağıtlarını kapsıyor…
Örneğin, biletler, etiketler, kartpostallar, ilanlar, kullanılmış senetler, tedavülden kalkmış resmi belgeler, afişler, makbuzlar, diplomalar, zarflar, mektuplar, fatura, dükkan kartları ile daha neler neler… Aslında, ephemeranın tanımına girmeyenleri saymak, girenleri saymaktan daha kolay…
Ephemera bir bakıma, geçmişe duyulan özlemin sonucu. Yenilerin nostalji, eskilerin ise daüssıla dedikleri geçmiş zamanın yitirilen değerlerine yelken açmak, onlara duyulan özlemi gidermek ya da yaşar gibi yaparak, o dönemin nesnelerini toplayarak, tarifi pek mümkün olmayan keyfiler/hazlar duymak…
Ephemera aynı zamanda bir hobinin, koleksiyonculuğun, giderek bilimsel çalışmalara kaynaklık eden yanıyla da bugüne dek ıskalanmış bir bilgi belge toplamanın da bir diğer adı. Yakın bir zamana kadar ephemeraya ilişkin malzemeler, arşiv belgeleriyle karşılaştırıldığında hep küçümsenmiş, bir çeşit üvey evlat davranışı görmüş, hatta bu tür malzemeye “belge” demekten bile inatla ve de ısrarla imtina edilmiştir.
Günümüzde ise bu yargılar, ephemeraya ilişkin bilgi ve belgelerle yapılan çalışmalar sonucu temelden değişmiş, biraz geç de olsa küçümsenen bu alan hak ettiği değere kavuşturulmuştur.
Ülkemizde ephemera adı ilk kez, doksanlı yalların ikinci yarısının hemen başında faaliyete geçen Ephemera Derneği tarafından kullanılmış, bu adın ilk kez literatürümüze girmesi de sanıldığı gibi pek kolay olmamıştır. Özellikle kendilerine aydın denilen bazı kişiler tarafından acımasızca eleştirilmiş, hatta kelimenin çağrıştırdığı kimi sözcüklerle adeta alaya bile alınmıştır. Bir diğer kesim ise ephemeranın etimolojik kökeninden hareket ederek işi suçlamaya açık bir başka alanlara taşımakta hiçbir sakınca görmemiş, hatta bu sözcüğe karşı farklı tanımlar üretmişlerdir. Ama bunların hiç biri, ephemeranın ülkemizdeki yaygınlığına engel olamamıştır...
Oysaki İngiltere’de bu adı taşıyan derneğin geçmişi 300 yıl kadar öncesine dayanır. Ayrıca dünyanın birçok ülkesinde de bu adı taşıyan birçok dernek vardır. Türkiye’deki derneğe de uluslararası bir birliktelik oluşturulmak için bu ad verilmesi uygun görülmüş, ayrıca tüzüğe “Kağıt arkeologları” olarak Türkçe bir ikinci ad da ilave edilmiştir.
Türkiye’de ilk kez ephemera adını kullanan ve üye sayısı 100’e yaklaşan dernek 1996 yılından itibaren bu adı taşıyan birçok etkinliğe imza atmıştır. Sergiler açmış, TV programları yapmış, aynı adı taşıyan bültenler yayınlayıp bu konuda yüzlerce müzayedenin yapılıp yayılmasına ve birçok kitapla haber/makalenin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kısacası Türkiye’de ephemera sözcüğü ilk kez bu dernek tarafından ortaya atılmış ve yaygınlaştırılmıştır.
Hal böyle iken; günümüzde kimileri (kimileri dediklerimin arasında bir kaç üniversitemiz, bazı akademisyenler, bu konu üzerinde sözüm ona lisans tezi, doktora yapanlar ve de kimi araştırmacılar da var - hala inatla ephemera adı altında ilk çalışmaların kendileri tarafından yapıldıklarını iddia ederek, geçmişe ilişkin hiçbir şeyden söz etmemeyi bir gelenek haline getirip sürdürmektedirler... Oysaki onların ilk diyerek tanımladıkları şey, çeyrek asır önce bu ülkede dernekleşmiş, onlarca sergi, müzayede, bülten, yarışma ve de yüzlerce haber, makale ile bu topluma mal edilmiştir. Bunların tümü bilindiği halde hala kimilerinin “biz bulduk” diye ortalıkta dolaşmalarına akıl erdirmek mümkün değildir.
İşin en garip, acı ve üzücü yanı ise; çoğu kişinin bildiği bir gerçekten, en çok bilmesi gereken kurum ve kişilerin habersiz olması, - ya da habersizmiş gibi- davranıp, bu konu üzerine geçmişte yapılmış her bir şeyin yok sayılıp bilinçli olarak görmemezlikten gelinmesidir...
Bereket versin ki her şeye rağmen tarihe; söylentiler, kurnazlıklar ve de çakallıklarla değil de yalnızca belgelerle not düşülüyor…