29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Erzurum Kongresi’ni tersinden okumak -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Bugün Erzurum Kongresi’nin 94. yıldönümü. Bütün Cumhuriyetçilere kutlu olsun. Cumhuriyet düşmanlarına inat, bin kez daha kutlu olsun.

Cemil Koçak, Mustafa Armağan ve Ayşe Hür gibileri Cumhuriyet’le ilgili yıldönümlerinde hep mikropluklar yaparlar.

Bu yıl eğer bir mikropluk yapılacaksa biz yapalım dedim ve bütün gece düşündüm. Sonunda, geçmiş ve gelecek arasında ışınlama yöntemi kullanmak aklıma geldi.

Bunun üzerine, Abdullah ve Tayyip beyleri Erzurum Kongresi’ne ışınlamaya karar verdim. Sabahın köründe kalkıp yazıyı yazdım. Ve kendi yazdığım metnin mizahi havasını pek beğendim. Ama nazar değdirmiş olmalıyım ki yazı nedense silindi, ara ara bulamadım.

Şimdi yazıyı tekrar yazıyorum ama galiba değişik olacak.

***

Abdullah ve Tayyip beyler, özellikle de Tayyip bey (çünkü Tayyip bey yapıyor, Abdullah bey kapalı gözle onaylıyor) Erzurum Kongresi çizgisinde vatandaşlarımızdan değiller.

Onlar İkinci Meşrutiyet öncesinde İttihat ve Terakkici olamazlardı. O döneme ışınlansalar, Osmanlı Ahrar Fırkası ve İttihad-ı Muhammediye Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası içinde kendilerine yer bulurlardı. Necip Fazıl Kısakürek’i kendilerine mürşit seçtiklerine göre II. Abdülhamid yandaşı olurlar ve 31 Mart karşı ayaklanmasını destekler ve ayaklanmaya katılırlardı. Tayyip bey, Gezi Parkı’nın yerine Taksim Topçu Kışlası’nı boşuna yeniden inşa etmeye kalkışmadı. Tarihi tersine çevirmek istediği, 11 yıllık icraatından belli değil mi?

Diyeceksiniz ki bu iki bey günümüzde temsil ettikleri kafa yapısıyla Erzurum Kongresi’nde yer alamazlardı. Elbette, entelektüel dağarlarıyla kongrenin iyi temsilcilerinden biri olamazlardı ama örneklerinde de görüldüğü gibi bir yolunu bulup kongreye sızabilirlerdi.

***

Nitekim sızma örnekleri var: Vahdettin’in odalıklarından birinin kıymetli biraderi Erzurum Kongresi Gümüşhane delegesi Kadirbeyoğlu Zeki Bey gibi. Zeki Bey, Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyetine üye olmuş ve Gümüşhane delegesi olarak Erzurum Kongresi’ne katılmış.

Yazımın bundan sonrasını, dostum Osman Selim Kocahanoğlu’nun Atatürk -Rauf Orbay Kavgası (Temel Yayınları) adlı kitabının “Rauf Bey ve Erzurum Kongresi...” bölümünden aktaracağım:

Son Osmanlı Meclisine (12 Ocak 1920-18 Mart 1920) Gümüşhane milletvekili seçilen Zeki Bey, 18 Mart 1920 meclis baskını sonrasında Ankara’ya geçip Büyük Millet Meclisi’ne katılmadı. Daha sonra Trabzon’a geçmek isterken İnebolu’da tutuklanıp Ankara’ya götürüldü. Meclise kabul edilmeyip memleketine döndü. İkinci dönemde Gümüşhane’den bağımsız milletvekili seçildi ve muhalif olarak ünlendi. Hilafet’in kaldırılmasını içi sızlayarak seyretmiş, daha sonra da Terakkiperver Fırka saflarına katılmış, İzmir Suikastı davasından beraat etmiş ve 1952’de ölmüştür.

