22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Erdoğan ve Esad’a son mektup

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Yakın tarihimizin en hazin filmi “2003 Irak” serisiyle başlayan, Lübnan, Suriye ve Filistin senaryolarıyla sahnelenen yoğun bir bilgi kirliliği ve medya operasyonları bombardımanı altındayız.

Beyinlerimiz iğdiş ediliyor. Halklarla alay ediliyor. Hükümetlerimiz ayaklar altında paspas ediliyor. Devletlerin aciz, beceriksiz, takatsiz ve en tehlikelisi olan, güvenilmez olduğu algısı yüreklerimize nakış ediliyor. Ülkelerimiz paramparça ediliyor. Şehirlerimiz, eserlerimiz, kutsallarımız çiğneniyor. Daimi bir göç dalgası ve demografik değişim dayatılıyor.

Ekonomik ambargolarla, ablukalarla, yetmedi mali operasyonlarla, yetmedi askeri sopayla, yetmedi işgal ve füzelerle bir korku imparatorluğu inşa ediliyor. Teslim olmaktan ve boyun eğmekten başka çaremiz yok tohumu ekiliyor. Direnmek boş çaba, yok olmaktansa düşmanın rahmetine sığınmak tek çıkış yolu düşüncesi egemen kılınıyor.

Bu tablo sığınak delici, yasaklı fosfor, çocukların korunduğu okullar ve kampları parçalayan, yangın ve deprem üreten bombalar kadar belki de daha fazla tahripkârdır.

‘SARI ÖKÜZ’Ü VER KURTUL’

Tarih, ibretlik “Sarı Öküz’ü Vermeyecektik” hikayesiyle doludur. Ama maalesef her seferinde Sarı Öküz’ü vererek kurtulacağımızı sandık. Benzer acıların sürekli yaşanmasına sebep oluyoruz. “Lübnan Bir Laboratuvardır” tabiri ülkedeki bu vahim durumu ve neden bir ulus olamadıklarını anlatan uygun bir ifadedir.

Ve bir İngiliz, Fransız, ABD ve İsrail projesi olan, Arap ulusunun, Türk ulusunun, Kürt halkının, Ermeni halkın bünyesini paramparça etmek ve her topluluk, kabile, aşiret ve aileye devlet veya devlet içinde devlet otoritesi veren anayasalarla Filistin’i, Lübnan’ı, Irak’ı, Suriye’yi ve Türkiye’yi “böl, yönet ve yut” habis projeleriyle nasıl yok etmek isteklerini görüyoruz.

Kızılderililer de o tarihlerde Avrupalılarla savaşmanın beyhude olduğuna, hayatta kalmak için onlarla uzlaşmak ve onlara teslim olmak zorunda olduklarına inandılar. Bu sayede ailelerini koruyacak ve barış içinde yaşayacaklarına inandılar.

Direnen kendinden olanlara karşı Avrupalılarla oldular. Kendi zürriyetine karşı, akrabalarına, komşularına, yüzlerce yıl birlikte yaşadıkları akraba topluluklara karşı Avrupalılar için ajanlık yaptılar, ihanet ettiler ve hatta müstevli düşmanların saflarında asker oldular. Ama yok olmaktan kurtulamadılar.

Moğol istilası döneminde Hülagu ve ordusu Bağdat kapılarına dayandığında Abbasi Halifesi bölge şehirleri Emirliklerinden yardım istediğinde, “Hülagu bize söz verdi, uzlaştık anlaştık, bize dokunmayacak” dediler ve Bağdat’ın işgal, talan ve yıkımına seyirci kaldılar.

Hülagu ve ordusu Bağdat’tan sonra Anadolu şehirlerine, Halep ve Antakya’ya saldırdı. Bu sefer bu yerlerin hükümdarları, İslam ümmetinden, diğer şehirlerin hakimlerinden medet ve yardım dilediler. Onlar da benzer bir tavır sergilediler. “Hülagu ve ordusu ile anlaştık, uzlaştık, onlarla işbirliği yaparsak, istediklerini verirsek bizi rahat bırakacaklar” diyerek kayıtsız kaldılar. Bağdat, Halep ve Antakya’nın akıbetini yaşadılar.

En nihayet tehlikenin farkına vardılar. Bu ateşin sönmesi, bu zulmün bitmesi, bu işgal, talan ve barbarlığın son bulması için bir araya gelmez ve lakayt tavrı sürdürürlerse büyük bir bedel ödeyeceklerini idrak ettiler. Irak, Anadolu ve Suriye’den sonra sıranın Mısır’a da geleceğini anladılar. Güçlerini birleştirdiler. Birleşik bir ordu kurdular ve Zahir Beybars komutanlığında Filistin’de Ayn Calut Meydan Muharebesinde Hulagu ve ordusunu bozguna uğrattılar.

SOVYETLER UYARMIŞTI

Birinci Dünya Savaşından sonra Hitler Nazi Rejiminin iktidar olmamasını isteyenler, bu hareketin ne derece tehlikeli ve ölümcül olduğunu anlatmaya çalıştılar. ABD, Hitler’de bir tehdit görmedi aksine rejimine destek verdiler. Ekonomik ve finans yatırımlarıyla Hitler Rejimine milyarlarca dolar aktardılar. Hitler güçlendi.

