Esad öncesi, dönemi ve sonrasında Aleviler
Süleyman Demirel’in siyasi gaf olarak adlandırılan meşhur ve anlamlı bir ifadesi vardır: “Tamam Kürtlere kötü davranıyoruz da, sanki Türklere iyi mi davranıyoruz?” 70’li 80’li yıllarda Çorum, Maraş ve birçok yerde Alevi vatandaşlarımızı katledenler, “Komünisttir, zındıktır!”, “Büyüyünce tehdit oluşturur!” diyerek beşikteki bebekleri kesenler, evleri ateşe verenler, başkalarının kutsallarını yakanlar, Türkiye’nin aydınlarını, bilim insanlarını, gazetecilerini, yazarlarını, Aselsan, Roketsan mühendislerini katledenler, Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Çerkes veya insan olabilir mi? Tüm bu katliamların, fitnenin, barbarlığın, zulmün iktidarları devam etsin, sömürüleri bitmesin, makam, para, iştiham, kudret ebedi kalsın diye yaptıklarını ne zaman idrak edeceğiz? Bu mafyalaşmış, zincirlerini koparmış, raydan çıkmış tren misali sağa sola saldıran, savaşlar çıkaran, ülkeler işgal eden, milli ve yerli olanı ortadan kaldıran, kendilerine tabi olmayanı diktatör ilan eden, memuru olmak istemeyenleri serseri devlet ve lider belleyen, abluka, ambargo ve tehdit, şantaj ve medya operasyonlarıyla hayatları, devletleri, milletleri cehennemi yaşatan uluslararası sermaye sınıfının, onların ülkemizdeki işbirlikçilerinin yahut sapı bizden olan baltaların iktidarların eseridir.
BU SAVAŞIN MEHZEP SAVAŞI OLDUĞUNA İNANANLAR
Sittin diyardan, hapishanelerinden, askeri üslerinden, operasyon odalarından gelip, yüzlerce milyar dolar harcanıp, Sünnileri katleden “Alevi Esad’la savaşmaya geldik’ diyenlerin yukarıdaki tımarhaneliklerden ne farkı var? Ama işte görüyorsunuz bu savaşların Sünnilik, Alevilik, Şiilik, Mesihlik, Dürzilik, Yahudilik savaşları olduğuna inanan milyonlar var. Tüm bu savaşları azınlıkları veya mazlum olanları kurtarmak için yaptıklarını iddia edenlerin argümanlarını yiyen milyonlar var. Bu savaşların demokrasi, hürriyet, ekonomik kalkınma, adalet ve milletlerin kardeşliği, birlikteliği için yapıldığını anlatıyorlar. Irak, Lübnan, Libya, Suriye, Filistin için en çok kullandıkları tabirler; “Biz bu ülkelerin toprak bütünlüğünü, devletin tekliğini ve milletin birliğini istiyoruz” değil midir? Peki gerçek nedir? Mevcut olan toprak bütünlüğü paramparça ediliyor. Tek devlet yerine devletler ortaya çıkıyor. Bir Millet mezheplere, dinlere, kabilelere, aşiretlere, ailelere, örgütlere, zerrelere bölünüyor.
