24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Erdoğan-Biden görüşmesinde gündem: Taviz mi, mücadele mi?

İhsan Sefa

İhsan Sefa

Site Yazarı

A+ A-

Erdoğan-Biden görüşmesi sadece Türkiye-ABD ilişkilerini değil NATO ilişkilerini de etkileyecektir. Türk-ABD ilişkilerinde eskiye dönüş başlayacakmış gibi bir bahar havası estirilmeye çalışılıyor. Bu tamamen Erdoğan’ı taviz vermeye yöneltmek için başlatılan bir psikolojik harekattır.

ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan görüşmesi öncesinde, görüşmelerin olumlu geçip Türk-ABD ilişkilerinde eskiye dönüş başlayacakmış gibi bir bahar havası estirilmeye çalışılıyor. Bu tamamen Erdoğan’ı taviz vermeye yöneltmek için başlatılan bir psikolojik harekattır. ABD ile ilişkilerde geriye dönüşün bu aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavizler vermesi ile mümkündür. Mevcut sorunlarla ilgili Türkiye tarafından verilecek en ufak taviz, ABD'nin ülkemiz üzerinde yarattığı beka sorununu daha da ciddi boyutlara taşıyabilecektir. Bunun bilincinde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın taviz vermesi beklenilemez.

Esasen Biden-Erdoğan görüşmeleri ABD-Türkiye liderleri görüşmesinden de öte Türkiye-NATO ilişkilerini de kapsayacaktır. Biden’in sadece ABD'yi değil NATO'yu da temsil edeceği görüşmelerde ele alınacak konulardan asıl önem arz eden ilk üçü:

-Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki PKK/YPG.
-Doğu Akdeniz’de Yunanistan'ın haksız talepleri.
-S-400'lerin rafa kaldırılması ve F-35 projesine dönüş.

Bu ana başlıklar dışında ABD'nin rahatsızlık duyduğu Rusya ve İran ile ittifaklarına son verilmesi, Libya’da sessiz kalınması vb. ile ABD'nin Türkiye’ye uyguladığı CAATSA yaptırımları eklenebilirse de yukarıdaki ilk iki ana başlıktan her iki tarafın da taviz vermeyeceği şimdiden ortadadır. Türkiye beka sorunu olan ilk iki maddeden asla taviz vermeyecektir. Ancak, hükumete yakın özellikle de SETA ekibi F-35'e çok hevesli ve S-400'ü rafa kaldırmaya hazırlanan projeler peşindedirler. Nitekim Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın 12 Mayıs’ta yaptığı açıklamalar bu yöndedir.

ABD tarafının 1'inci maddeden taviz vermesi İkinci İsrail projesinden vazgeçmesidir ki buna asla yanaşmayacaklardır. Geçen yıl bu terör grubuna verdikleri 50 bin tır silah ve cephaneye ek olarak, 2021 yılı mali bütçe raporundan PKK/YPG'ye ayrılan pay olan 200 milyon dolar bunun kanıtıdır.

Doğu Akdeniz doğalgaz yataklarını İsrail ile Yunanistan’ın sahiplenmesi ve Avrupa’nın enerji yönünden Rusya’ya olan bağımlılığın kaldırılması da ABD için son derece önemlidir. Enerji bağımlılığı ile ABD, Avrupa’yı İsrail ve Yunanistan üzerinden kontrol altına almak istemektedir. ABD, Avrupa üzerinde zayıflayan etkisini artırmak için yakaladığı fırsatı bırakmayacaktır. Dolayısıyla 2'nci maddeden de ABD'nin taviz vermesi pek mümkün görünmüyor.

Burada tek konuşabilecekleri konu S-400 ve F-35'tir. Gerçekte bir ilerleme kaydedilmese de karşılıklı tavizler verilebilir, özellikle Türk kamuoyuna mesaj vermek adına “İyi yönde ilerlemeler var vs” denilerek geçiştirilecektir.

