Eşcinsellik ve Yabancılaşma 1: Emperyalist saldırganlığın imal ettiği hurafeler
LGBT dayatması, 18 Eylül günü İstanbul’da yapılan Büyük Aile Buluşması'nda bir kez daha gündeme geldi. Eylem, emperyalist saldırganlığa etkili bir yanıt oldu. LGBT savunucuları ise panikledi. Tekrar Türkiye'nin gündemine gelen tartışmaya katkı amacıyla Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in “Eşcinsellik ve Yabancılaşma” kitabından bir özeti okurumuza sunmayı görev biliyoruz…
Kadıköy ve Şişli Belediyelerinin 23 Nisan 2020'de, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda LGBTİ çocuklara özgürlük isteyen pankartlarla yürümeleri, LGBT tartışmalarını alevlendirdi. 2019 yılındaki "LGBT Onur Haftası"nı yine 33 CHP'li belediye, HDP örgütleriyle birlikte desteklemişti. Türkiye'de eşcinselliği sözüm ona "doğallaştıran" ve "normalleştiren" televizyon dizileri ve yayınlar, medyada sık sık görünür oldu. Eşcinsellik propagandası bir tür kültürel dayatmaya dönüştürüldü ve çocukları da hedef almaya başladı. Öte yandan 2000 yılında yayımlanan elinizdeki kitabın(1) ilk basımı o yıllarda tükenmişti ve yeni basım için yoğun talep vardı. Geliştirmek için zaman ararken, görev kendisini dayattı.
Kitaplarımı ve yazılarımı bir süre sonra okuyunca genellikle eksik ya da yetersiz bulurum. Bu kez farklı oldu. 20 yıl sonra yeniden okuyunca, yoğun bir çalışmanın ürünü olduğunu gördüm. Ortaya konan tezler ve bilimsel kanıtlar geçerliğini koruyordu.
Bilimselliği vurgulama gereğine özellikle dikkat çekiyoruz. Çünkü eşcinselliğe ilişkin safsataların çoğu, bilimsellik adına ileri sürülmektedir. Bir de özgürlük adına seslendirilen ters özgürlükler var. Safsatanın yayılmasında sözüm ona bilimsel bir terör yaratılıyor. Eşcinselliği sahte bilimsel teori ve usavurmalarla doğallaştırmaya çalışanlar, uzmanlık adına konuşma iddiasındalar. İleri sürdükleri bütün tezler, ABD ve Avrupa'nın emperyalist kültürel saldırganlığının imal ettiği hurafelerdir.
ABD'nin 1980'den sonra millî devletleri tasfiye amacıyla önüne koyduğu ve "küreselleşme" diye sunduğu emperyalist programda cinsel kimlik önemli bir başlığı oluşturuyor. Millî ve sınıfsal kimliğin bastırılması için, etnik, mezhepsel, yöresel ve cinsel kimlikler dayatılıyor. Cinsel kimlik ise doğal olan kadın ve erkek kimliği değil, eşcinsellik, çift cinsiyetlilik, travestilik vb. oluyor. Toplumun bu konulardaki bilgisizliğinden yararlandıkları hemen göze çarpmaktadır. İnsanlar ve özellikle entelektüel çevreler, ABD merkezli sahte bilimin ve sahte uzmanlığın terörü altındadırlar. Biyoloji, psikoloji ve psikiyatri adına ortaya atılan hurafeler, sistemin propaganda merkezleri tarafından toplumun üzerine boca ediliyor. Özellikle kentli toplum, söz yerindeyse eşcinsellik propagandasının bombardımanı altındadır. İnsanlara bu konularda cahil olduğuna dair bir eziklik duygusu aşılanmaktadır. Toplum, bir tür psikolojik harekâtla karşı karşıyadır.
Elinizdeki kitap, tarihin, toplum biliminin, siyaset biliminin, özellikle de ideolojinin verilerine dayanıyor. Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir, parolamız budur. Safsataya, hurafeye ve siyaset alanında "ters özgürlükler" dayatmasına meydan okuyoruz.
İnsancılız, başka deyişle hümanistiz. İnsanı ve insancıllığı savunuyoruz. Emperyalizmin, insana, insan sevgisine, aşka, toplum sevgisine, arkadaşlığa, dostluğa, millet ve vatan sevgisine karşı açtığı savaşın karşısına dikiliyoruz. İnsanlığı büyük acılara, yalnızlığa, yabancılaşmaya, çürümeye, uyuşturucuya, intihara iten emperyalist program ve siyasetle mücadele ediyoruz, yoksa bu siyasetin kurbanlarıyla değil.