Aslında bu cehennemi doymak bilmez tamahları, bitmeyen mal toplama arzuları, milyarlarca dolar servetlerini trilyonlara getirme manyaklığı, doğayı, insanı ve uzayı iliklerine kadar sömürme güdüleri ne vakit bitecek? Suriye’yi Irak’ta Libya’da olduğu gibi diktatör Esad’tan, zulmünden kurtarmak için mi bu kadar emek, asker, para harcandı? Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği, millet dirliği mi sağlandı? Ülkemizin kelli felli medya yüzleri, siyasiler en az 14 senedir Sünni, Alevi, Şii, Süryani demekten yorulmadılar. Utanmadan Alevi kökenli bir ailenin evladı olan Beşar Esad’ın başında olduğu, Suriye nüfusunun yüzde 12’sini teşkil eden Alevi toplumun ülkeyi yönettiğini, Sünniler üzerinde zulüm uyguladığını, ülkenin ekonomisini Alevilere peşkeş çektiğini anlattılar.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ GİBİ KURULDU
Suriye 17 Nisan 1946’da, aynen Mustafa Kemal’in önderliğinde kurulan 1923 Türkiye Cumhuriyeti gibi, laik, cumhuriyetçi, devletçi, milliyetçi, halkçı ve devrimci bir ülke olarak doğdu. Baba Esad, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na Suriye’nin Sünni, Türkmen, Mesihi devlet başkanlarının olduğu dönemde bir Suriyeli Alevi vatandaş olarak gelebildi. 1963’te iktidarı alan BAAS bir Sünni Salih Bitar, bir Mesihi Mişel Eflak ve bir Alevi Zeki Arsuzi ve Suriye milletinin tüm bileşenlerinin eseridir. Baba Esad ve Oğlu Beşar Esad yönetimlerinde devletin resmi dini İslam, resmi mezhebi Sünni’dir. Şeriat mahkemeleri, fetva makamları vardı. Devlet Başkanı Müslüman olmak zorundaydı. Suriye Müslüman Alimler Birliği ve fetva makamı şeyhülislam resmi deklarasyonuyla Alevileri Caferi mezhebinden sayarak dört geleneksel mezhebin yanına koymuşlardı. Suriye’de Esadlar döneminde Alevi propagandası yapmak, Alevi dernekleri kurmak, Alevi televizyonları açmak, gazetelere sahip olmak, resmi Cem evleri yasaktı.
Esadlar döneminde yardımcılar ekseriyetle Sünni, az sayıda Dürzi, Kürt, Türkmen veya İsmaili’ydi. Alevi bir başbakan olmamıştır. Alevi bir Meclis Başkanı olmamıştır. Tümü ya Sünni ya da diğer mezhep ve dinlere mensuptu. Bakanların yüzde 80’i Sünni idi. Ordu, istihbarat, ekonomi, büyükelçilikler de her türden ve kökten insan vardı. Tek şart BAAS iktidarına biat, itaat, ve hizmetti. Esad’ın liderliğini ve kararlarını tartışmamaktı. Bunun dışında kalanların soyu sopu, dini mezhebi, kökeni ırkı ne olursa olsun devletin sopası, kılıcı, zulmü, hapishaneleri, mahkemeleri, Sünni fetva makamları, camileri, zenginleri, medyası, yalakaları topyekun devreye girer hayatınız cehenneme çevirirlerdi. Alevi Esad iktidarının en mazlumları arasında Aleviler vardı. İnandıkları Esad iktidarı, BAAS iktidarı için en çok can veren, iç savaşta en çok ölen, en çok sakat veren, en büyük bedelleri ödeyenler Suriye Alevileridir. Buna mukabil en fakir, en muhtaç, en berbat koşullarda yaşayanlar onlar. Neden bir tek Türk kanalı Alevilerle röportaj yapmaz? Alevilerin şehirlerine, mahallerine, köy ve kasabalarına gidip röportaj yapmaz.
ESAD SUÇLU, PEKİ BİZ?
Esad’ın veya Alevi bir zümrenin konaklara, milyarlara sahip olmaları, birden fazla pasaporta, yurtdışında servetlere haiz olmaları Alevi camiasını bağlamaz. Diyorlar ki Aleviler neden Esad’ın zulmüne karşı gelmediler? Bu büyük bir yalan. Zira birçok Alevi aydının, yazarın, gazetecinin, tüccarın, şairin, din adamının Esad’a karşıtlığı sebebiyle zulüm gördüklerini, hapishanelerde yıllarca yattıklarını, sürgünde yaşamak zorunda kaldıklarını biliyoruz. Evet Alevi camiası aynen Sünni, Mesihi, Dürzi camiasının çoğunluğu gibi Esad’ın iktidarına destek verdiler. Evet Esad’ın suçları, günahları çok fazla. Evet 2017’ye kadar Aleviler kendisi ve Suriye için en ön saflarda savaştılar. Çünkü bu savaşın sadece Esad’ı hedef almadığını, bunun uluslararası bir proje olduğunu, ülkenin işgali, İsrail’in zaferi için, Katar, Suudi ve Türkiye’nin ABD için Suriye’yi yakmaya, yıkmaya ve taksim etmeye geldiklerine inandılar. Onları haksız mı çıkardık? Bugün Suriye kaç devletin işgali, kaç vekil örgütün işgalinde? Bu feci tabloda Esad kadar bizlerin suçu, günahı yok mu?
