Erkan'ın kemikleri sızlıyor
Sevgili Erkan Koyuncu'nun Florya Metin Oktay tesislerinin kapısına sıkışarak veya sıkıştırılarak ölmesinin üzerinden neredeyse 3 hafta geçti. Önceki gün TSYD İstanbul Şubesi'nin bu konuda düzenlediği bir "arama-tarama, danışma, ne yapabiliriz" toplantısında bulunduk. Net bir şekilde anlaşıldığı kadarıyla henüz hiç bir şey yapılmadı. Verilen sözler yalan oldu. Bunu toplantıya gelen acılı eşi de net bir şekilde açıkladı. Biri engelli iki çocuk ile baş başa kalan eşe bol bol nasihat ve başsağlığı mesajı verildi.
Belli ki olay unutulsun, küllensin diye birtakım yerlere haberler uçurulmuş. TSYD Genel Başkanı böyle bir toplantıya neden gelmez anlayamadım! Bazıları TSYD'nin fonu olmasını ve yardım etmesini önerdi. Bakınız, spor yazarları derneği sosyal bir kuruluştur. Spor yazarlarının sosyal güvenliği çalıştığı yerler ve onların ölümüne sebebiyet verenler tarafından karşılanmalıdır. Yani şimdiye dek hiç bir somut adım atmamış olan Galatasaray Kulübü ve Sabah Gazetesi'ni bir an önce lafı bırakıp, görevlerini yapmaları için davet ediyorum.
Bir de içimi acıtan konuşmalar oldu. Aynı mesleğin içinde olduklarımız hakkında yazı yazmamaya çalışırım, sevmem de... Ama Sevgili Erkan'ın kemiklerini sızlattıkları için yazıyorum. Bunlardan bir tanesi yılların spor yazarı Kemal Belgin. Benim hakkımda yalan yazdığında bile sesimi çıkarmamıştım. Ama ölen bir genç meslektaşımızın üzerinden kendine bir şeyler yontmaya çalışması ayıbın çok ötesinde. Hayret ve dehşetle öğrendim ki, çok beğendiğim genç arkadaşım Mehmet Ayan onun öğrencisi olmuş. Belgin 15 yıldır gazetecilik, spor yazarlığı dersi veriyormuş. Herhalde Ayan onun söylediklerinin tam tersini yaparak bu düzeyi yakalamıştır.
Hiç bir kimsenin genç spor yazarı adaylarına "bu meslek bitmiştir, yapmayın, başka iş bulun, nerede bizim zamanımız" demeye hakkı yoktur. Kemal Belgin bu güne dek Fenerbahçe ekmeği yiyerek geldi. Babası kulübün çalışan elemanı idi. Yani bir anlamda Fenerbahçe'nin evladı sayılır. Ama hayırsız evlat. Sen kongrelerde grupçuluk yaparsan, bir yakınını işe almadılar diye karşı gruptan olanlar hakkında asılsız haberler üretir, yazılar yazarsan, elbette ki, saygınlığın falan kalmaz. Dahası, 6 ay önce ölmüş bir adamdan hala yaşıyormuş gibi "bana el yazısı ile geçen hafta kendisi verdi" diye bir ihbar mektubu ortaya çıkarırsan elbette ki, bunca yılına karşın spor yazarı kardeşlerin seni asla delege seçmezler. Dahası Erkan Koyuncu için ne yapabileceğimizi konuşacağımız toplantıda kendi olmayan kahramanlıklarını anlatır, aranda sorun olan Ali Şen ile Aziz Yıldırım'ı alakasız şekilde eleştiri yağmuruna tutarsan hiç olmaz. Sadece hep yaptığın gibi konuyu saptırırsın. Ha, bir şey olur, Sevgili Erkan ve onun ailesine haksızlık olur. Öyle de oldu zaten.
TURGAN AĞABEY VE NAZIM'IN OĞLU
Futbolumuzdan bir çınar daha kaydı gitti. Sevgili Turgan Ece. Yalnız Galatasaraylılar değil, onu Türk futbolu tanır. Şimdilerdeki gibi kamplara ayrılmamış futbolda herkes iç içe idi. Ben onu 70'li yılların ortasından beri tanırım. Önce Türk Haberler Ajansı muhabiri olarak karşısına çıkmıştım. Sonra Hürriyet'e ilk geçtiğimde Ali Sami Yen çimlerinin üzerinde oturarak bir söyleşi yapmıştım. Gazeteye transferini anlattığımda başına "b" harfi koyarak "Sen de mi okçular tarafına geçtin" diye şaka yapmış, sonra da kafamı okşamıştı. Beni ilk gençlik yıllarımdaki futbolcluk tarafından bilirdi. Eşfak Aykaç, Gündüz Kılıç ile aynı serviste çalışacak olmama da çok sevinmişti. Mekanı cennet olsun. Bir bir azalıyorlar.