Büyük bir sürpriz olmadığı takdirde yani; Biden’ın da Ortadoğu’da güçlü bir müttefikini kaybetmeyi göze almaması, ilişkilerde beklenmedik bir iyileşme sağlayabilir. Ancak bu çok çok zayıf bir ihtimaldir.

Biden’in Türkiye’nin haklı taleplerine sırtını dönmesi esasen stratejik müttefiklikten stratejik düşmanlığa doğru ilerleyen Türk-ABD ilişkilerindeki son çıkış kavşağının da kaçırılması olacaktır. Bu sadece Türk-ABD ilişkileriyle kalmayacaktır. NATO'da ABD'nin uyduları olan Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika ve Kanada gibi ülkelerin de yol ayrımını pekiştirecektir. Kısacası Türk kamuoyunda NATO müttefik mi düşman mı sorgulaması başlayacak ve Türkiye’nin bu ittifak ile de yolunu ayırmasını gündeme getirecektir.

Türkiye’nin NATO'dan ayrılmayı gündeme getirmesi ve bunu kamuoyunda tartışmaya açması aslında karşı tarafı yani ABD ve diğer NATO üyelerini kendilerine çeki düzen vermeye zorlayabilir. Türkiye, NATO'nun büyük bir askeri gücü ve jeostratejik konumu ile vazgeçilemeyecek bir ülkedir. Bugüne kadar NATO’nun müdahil olduğu pek çok kritik ve riskli harekat bölgelerinde Mehmetçik son derece başarılı görevler icra etmiştir. Türk Ordusu, Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra NATO’nun yurt dışında en aktif görevler alan ordusudur.

TÜRKİYE NATO’DAN ÇIKARSA NE OLUR?

Bir kere bazılarının savunduğu felaket senaryosu olmaz, olamaz. Türkiye 25-30 yıl önceki gibi silah ve mühimmat açısından %90'dan fazla yurt dışına bağımlı değildir. Savunma sanayinde dışa bağımlılık %30'ların altına inmiştir. Kaldı ki bu rakam da günbegün aşağıya inmektedir. Evet bazı sıkıntılar yaşanacaktır. Özellikle ABD daha önce yaptığı gibi silah ve yedek parça satışlarına ambargo koyabilir. Örneğin F-16 uçaklarında bazı yedek parçalar yönü ile ABD'ye bağımlıyız. Bunların Türkiye’ye satışlarını engelleyebilir. Türkiye daha önceki ambargoda da olduğu gibi verilmeyen parçaların yerli üretimini yapabilir, F-16 kullanan diğer ülkelerden temin etme yoluna gidilebilir. Hiç olmadı mevcut uçaklardan kemirme yöntemiyle birinden diğerine parça aktarılarak F-16'ların idamesini sağlayabilir. Ayrıca yerli üretim Hürkuş C'lerin devreye girmesi ile muharebe sahası yakın hava desteği ve keşif görevlerinde F-16 ların yükü azalabilecektir. Aynı şekilde kara ve deniz kuvvetlerimiz de uygulanabilecek ambargolara karşı bugün çok daha güçlü ve dirençli durumdadır.

Kısacası, NATO'dan ayrılmamız nedeniyle en kötü senaryoya göre silah ambargosu konulsa bile 1975'te pes etmeyen Türkiye, savunma sanayisinin bugün itibari ile geldiği nokta göz önüne alındığında çok daha güçlü olarak bu ambargoların üstesinden gelebilecektir.

