27 Aralık 2024 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Erdoğan’ın Başkanlığı İçin Yeni Anayasa

Hakkı Keskin

Hakkı Keskin

Eski Yazar

A+ A-

İşin özeti bu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi otoriter ve hatta dikta içerikli başkanlık sistemini güvence altına alacak “yeni bir anayasa” istiyor. 1961 ve 1982 anayasalarının aksine, yeni anayasanın “yerli ve milli” olacağını söylüyor. Demagojide ve halkı aldatmada usta yetenekleri olan Erdoğan ve ekibi, kulağa hoş gelen “yerli ve milli” kavramlarıyla, gerçekte projelenmiş olan yeni anayasada, günümüz anayasasında “milli olan” temel dayanakları, “Türk ve Türk Milleti” kavramlarını, çıkarmak istiyorlar. Yeni Anayasada, “Etnik ve ya dini kimliğe referans yapmayan vatandaşlık tanımı” istediklerini AKP adına başbakan açıkça belirtti. Burada Türk ve Türk Milleti tanımları, “etnik referans” olarak görülmektedir.
Son aylarda PKK-HDP ile AKP arasında yoğunlaşan sürtüşme ve söz düellosu kimseyi aldatmasın. AKP’nin parti felsefesini belirleyenlerle PKK/HDP’nin, ulus devlet, ulusal kimlik ve özellikle de Atatürk konularında büyük bir uzlaşma içersinde oldukları bilinmektedir. AKP, böylece bir yandan kendi ideolojik hedefini ve Erdoğan’ın başkanlık sistemini gerçekleştirmek isterken, diğer yandan da HDP’ye giden oyların bir kesimini alabilmeyi amaçlamaktadır.

DÜNYADAN ANAYASA ÖRNEKLERİ
Günümüzde dünyada farklı etnik azınlıkları olmayan bir ülke yoktur. Büyük etnik azınlıkları bulunan ABD, Çin, Rusya, Almanya, Fransa ve diğer bir çok ülke anayasalarında, bu ülkelerin büyük çoğunluğunu oluşturan halk; ABD, Çin, Rus, Alman, Fransiz vb. ulusal kimliğiyle betimlenir. Faşist Nazi Almanya’sının başlattığı İkinci Dünya Savaşı, 60 Milyon insanın ölümüne ve 6 milyon Yahudi’nin hunharca yok edilmesine neden olmuştur. Buna karşın 1949’da yürürlüğe giren yeni Almanya Anayasasında, “Alman”, “Alman Halkı” ve “Tüm Almanlar” kavramları kullanılmaktadır. Diğer üke anayasaları da, ulusal kimliğe ve ulusa vurgu yapmaktadırlar.
Bu konu, ülkelerde yaşayan etnik azınlıklar tarafından tartışma konusu bile yapılmamaktadır. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağılmalarının en belirgin nedeni, ülkenin bütünleştirici ulusal kimliğinin öne çıkartılmaması ve farklı etnik kökene dayanan anayasal federal yapılarıdır. Farklı etnik yapılanma ve iki dillilik sorunu, Avrupa’nın başşehrinin bulunduğu Belçika`da bile ülkeyi bir açmaza sürüklemektedir.

CHP DOĞRU KARARLA KOMİSYONDAN ÇEKİLDİ
“Partilerin Anayasa Vaatleri” başlıklı A Haberde (28.12.2015), Yeni Anayasaya ilişkin görüşlerde, AKP’nin ilk sırada yer alan vaadi “Başkanlık sistemine geçilecek” önerisi bulunmaktadır. Başlık olarak da “Ak parti yeni yönetim sistemi ve başkanlık istiyor” denilmektedir.
CHP 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra AKP ile koalisyon hükümeti için, bir ayı aşan görüşmeler yapmış, çok gecikmeli de olsa, sonuçta açıkça aldatıldığını anlamıştı. 2011-2015 yıllarında meclisteki dört partinin uzun süren anayasa uzlaşma komisyonu çalışmalarında, 60 madde üzerinde anlaşmaya varıldığı halde, AKP’nin başkanlık sistemi istemi, bu maddeler arasında yer almadığından olacak ki, geniş çaplı bu anayasa değişikliği gerçekleşememişti. AKP’nin ve onu yönlendiren Erdoğan’ın ana istemi olan “başkanlık sistemi”, yeni anayasayı biçimlendirmediği sürece, AKP’nin bu defa da varılabilecek anayasa anlaşmalarını, kabul etmeyeceği, artık bilinmesi gereken bir gerçektir. Bunun sorumluluğunu da yine muhalefet partilerine yükleyerek başkanlık sistemini de içeren kendi anayasa taslaklarını, olumlu sonuç alabileceklerine inanmaları durumunda, referanduma sunacaklarına kesin gözüyle bakmak gerekir.
Bu deneyimleri doğrudan yaşayan CHP’nin ve hatta MHP’nin, AKP’nin, özellikle de Erdoğan’ın dayatmalarına uyarak “yeni Anayasa” komisyonunda yer almaları, anlaşılır ve kabul edilebilir bir politika değildi. CHP’nin nihayet bu gerçeği görerek, anayasa hazırlık komisyonundan çekilmesi ve başkanlık sistemini reddederek, parlamenter sisteme bağı kalınmasını, önkoşul olarak öne sürmesi, doğru ancak yeterli bir politika değildir.

CHP’NİN İZLEMESİ GEREKEN STRATEJİ
Karşı atağa geçerek, yeni anayasadan önce Türkiye’nin gündemindeki ivedilikli sorunların ele alınması ve gerekli çözümlerin sağlanması, kamuyu ve seçmen toplantılarıyla halka sürekli anlatılmalıdır. Türkiye’nin gündemindeki çözüm bekleyen sorunlar üzerinde önem ve ısrarla durulmalıdır. Öncelikle: YÖK, Partiler yasası, TRT’yi hükümetin yayın organı yapan yasa ve tüm diğer darbe yasalarının, ivedi olarak değiştirilmesi istenmelidir. Böylece halkın önünde, AKP’nin “darbe yasalarıyla” ilgili samimiyeti sorgulanmalıdır. Türkiye’nin en güncel sorunu olan terörün ivedi ve kalıcı önlemlerle sonlandırılması için, çok yönlü önlemler alınmalıdır. İflas eden ve Türkiye’yi izole eden dış politika derhal, komşuların içişlerine karışmama ve iyi komşuluk ilişkileri temelinde değişmelidir. Türkiye’yi zor durumda bırakan göç sorunun çözümünde, AB ile adil ve insani önlemler alınmalıdır. Yargı bağımsızlığını, basın ve fikir özgürlüğünü sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmasında, ısrar edilmelidir.
Bu öneriler, yalnız gurup toplantılarındaki konuşmalarla yetinilmeyerek, gün be gün, Türkiye’nin dört tarafında, köylerde, ilçelerde, illerin mahallelerinde, tüm parti birimleri tarafından seçmene anlatılmalıdır. Aynı istemleri paylaşan siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarıyla yoğun bir dayanışma ve işbirliğine geçilmelidir.