Erdoğan’ın iki yolu
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılında yapılacak seçimlerde başarılı olmak için düğmeye bastı. Bu amaç doğrultusunda da ilk etapta 180 günlük, ikinci aşamada ise 2019'a kadar olan dönemi kapsayacak daha derinlikli bir eylem planı oluşturulacak.
Peki yapılacak planlar Erdoğan’a başkanlık yolunu açabilir mi? Mevcut ekonomik verilere göre zor…
15 Temmuz sürecinden sonra karanlık bir kış yaşayan Türkiye, terörle mücadele ederken ekonomide ağır darbeler aldı. Not indirimleri ile başlayan süreçte dolar 4 TL seviyesine ulaşırken, üreticilerimiz daralan bir piyasa ile yüzleşti. Satışların azalması kârlılıkları vurdu ve üretimin devam etmesi için gereken krediye ulaşma konusunda zorluklar yaşandı. Tam bu noktada hükümet Kredi Garanti Fonu’nu (KGF) devreye sokarak üreticilerin nefes almasını sağladı. Ancak bir bünye, ölene dek sırtına takılı bir oksijen tüpü ile yaşayabilir mi? Bu normal olabilir mi?
KREDİ POMPALAMAK
2016 yılının Mayıs ayında 1,5 trilyon lira olan toplam kredi hacmi, 2017 yılı Mayıs ayına geldiğimizde açılan kredi muslukları nedeni ile yaklaşık 1,8 Trilyon liraya ulaştı. Bu artışta rol oynayan KGF kapsamında 180 milyar lira olarak belirlenen kredi büyüklüğünün 130 milyarı kullandırılmış durumda.
Bu kredilerden sonra yaptığımız ihracatın durumuna bakacak olursak: 2017 yılı Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre; İhracat, % 9,49 artarak 13,2 milyar dolar, İthalat, % 21,39 artarak 20,8 milyar dolar, Dış ticaret açığı, % 49,47 artarak 7,6 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Aşağıdaki tabloda dış ticaretin Ocak-Nisan aylarının bir önceki yıl ile mukayesesini görebiliriz.
Yukarıdaki tablodan ve Ticaret Bakanlığı'nın konuyla ilgili raporundan çıkan sonuç şudur: Türkiye’nin tekstil ve montaj otomotiv ihracına dayanan sistemi artık tıkanmıştır. İthalatın ihracattan fazla olduğu, aradaki makasın açılmaya devam ettiği, buna bağlı olarak da cari açığın arttığı görülmüştür.
TÜRK HALKI MEVCUT EKONOMİ POLİTİKASINA GÜVENMİYOR
Türk halkının mevcut ekonomi anlayışını desteklemediğini gösteren iki veri mevcut:
Birincisi, Türkiye üretiminde en yüksek paya sahip olan üç büyük ilde referandum sonucunda “Hayır” çıkmıştır. Bu durum Türkiye’nin üretimini yapanların, mevcut politikaları benimsemediğini göstermektedir. Erdoğan’ın belediye hizmetleri ya da Ak Parti teşkilatlarını değiştirmek gibi üreteceği çözümler beklediği sonucu doğurmayacaktır. Zira sorun az çalışan belediye ya da teşkilat değildir. Sorun, yanlış siyasi politikaların beslediği, zafiyete uğramış ekonomidir.
İkincisi, her ne kadar baharla beraber ekonomide iyimserlik rüzgarları esiyor olsa bile, Türk halkı mevcut ekonomi politikasına güvenmediğini, banka döviz hesaplarındaki artan dolar miktarı ile göstermiştir. Merkez Bankası’nın 1 Haziran 2017 tarihli haftalık para ve banka istatistiklerine göre, mevduat bankalarında yılbaşında 162 milyar dolar olan yabancı para mevduatı, bu yılın Mayıs ayı sonunda 185 milyar dolara ulaşmıştır. Bir başka deyişle kur geriledikçe Türk halkı bu durumu alım fırsatı olarak görmüştür.
ERDOĞAN MEVCUT EKONOMİ ANLAYIŞINI ÇÖPE ATMALIDIR
Erdoğan’ın seçim zaferleri tesadüf değildi. Yüzde 49 oy alınan 2011 yılı seçimlerinde yıllık ortalama enflasyon düzeyi yüzde 6,45’di. Yüzde 40 oy ile tek başına iktidara veda edilen 7 Haziran 2015 tarihindeki seçimde ise, enflasyon artarak yıllık ortalama yüzde 7,66 olmuştu. Bu yılın ilk dört ayının enflasyon ortalaması ise TUİK’in hesaplama yöntem değişikliğine rağmen (gıda fiyatlarının ağırlığı azaltıldı!) çift hane olmaktan kurtulamadı, yüzde 10,6 seviyesinde gerçekleşti. Artan enflasyon için yapısal bir çözümde geç kalınmaktadır. Bu gecikme bedelinin 2019 yılı seçimlerinde çıktığını görmek ise sürpriz olmayacaktır.
ÇIKIŞ YOLU NEDİR?
Seksenli ve doksanlı yıllarda yaşanılan enflasyonist ortama yavaş yavaş dönülüyor olmasının sebebi, Türk ekonomisinin artık don, gömlek ve montaj araba satarak düze çıkamayacağı gerçeğidir. Erdoğan, başkan seçilmek istiyorsa yüksek teknoloji içeren ürünlerin üretildiği bir ekonomi kurmak için harekete geçmelidir. Zira mevcut duruma baktığımızda, 2016 yılı Ocak-Nisan ayları arasında, ihracat içinde para eden yüksek teknoloji içeren mallar yüzde 3,5 paya sahip iken, 2017 yılında bu pay gerileyerek yüzde 3’e düşmüştür. Böylesine düşük bir üretimin, üstüne bir de azalıyor olmasının tek anlamı vardır: “Türk halkının geliri artmıyor, fakirleşiyor”
Yüksek teknoloji içeren, para eden mallar KHK ile üretilmiyor. Bunun için öncelikle eğitimin küresel rekabete uyumlu işgücü yetiştirecek şekilde dönüşmesi gereklidir. Çıkartılacak kanunlarla ekonomide devlet ve özel sektöre yeni görevler verilmeli, piyasalar düzenlenmelidir. İthalata bağlı, tüketim ve inşaat ekonomisi yerine, stratejik sektörlerde devlet öncülüğünde üretim ekonomisi esas olmalıdır.
Türk ekonomisi iç ve dış siyasi huzura ihtiyaç duymaktadır. Nisan ve Mayıs aylarında kesilen negatif siyasi haber akışı sayesinde Türkiye’ye giren yabancı sermaye tutarı yaklaşık 3 milyar dolardır. Bunun devamı ve artması için iç ve dış siyasi gerginliklerden uzak durmak gerekmektedir.
Erdoğan’ın iki yolu vardır: Ya üretimci ve demokrasinin işlediği çıkış yolunu seçecek ya da mevcut yolunda ilerleyip 2019 yılında Türk halkı tarafından devre dışı bırakılacaktır.