Turgan Ağabey ile Nazım'ı birlikte niye anımsadım anlatayım. Onun "okçu" dediği ağabeyimiz gerçekten çok abartılı ve sallama yazılar yazardı. Serviste çok da etkindi, isterse müdür olurdu ama müdürü sindirip her seyahate gitmek, Hürriyet spor servisinin yıldızı olup en fazla geliri çeşitli yollarla elde etmek daha işine geliyordu. Bizim haberlerimizi de böylece müdür seviyesinde bastırır, bir kaç gün sonra tam sayfa ballandırarak bir yazardı ki, değmeyin gitsin.
İşte Nazım burada devreye giriyor. Ben 68'li demokratik, Nazım Hikmet'i seven bir futbolcu parçası. Sevgili Dünya Baltacıoğlu voleybolda Altınyurt kulübünde yeni parlıyor. Sonra gerçek bir Dünya yıldızı oldu, İtalya'ya transfer oldu falan. Tüm sporlara meraklıyım ya, neler oluyor diye aradım, taradım, o zaman ufacık olan klubü buldum. Bu mucize'nin arkasında kim var diye merak ettim. Aaa, teknik çalıştırıcı olarak, hayatında hiç voleybol oynamadığını söyleyen Memet Fuat var. Yani Nazım'ın oğlu Memet.
Bendeki heyecana bakın, Amerika'yı yeniden keşfetmiştim. koştum gazeteye "Ağabey, müthiş bir olay, böyle böyle" dedim. O ağabey kaşlarını çattı, "Bu gazete böyle işleri kaldırmaz, bir komünistin haberinin ne işi var" falan gibi sözlerle beni bastırdı. Sonra da aklı sıra teselli etti. "Bak sonra damgalanırsın..." Sanki damgalanmamışım gibi... Dava bununla bitmedi. Aradan bir hafta falan geçti, sen benim çektiğim fotoğrafları al, izin günümde bir döşen "Nazım'ın oğlu Memet'in kalem tutan elleri nasıl da voleybolcu yetiştiriyormuş" falan. Allah, beynimden vurulmuşa döndüm. Sonrasını anlatmayayım.
Haklıymışsın Turgan Ağabey, biliyor musun, sonra bunlar bir de zeytinyağı gibi üste çıkar "spor yazarlığı elden gidiyor" diye yaygara yaparlar. Saygın ağabeyler önünde hürmetle eğiliyorum, ama mesleğin saygınlığını yerle bir eden böylelerini affedemiyorum. Nur içinde yat Sevgili Turgan Ece.
FENERBAHÇE'YE HER YER KADIKÖY
Roma maçını seyrediyoruz, Fenerbahçe oyuna fena başlamadı ama penaltıdan golü yiyince ekip olarak bir "yine mi" moduna girdik. Ancak sarı lacivertliler özellikle Gökhan ve Kuyt'ın "bıraktıkları yerden" devam ettirdikleri futboluyla önce canlandı. Mehmet Topal ve Emenike'nin de katılmasıyla hep birlikte giderek coştu. Golleri sıralamaya başladı. Şöyle koltuklarımızda rahat oturup arkamıza yaslandık. 3 yetmedi neredeyse 4-5 olacak.
Sonra değişiklikler geldi ve aynen Sheffield maçındaki oyun sahnelendi. Nitekim Roma yetkilileri de maçtan sonra bu duruma değinmişler. Bu durumdan sonra iki olgu ortaya çıktı. Birincisi şimdilik tam değil, süper kupadan sonra kesinleşir. İsmail Kartal'ın Fenerbahçe'ye teknik direktörlüğü tartışması ertelendi. İkinci durum dikkat çekiyor. Yani geçen yıl, ligde son dakikalarda maç kazanan Fenerbahçe, bu yılın hazırlık maçlarını son dakikalarda yediği gollerle sakata getiriyor. O da zamanla fizik gücün yükselmesiyle yerine oturur.
Bu karşılaşma çok güzel ve dostane oldu. Geri kalan futbolcuları şimdi görmeyeceksiniz de ne zaman göreceksiniz. Ama maçın ön önemli anı İtalyan kulübünün Salih'i, Totti gibi bir efsanenin yerine oyuna sokarak onurlandırması idi. Yani ona bir mesaj verildi, Salih de alacak gibi. Nitekim o oyuna girdikten sonra Roma beraberliğe giden iki golü attı. Salih de verdiği paslarla kendini gösterdi. Fenerbahçe'ye gelince, gördüğüm şu, içerisi, dışarısı fark etmiyor. Fenerbaçe'ye her yer Kadıköy. Bu yıl galiba deplasman kabusu pek yaşanmayacak.