Önce Avusturya’yı işgal ve ilhak etti (1938) dönemin Sovyet Rusya’sı (Stalin) Batılı devletlere özellikle İngiltere, Fransa ve ABD’ye yapmayın, etmeyin Hitler önce Avrupa’nın ardından dünyanın başına bela olacak, gelin kuvvetlerimizi birleştirelim ona ve faşist İtalya ve İspanya dostlarına karşı ortak bir cephe inşa edelim dediler. Hadi oradan seni Gominist dediler.

Hitler İngiltere ve Fransa için tehdit oluşturmaya başlayınca İngiltere koruması altındaki Sarı Öküz Çekoslovakya’nın Sudetenland bölgesini (16 Mart 1939) Hitler’e vermek karşılığında barışı sağlayacağını sandı ve İngiltere Hitler ile saldırmazlık mutabakatını imzaladı.

Sovyet Rusya (Stalin) “yapmayın etmeyin bu sizi kurtarmayacak, adamın niyeti başka, buralarda durmayacak daha fazlasını isteyecek” dedi. Hadi oradan, diktatör Gominist Stalin’e mi inanacağız dediler. Bu sefer Hitler ile barış ve saldırmazlık mutabakatı böyle değil şöyle yapılır diyerek Almanya-Sovyetler Birliği arasında 23 Ağustos 1939’da 10 yıl süreyle askeri saldırı olmayacağını garantileyen saldırmazlık mutabakatı imzalandı.

8 gün sonra 1 Eylül 1939’da Hitler orduları Polonya’yı işgal etti. Sarhoşluk gitti, İngiltere ve Fransa’nın aklı başına geldi. Ve 3 Eylül’de İngiltere Almanya’ya savaş ilan etti. ABD seyretti. Hitler’in Avrupa’yı kasıp kavurmasına kayıtsız kaldı. “Avrupa’nın yanındayız, İngiltere’nin yanındayız, Hitler’in yaptıkları kabul edilemez” gibi yuvarlak laflarla oyun çevirdi.

Almanya, İngiltere, Fransa ve Avrupa’yı yakıp yıktıktan ve Almanya’da yorgun düştükten 2 sene sonra Aralık 1941’de ganimeti toplamak ve Avrupa’yı ve Avrupa’nın sömürgelerini kendi lehine tanzim etmek üzere savaşa dahil oldu. İngiltere, Fransa ve ABD Hitler’i ancak Gominist, Tu Kaka dedikleri Stalin ile askeri güç birliği yaparak durdurabilmiştir.

BİZİ BÖLMEDEN DURMAYACAKLAR

Sayın Erdoğan ve Sayın Esad;

Netanyahu, Savaş Kabinesi ve efendileri Kızılderilileri yok edenlerin zihniyetindedir. Günümüzün Hülagu’su, Hitleridir. Teşbihte hata olmaz.

Sözüm meclisinizden dışarıdır: Sarı Öküz Filistin’i verseniz de, Lübnan’ı kurban etseniz de, Doğu Akdeniz’i ve servetlerini kendisi ve efendileri için tahsis etseniz de, İran’ı en büyük düşman belleseniz de, Suriye toprakları üzerinde Irak ve Lübnan misali adını bile hatırlamayacağınız onlarca etnik, din ve mezheplere devletler inşa etmeden, buradan hareketle Türkiye’yi Irak ve Suriye gibi bölmeden ve ülkemizi tüm emirlerine mutlak riayet eden ve uygulayan ülke konumuna getirmeden durmayacaklardır.

Siz Sayın Erdoğan, Sayın Esad, Sayın Hakan Fidan, Sayın Faysal Mikdat, Sayın Numan Kurtulmuş ve Sayın Hammuda Sabbah… birçok açıklamalarınızda Netanyahu, Savaş kabinesi ve efendilerinin niyetini anladığınızı ifade ettiniz. Bu zihniyet ve projeleriyle mücadele etmenin ona teslim olmaktan daha az zararlı olduğunu tarih öğretmiyor mu?

Kissinger, “ABD’ye düşman olmak tehlikelidir ama onunla dost olmak ölümcüldür” sözünü yabana atabilir miyiz? Çağımızın Hülagu’su, Hitleri ve daha beteri olan Netanyahu, Savaş ve terör kabinesi ile efendilerini durdurmak için bir mezarı Şam’da olan Türk-Arabi-Kürdi kahraman Zahir Beybars, Salahaddin Eyyubi olmak için, güçlerinizi birleştirmek için daha neyi bekliyorsunuz?

DAHA NEYİ BEKLİYORSUNUZ?

Yıllarca size tek kuruş para almadan tercümanlık yaptım. Emeğimi helal etmem. Yıllarca iki ülkenin dostluğu, barışı ve huzur için mücadele ettim. Allah’ı bilemem ama ben sizi affetmem. Aramızdaki tuzun ve ekmeğin suyu hürmetine ve Allah rızası için diyorum daha neyi bekliyorsunuz?

Ankara-Şam güç birliği sadece mazlum milletlerin umudu olmayacaktır. Bölgemizi Sünni, Şii, Alevi, Musevi, Mesihi, Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Süryani diye parçalayanlara ve varlığımıza, tarihimize ve medeniyetimize kast edenlere, Filistin, Lübnan, Suriye ve Türkiye’nin varlığı ve güvende olmasını sağlayacak, aynı zamanda nihilist ve narsist Netanyahu’dan Musevileri-Yahudileri de kurtaracaktır.

Omuzlarınızda ağır bir sorumluluk var. Asla unutmayın Tarih bugün için sizi ya Tağut’u durduran ya da Sarı Öküz’ü kurban eden olarak yargılayacaktır.

İsrail Ankara Şam Suriye Türkiye