Eşbaşkanlık zor durumda-(TAMAMI)
İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesine yöneltilen son saldırı dalgasının ardında yatanlar, İşçi Partisi’nin açıklamalarında, Ulusal Kanal’da yapılan tartışmalarda ve Aydınlık gazetesinde çıkan yazılarda enine boyuna ele alındı. Bu saldırının, Türkiye’nin başına örülmeye çalışılan çoraplarla olan ilişkisi ayrıntılı biçimde kuruldu. Ancak bu son saldırının, daha öncekilere hiç benzemeyen ve Türk Silâhlı Kuvvetleri, İşçi Partisi ve yurtsever güçlere yönelik saldırı dalgalarının bugün ulaştığı aşamanın niteliğini açığa vurduğu için altı çizilmeye değer başka bir özelliği daha var.
Yeni bir durum
Eskiden yeni bir Ergenekon-Balyoz dalgası geldiği zaman, göz altı süresi bitmeden, hatta daha aramalar sürerken, çıkan “kroki ve CD’ler”, “cami bombalama ya da kendi uçağını düşürme planları”, “örgüt şemaları”, “telefon görüşmeleri” çarşaf çarşaf yayınlanır; televizyonlarda bunlara dayalı saatlerce süren tek taraflı yorumlar yapılır; Batı basınının ve organlarının destekleyici beyanları, ne kadar doğru yolda olunduğunun tartışılamaz kanıtları olarak ileri sürülürdü. Bu sefer, bunların hiçbiri olmadı. Tam tersine, yandaş medya, bu olayın duyulmaması için elinden geleni yaptı. Can Dündar, bazı meslektaşlarının bu ikiyüzlülüğüne dayanamayarak, “Bu da basın özgürlüğüne saldırı değilse, basın özgürlüğüne saldırı ne ola ki?” diye özetlenebilecek bir yazı yazdı. Aramaların gerekçesi olarak ileri sürülen konuşma kayıtlarını, Ulusal Kanal’ın kendisi tekrar tekrar yayınladı.
Elbet bir bildiğimiz var
Aziz Nesin’in “Elbet Bir Bildiğimiz Var” öyküsünün kahramanı, bu sözleri o kadar ikna edici biçimde söyler ki, cezaevinde gardiyanlara, “Hele aç sen şu kapıyı, elbet bir bildiğimiz var” diye diye bütün kapıları açtırıp, elini kolunu sallaya sallaya cezaevinden çıkar gider. Beşiktaş’ın özel görevli savcı ve mahkemeleri, bugüne kadar gizlilik perdesi altında, özel görevli medyaya “Canım elbet bir bildikleri vardır” diye yansıyan bir tutumu sürdürebildiler. Ama bu son saldırıdaki durum, özel görevlilerin “elbet bildiklerinin” de artık tüketilmiş olduğunu gösteriyor.
Bugün perde ve örtülerin giderek işe yaramaz hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. Çünkü “minareyi çalanın” “kılıfını hazırlayacak” zamanı kalmadı. Suriye’ye saldırı tezgâhlayacaksın; Ergenekon-Balyoz tertiplerinin sürmesini sağlayacaksın; bölünme ve Atatürk’ü tasfiye anayasasını geçireceksin; Deniz Feneri’nin üstünü örteceksin; Fenerbahçe ile uğraşacaksın; ekonomik krizle boğuşacaksın; çalışanların kazanılmış haklarını gasp edeceksin; bütün bunları yaparken, kendi partinin mensupları da dahil bütün milleti zapturapt altında tutacaksın. Üstelik bütün bunları eşbaşkanlığını yapmakta olduğun projenin sahipleri kendi dertlerine düşmüş ve neredeyse parmaklarını kıpırdatacak halleri kalmamışken yapacaksın.
Bizim de elbet bir bildiğimiz var!