NATO’NUN BİZE VERDİĞİ ZARARLAR

1-) Müşterek istihbarat paylaşımı adı altında yalan bilgiler vererek sahte düşmanlar üretmiş ve o sahte düşmanın olmayan silahlarına karşı da bize silah satmıştır.
2-) Milli savunma sanayimizin gelişmesini engellemiş, sen uğraşma bende var bedava veririm diyerek kullanım ömrü bitmiş silahları vermiş, arkasından da yedek parçalarını akıl almaz fiyatlarla satın almak zorunda bırakmıştır.
3-) Ülkemizde komşularımızı tehdit eden üsler kurarak özellikle de İran ve Rusya ile potansiyel düşmanlık yaratmıştır. (İkinci Dünya Savaşı sonrası SSCB'nin yayılmacı emelleri karşısında Türkiye NATO’ya katılmaya zorlanmış olsa da o dönem ve sonrasındaki yöneticilerimiz her şeyiyle milli güvenliğimiz NATO’ya bırakmak gibi bir hataya da düşmüşlerdir.)
4-) Harp okulları eğitim sisteminde kısmen de olsa ABD hayranlığı entegre edilmeye çalışılmış ise de harbiyelerimizdeki Atatürkçü eğitim karşısında başarılı olamamışlardır. Çok az da olsa ABD sempatizanı subaylarımız da çuval olayından sonra ABD'nin gerçek yüzünü görmüşlerdir. Özetle Atatürkçü eğitim sistemi harbiyelerimizde etkin olmasaydı ülkemiz çoktan ABD müstemlekesi olabilirdi.
5-) Türk gemisi, uçağı, askeri NATO kapsamında dünyanın pek çok ülkesinde görev almış şehitler vermiş, buna mukabil Türkiye’nin başına bela edilen bir dönem Ermeni çetelerine ve son 40 yıldır da PKK terörüne karşı NATO, Türkiye’ye hiçbir yardımda bulunmamış ve aksine Türkiye’yi parçalamak için bu gruplara destek vermiş vermeye devam etmektedir. NATO’nun 5. ve 6'ncı maddesi bir kerecik olsun Türkiye için işletilmemiştir.

NATO savunma paktı gibi görünür fakat gizlenen amacı ABD emperyalizminin silahlı yaptırım gücüdür. Şayet böyle olmasaydı SSCB'nin yayılmacılığına karşı kurulmuş olan NATO'nun da SSCB'nin dağılmasından sonra kendini fesih etmesi gerekirdi. Aksine ayakta kalabilmek için kendine yeni düşman ve hedefler bulmaya çalışmıştır. “Uluslararası terörle mücadele, kriz bölgelerine müdahale” vb. yeni stratejiler ortaya koymuştur. Üstelik de bu görevleri yapacak BM teşkilatı var iken.

Sonuç olarak; 14 Haziran'da yapılacak Erdoğan-Biden görüşmesi sadece Türkiye-ABD ilişkilerini değil NATO ilişkilerini de etkileyecektir. Olumsuz geçmesi muhtemel bu görüşmeler sadece Türk-ABD değil, NATO ile de ilişkilerin sorgulanmasını gündeme getirecektir. NATO uluslararası terörle mücadele ve kriz bölgelerinde Türk askerini hep ön cephede kullanmış buna karşılık Türkiye’nin terörle mücadelesinde müttefiklik değil düşmanlık yapmıştır. Türkiye’nin pek çok konuda bağımsız politikalar izlemesine ayak bağı olmuş ve gelişmesini büyümesini, komşularıyla ilişkilerini güçlendirmesini engellemiştir. Türkiye NATO’da bu şekilde kalmaya devam edemez, etmemelidir.

NATO üyeleri Türkiye konusunda politikalarını düzeltmeye zorlanmalıdır. Bunun da yolu Türk kamuoyunda NATO'dan çıkılmasının gündeme taşınması, sivil toplum örgütlerinde NATO üyeliğinin tartışılması, anketler yapılarak ayrılma mesajların verilmesidir. Bu çalışmalardan sonuç alınamaz ise NATO’dan ayrılmak Türkiye için tek çıkar yoldur. NATO’dan ayrılmış bir Türkiye komşuları için güvenilirliği artmış bir ülke olacaktır. Türkiye bu güvenilirliğini değerlendirerek Atatürk’ün yaptığı gibi öncelikle bölgesel ittifakları kurmalıdır. Bölgesel ittifaklarla Türkiye bölgesel güç olarak ABD'nin ve NATO’nun bugün karşımıza koyduğu beka problemlerini kolaylıkla aşabilecektir.