Aleviler ve Suriye’nin ezici çoğunluğu, binlerce yabancı savaşçının, Suriye milletinin hayat tarzına uymayan zihniyetlerin Suriye’yi istila ettiklerini gördüler. “Mesihiler Beyrut’a Aleviler tabuta” sloganlarını duydular. Sosyal medyada devlet binalarından canlı atılanları, Asi nehrinde yüzen başları eksilmiş cesetleri gördüler. Adra İşçi lojmanlarında canlı fırınlara atılan Alevilere tanık oldular. Sünni köy ve kasabalara atılan varil bombaları altında can veren Sünni çocuklar, kadınlar, yaşlılar misali Aleviler ve diğerleri de benzer katliamlara maruz kaldılar. Ama tüm bunlardan çok daha önemli başka bir şeyi yaşadılar; silahlı örgütlerin hiçbirinde Suriye milletinin bileşenlerini görmediler. Laik Sünni, Alevi, Dürzi, Süryani, Mesihi, Ermeni, Çerkes komutanlar, sivil önderler, partiler, devrim konseyleri yoktu. Esad gitti peki gelenler ve bugün Şam’da yönetimi ele alanların içinde bir tek Alevi, bir tek laik Sünni, bir tek Dürzi, bir tek Suriyeli Türkmen, bir tek Çerkes, bir tek Mesihi (nüfusun yüzde 10’nu) bir tek Süryani (ülkeye ismini veren en kadim topluluk) bir tek Kürt, bir tek Ezidi var mı? Şimdi Esad’ın iktidarına Alevi devleti diyenler utanmıyorlar mı? Şimdiki iktidar Sünnilerin iktidarıysa Suriye milletinin iktidarı nerede?
SURİYE’NİN BİLEŞENLERİ
Türkiye gerçekten de Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Suriye milleti ve devletinin birliğini sağlamak istiyorsa özellikle Alevilere, Mesihilere, Süryanilere, Ermenilere, Alevi-Sünni Türkmenlerin yanında olmalıdır. Söylem ve eylemlerimizle olamıyorsak Suriye’de ABD, İsrail ve Körfez Arap ülkelerinden farklı bir şey istemiyoruz demektir. Birçok çevre kendi hükümetinde bir Alevi bakan, vali, büyükelçi sahibi olmayan bir iktidardan bunu bekliyor olmamızı eleştiriyor. Hükümet bizi eleştirenleri haksız çıkarır mı? Özetle; Aleviler onay verseydi 1921’de Suriye’yi yöneten Fransa’nın ilan ettiği Alevi Devleti kurulur Suriye milletinin parçası olmazlardı. Halbuki Aleviler Suriye’nin diğer tüm bileşenleri gibi Suriye Arap Cumhuriyeti ve Suriye milleti için savaştı, can verdi.
Fransa’yla işbirliği yapan, ferdi maslahatını milletin çıkarları üstünde tutarak düşmanın safında yer alan onlarca Alevi vardı. Bunlara benzer binlerce Sünni işbirlikçi ve hain vardı. Onlarca Süryani, Dürzi, Hristiyan ajanları ve memurları vardı. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken kaç Türk, kaç Sünni düşman safında yer aldı. Bugün ülkemizde iktidarda dahil milletin ne kadarı hain ne kadarı işbirlikçi, ne kadarı kendi ferdi menfaati için milletini şurasına burasına koymaya hevesli Sorosçu çocuğu var? Bunlar üzerinden büyük Türk milletini, Arap milletini, Alevi, Sünni, Mesihi, Dürzi Camiayı hedefe koymak, baştakinin kökeninden mütevellit onun içinden çıkıp geldiği ama onları sadece suiistimal ettiği, kullandığı camiasını hedefe koymak akıl işi midir? Yoksa habis iblisi bir programa hizmet etmek midir?
Not: Önümüzdeki yazıda Suriye Türkmenleri ve Çerkeslerini değerlendireceğiz.