Bölgesel ağa-eşraf otoritesini kullanıp tarım ve ticaretle uğraşan Zeki Bey, Erzurum’da başlayan muhalefetini kan davasına dönüştürerek bunu ölene kadar sürdürmüştür.

***

Yukarıda da belirttiğim gibi, Zeki Bey, Vahdettin’in odalıklarından birinin kardeşi idi. Bu ilişki dolayısıyla olacak Damat Ferid Paşa, kendisiyle özel olarak görüşüp Mustafa Kemal’e karşı bir hareket düzenlemesini ister. Zeki Bey, bu öneriye karşı kendi önerisini sunar:

“Bu mesele için yüz bin altın lira ve yirmi bin tüfek burada hazır edilir. Benimle beraber en emin bulduğunuz iki zata bu paralar teslim edilerek tüfeklerle Trabzon’a gönderilirse gerisi kolaydır. İlerdeki mesuliyeti bana bırakınız...” der. (Age. s.161-164)

Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta bu olaya şöyle değinir:

“...Nitekim Zeki Bey daha sonra İstanbul’a gittiğinde, arkasından lüzumu kadar para ve cephane gönderilmek vaadiyle ve özel bir talimatla Trabzon ve Gümüşhane dolaylarında teşkilat yapmak üzere gönderilmiştir. Kendisini İnebolu’da tevkif ettirerek Ankara’ya getirtmiştim. Bana bu söylediğim hususları tamamiyle itiraf eyledi. Yalnız, sözde İstanbul’u aldattığını, alacağı para ve silahları güya bize teslim etme niyetinde bulunduğunu söyledi. Buna, o gün ve hatta bugün inanacak safdiller bulunabilir mi? Bununla beraber ben bu zatı Erzurum Kongresi’nde bulunma hatırasına hürmeten, yalnız ihtarlar ve gerekli nasihatlarda bulunarak serbest bırakmıştım.” (Age. s.166)

***

Zeki Bey, özgün kopyalarından biri Osman Selim Kocahanoğlu’nda bulunan anılarının başında yer alan “Mustafa Kemal, Gazi Paşa, Atatürk kimdir?” bölümünde nefret ettiği Mustafa Kemal Paşa hakkındaki düşüncelerini yazar:

“...Bence Mustafa Kemal Paşa’nın üç büyük kabahati vardır. Biri din, diğeri ahlak. Bunlardan ikisi de yekdiğerinin lazımı gayri mufarıkıdır. Ahlak olmayan yerde din, din olmayan yerde ahlak olmaz. [...]Üçüncü kabahati ise kendisi çok mağrurdu ve orduyu ihmal etmiştir. Mustafa Kemal Paşa siyasi cephede gösterdiği zeka ve iktidarını orduya hasretmiş olsaydı, Türk milletinin öteden beri meftur olduğu şecaat ve besaletle Avrupa ve Asya’nın ikinci bir Almanyası olurdu. Bu günkü vaziyette de en büyük kudret ve nüfuz sahibi Türkiye Cumhuriyeti olurdu. Ne faide ki onun bu hususdaki ruhunu anlayarak onu daima sefahata sevkettiler ve bunlar muhmel kalmıştır.” (Age.162-163)

***

Zeki Bey, aslında, Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı olmasını, yaptığı devrimler dolayısıyla uygun bulmuyor. Bir de dünyadan haberi yok. Sanki ikinci Almanya olmak çarşıda dağıtıyormuş gibi. Mustafa Kemal akşam kafayı çektiği için sabahleyin çarşıya gidememiş sanki.

Ayşe Hür hanım bu anıları okusa, kesinlikle bu düşmanca satırlarını aktarır ve Mustafa Kemal Paşa’nın kuruluş döneminde gizli kahramanlara (!) ne denli gaddarca davrandığını ihbar ederdi. Böyledir günümüzün gayri resmi tarihçileri.

Size de tavsiye ederim, ışınlama yönteminden siz de yararlanın.