TEZLERİN SINIRI: TOPLUMSAL VE İDEOLOJİK KÖKENLİ EŞCİNSELLİK
Biyolojik ve genetik nedenlerle eşcinselliğe eğilimli doğanların olduğu biliniyor, ancak bunların, eşcinseller içinde çok küçük bir oranda olduğu saptanıyor. Örneğin toplumsal ve kültürel nedenlerle sınıf olarak eşcinsel ilişkilere giren eski Yunan, Roma, İran, Emevi, Abbasi aristokrasisinin eşcinsel ilişkide bulunması, biyolojik ve genetik nedenlerden gelmiyor. Sokrates, Platon, Aristo, Harun Reşit, Cafer Bermekî, Nedim ve Şeyh Galip'lerin oğlancılığını, doğal yapıyla veya genetikle açıklayan bir bilimsel iddia bulunmuyor. Tam tersine eşcinsellerin büyük çoğunluğunun doğal cinsiyetleri var. Bu insanlar erkek veya kadın doğasının bütün özelliklerine sahipler. Buradan da anlaşılıyor ki, eşcinsel olmaları doğalarıyla ilgili değil, ancak toplumdan aldıkları ideoloji ve kültürle ilgilidir. Eşcinsellik, doğa açısından normal olmayan bir durumdur. Çünkü insan doğasında 46 kromozomun ikisi cinsiyeti belirleyen (X-Y) kromozomlarıdır. Kadınlarda cinsiyet kromozomu olarak yalnız iki adet X kromozomu bulunur, erkeklerde ise XY bulunur. Eşcinsellerde erkek ve kadın cinsiyeti dışında bir kromozom bulunmuyor. Bu nedenle eşcinsellerin doğal cinsiyeti, kadındır veya erkektir. Demek ki, eşcinsellik doğa dışı bir etkenden geliyor. O da ideolojidir. O nedenle eşcinsellik doğal cinsiyetten sapmadır. İdeolojik bir sapma!
Köleci ve feodal sistemin çürüme dönemlerinin hâkim ideolojisi, eşcinsel ilişkiyi yüceltiyor ve hatta kutsuyordu. Yine emperyalist-kapitalist sistemin çürüme döneminde yaygınlaşan ve adeta bir entelektüel ve sanatçı belirtisi olarak takdim edilen eşcinsellik de esas olarak biyolojik ve genetik kökenli değildir. Bu gerçekler ışığında, tarih boyunca, biyoloji ve genetikle açıklanmayan bir eşcinsellik gerçeğinin bulunduğu apaçık meydandadır.
Altını çizerek belirtelim: Bu incelemede, biyolojinin, genbiliminin, tıbbın ve psikiyatrinin sınırlarına dokunulacak değildir. Bu kitapta öne sürülen tezler, biyolojik özellikleri nedeniyle eşcinsel eğilimli olduğu söylenen küçük azınlığı kapsamıyor. Tartışmaya sunacağımız görüşler, eşcinselliğin asıl yaygın olan kaynağıyla, toplumsal ve ideolojik kökeniyle sınırlıdır.
Aslında ideoloji de toplumsaldır, daha doğrusu sınıfsaldır. O nedenle yalnızca toplumsal-sınıfsal zeminden söz edilmesiyle yetinilebilirdi. Ancak eşcinsellikte ideolojik-kültürel boyutun önemine dikkat çekmek için "toplumsal ve ideolojik nedenler" diye vurguluyoruz.
Bütün bu nedenlerle elinizdeki kitap, denebilir ki, bir kültürel ve ideolojik mücadele kitabıdır. Ve elbette her ideolojik mücadele, siyasal boyutludur.
EŞİTSİZLİKLERİN VE YABANCILAŞMANIN ÜRÜNÜ
Konuya girerken, eşcinselliğin toplumsal ve ideolojik kaynağıyla ilgili başlıca tezlerimizi sıralayalım:
1. Toplumsal ve kültürel kökenli eşcinsellik, uzlaşmaz sınıfsal çelişmelerin aşırıya varmasının, dolayısıyla meta ekonomisinin olağanüstü derinleşmesinin ürünüdür. Başka deyişle, özel çıkar ve bireysel mülkiyet sistemi ile insan ve doğa arasındaki çelişmenin çok keskinleştiği toplumlarda, hâkim sınıflar içinde ortaya çıkar ve oradan yayılır.
2. Eşcinsellik, toplumun sınıflara bölünmesiyle bağlantılı olarak, cinsler arası eşitsizliğin ürünüdür. Erkek ile kadın arasına kalın duvarlar örülmesi ve kadının kafese kapatılması, eşcinsellik kültürünün ortamını yaratır. Bu nedenle eşcinsellik, kadının aşağılandığı toplumlarda ortaya çıkar.
3. Meta ekonomisinin artık insanı ve doğayı yıkıma uğrattığı çürüyen emperyalist-kapitalist sistem, bir yandan milyonlarca insana şiddet kullanarak eşcinselliği dayatırken, bir yandan da ideolojik araçlarıyla, bu durumu topluma "özgür cinsel tercih" olarak kabul ettirmektedir.
4. Eşcinsellik, meta ekonomisinin, başka deyişle özel çıkar sisteminin aşırıya vararak bunalıma girdiği kaos ve çöküş dönemlerinde patlama yapar.
5. Eşcinsellik, kadının aşağı itildiği toplumlarda ortaya çıktığı için, erkek-kadın eşitsizliğinin acı meyvesidir. Emperyalizmin çürüme döneminde feminizmin eşcinsellikle el ele vermesi, bu akımların en aşırı sınıfsal tahakküm sisteminde ve kadın karşıtlığında birleştiklerini gösterir.
6. Eşcinsellik, bir yabancılaşma olayı ve belirtisidir. "Doğal eşe yabancılaşma" kavramı, ilk kez bu çalışmada, bilimsel tartışma ve değerlendirmeye sunulmuştur.
7. Toplumsal ve kültürel eşcinsellik, insan özgürlüğünü boğan ilişkilerin ürünüdür. Çünkü yukarda belirtildiği gibi, sınıfsal ve cinsel eşitsizlikten beslenmektedir; yabancılaşmaya, toplumsal kaosa ve çürümeye yol açmaktadır. Eşcinselliğin zeminini oluşturan sınıfsal baskılar ve cinsel eşitsizlikler özgür tercihler değildir. Öte yandan eşcinselliğin beslediği yabancılaşma ve yozlaşma da özgür tercih değil, fakat toplumsal dayatmadır ve mutsuzluk kaynağıdır.
8. Sınıfsal ve cinsel tahakkümün son bulduğu, yabancılaşmanın kaynaklarının kurutulduğu sınıfsız toplumda, insan ile insan, kadın ile erkek, insan ile doğa arasındaki denge ve uyum oluşacak, cinsel aşk prangalarından kurtulacak ve eşcinselliği besleyen sınıfsal ve ideolojik etken ortadan kalkacaktır.
SINIFLI TOPLUMDA YAYGINLAŞIYOR
Peki, eşcinsel ilişkiler, hangi toplumlarda ve hangi sınıfların kültüründe yaygınlaşmakta ve kurumlaşmaktadır?
- Eski Çin, Sümer ve Hititlerin göreli gelişmiş meta ekonomileri temelinde yükselen feodal hâkim sınıf içinde,
- Eski Yunan toplumunda köle sahibi soylular sınıfı içinde,
- Yine köleci Roma toplumunda soylu sınıfı içinde ve zengin konaklarında,
- Bizans, İran, Emevi, Abbasi, Osmanlı sarayında,
- Japonya'da Samuray denen savaş ağaları zümresinde vb.
Özetlersek:
- Eşcinsellik, para ekonomisinin gelişmesi sonucu insanın da alınır satılır mal haline geldiği köleci toplumlarda ve feodal toplumlarda görülüyor.
Sınıflı toplumda eşcinsel ilişkiler, köle sahibi veya feodal soylular sınıfı içinde yaygınlaşmaktadır. Genç köleler ise onların malı olduğu için bu ilişkilere mecbur bırakılmaktadır.
Eşcinsellik, erkek ve kadın arasındaki eşitsizliğin aşırı boyutlara varması, kadın ile erkek arasına duvarlar çekilmesi, kadının kafese kapatılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Kadının entelektüel ve ruhsal gelişmesinin sınırlanması durumunda, erkek ile kadın arasında muhabbet denebilecek gelişmiş aşk ilişkisi zincire vurulmaktadır. Bu koşullarda kadın çocuk doğurma aracı olarak kullanılmakta, aşk ilişkisi ise erkekler arasında olmaktadır.
DEVAM EDECEK
DİPNOT:
(1) Doğu Perinçek, Eşcinsellik ve Yabancılaşma, Geliştirilmiş 2. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,2020.
KİTABI SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYIN