28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Eski bir arkadaşın pişmanlıkları (2)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Eski (çift anlamlıdır) şöyle diyor: "2000'li yılların başında Erdoğan'ı destekledim... 2002 seçimlerine giderken AK Parti Genel Merkezi'ni ziyaret etmiştim. Orada gördüğüm manzara, konuştuğum Tayyip Erdoğan'a inandım. 'Milli Görüş gömleğini çıkardım' dediği zaman samimi buldum. Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlarken söylediği sözlere güvendim. Çünkü önyargılı değildim..."

Ama eşekten düşen karpuza döndüğü için "Artık inanmıyorum" diyor.

Artık çok geç, geçti Bor'un pazarı... Geçmişi bileceksin, şimdi'yi anlayacaksın, geleceği tahayyül edeceksin. Bunları beceremiyorsan neden yazı yazıyorsun?

***

Önyargılı bir dinozor alarak, 12 Ağustos 2001 tarihli Hürriyet Pazar'da "Değişmeden Değişmek" başlıklı önyargılı ve jakoben mi jakoben bir yazı yayınlamışım. Aynı yazı Pazar Yazıları (Gendaş Yayınları) adlı kitabımda yayınlanmış. Bizim "eski" arkadaş bu yazıyı elbette okudu. Acaba ne düşündüydü o günler? Şimdi ne düşündüğünün hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Haydi benim şu yazıyı birlikte okuyalım:

***

[R.T. Erdoğan'ın 1994 yılında söylediği "Elhamdülillah şeriatçıyız" cümlesini anımsayanlar haklı olarak soruyorlar: "Erdoğan ve arkadaşları acaba şeriata dayalı bir düzen kurmak istiyorlar mı?"

Her soru içinde "evet" ve "hayır"ı barındırdığı için, ben kuşkulu değilim: Erdoğan & Arkadaşları'nın "Şeriat" düzenine karşı olmadıklarını, olamayacaklarını düşünüyorum.

Bunu Yenicilerin ağzından çıkan iki cümle ile kanıtlayacağım:

Konya Milletvekili Hüseyin Arı, Tes-İş Sendikası'nın teras katındaki toplantı sırasında, Erdoğan, Gül & Arkadaşları'na Anıtkabir ve Kocatepe Camii'ni işaret ederek şöyle diyor:

"Bakın, önde Anıtkabir, arkasında da Kocatepe görünüyor. Her ikisi de bizim değerlerimiz. Her ikisine de birlikte sahip çıkmalıyız." (Hürriyet, 13 Temmuz 2001) Erdoğan ve Gül de, "Çok doğru bizim asıl yapmak istediğimiz de bu" diyorlar.

Daha önce neden yapmamışlar? Kuşkusuz ikisi de bizim değerlerimiz. Ancak, "Anıtkabir" bir metafor olarak Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni işaret ediyor. Peki Kocatepe Camii neyi simgeliyor? Bu soruyu, "Nüfusunun %99'u Müslüman olan Türkiye'yi simgeliyor" yanıtıyla geçiştirebilirler. Ama değil.

***

Kapatılan öteki partilerle "Referans" aynı: "Kocatepe" şeriat düzenini simgeliyor.

Yenilikçilerin düzenledikleri bir toplantıda, R.T. Erdoğan'dan önce kürsüye gelen Meral Akşener konuşuyor:

"Buradaki kalabalığı görünce Türkiye'nin geleceğine olan umudum daha da güçlendi. Yeter ki Türkiye'yi çalmayanlar, çaldırmayanlar yönetsin. Yeter ki, Türkiye'yi evladına abdestsiz süt vermemeyi ilke edinenler yönetsin." (Hürriyet, 23 Temmuz 2001)

Bu cümlede Akşener, dinsel inanç ayrımcılığı yapıyor. Türkiye'yi yönetme hakkını İslâm'ı gündelik yaşam biçimi haline getirmiş olanlara veriyor.

"Türkiye'yi evladına abdestsiz süt vermemeyi ilke edinenler yönetsin!"in anlamı ne?

Sadece, onlar mı çalmaz ve çaldırmazlar? Meral Akşener, "abdest" ile "çalma" ve "çaldırmama" eylemleri arasında doğrudan ilişki kuruyor. Dolayısıyla, dinsel inançları politik referans haline getiriyor.

Peki, yenilikçi Hüseyin Arı ile en yeni yenilikçi Meral Akşener'in parti kapattırma uzmanı Erbakan'dan farkları ne? Ebedî Emanetçi Recai Kutan da Saadet Partisi'ni tanımlarken "Partimiz maneviyatçıdır. Adil düzen istiyoruz," diyor.

Hiç olmazsa Saadetçiler daha harbî konuşuyorlar.

Bir zamanlar Taksim Alanı'na cami yaptırmaya kalkışan R.T. Erdoğan, "Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır," diyor.

"Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır," cümlesiyle geçmişine sahip çıkıp geleceğin zihniyet eksenini işaret eden siyaset adamının, demokrasiyi amaca giden bir tramvaya benzetmekte ısrarlı olduğunu düşünmememiz için bir neden yok.

R.T. Erdoğan & Arkadaşları değişmediler, politik referanslar şıpın işi değişmezler. Tek başına

"Biz değiştik!" cümlesi bir özeleştiri değildir. Geçmişi değerlendirerek özeleştiri yapmadan, geçmişindeki hataları toplum karşısında itiraf etmeden, Laik Cumhuriyet'e karşı açtıkları savaştan vazgeçtiklerini açıklamadan, "Biz değiştik!" demekle yetinenlere sadece saflar ve yeminli yandaşlar inanırlar.

"Saflar" bu safsataya inanmakla kalmıyorlar, bir de söz konusu değişiklik iddialarına inanmayıp eleştirenleri topa tutuyorlar: "Herkes gibi Tayyip de Yenilikçiler de değişebilir!" diyorlar.

Gerçek bir değişim örneğini anımsayalım: İslâm'ı kabul ederek Müslümanların medar-ı iftihar'ı haline gelen Fransız filozof Roger Garaudy üyesi olduğu Fransız Komünist Partisi ile Marksizmi kıyasıya eleştirmiş ve tövbe etmişti. Roger Garaudy'nin yaptığının benzerini R.T. Erdoğan & Arkadaşları'ndan beklemek en doğal hakkımız. Roger Garaudy Fransa'yı yönetmeye talip olmayan sade bir filozoftu. Oysa R.T. Erdoğan & Arkadaşları Türkiye'yi yönetmek istiyorlar.

Bu nedenle, özeleştiri yapmaları, yanlışlarını itiraf etmeleri yetmez, geleceğe yönelik laik bir "toplumsal sözleşme" yapmaları da siyasal etik açısından zorunlu!

***

Ben pek ihtimal vermiyorum, ama Türkiye burası, bakarsınız R.T. Erdoğan başbakan olur. O zaman eşinin "tesettür"ü Cumhuriyet'le çelişik bir durum yaratmayacak mı? Anayasa Mahkemesi, bir tesettür öğesi olan Türban'ı yasaklamış durumda. Eşi tesettürlü bir Başbakan, kamusal alanda ve özellikle Üniversite'de yasaklanmış Türban'a karşı (için) nasıl bir davranış içinde olacak? Bunu şimdiden bilmek zorundayız. R.T. Erdoğan, "O günler gelsin hele, düşünürüz!" diyemez. Çünkü vereceği yanıt kendisine oy vermeyi düşünenler ve düşünmeyenler için bir ölçü olacak.

R.T. Erdoğan & Yenilikçiler'in bu soruyu açıkça yanıtlayabileceklerini sanmıyorum. Peki onların gönüllü avukatlığını yapan "liberal" kalem sahipleri bu sorunun cevabını verebilirler mi?]

***

Onlar ve benim eski arkadaş her zaman haklıdırlar, ana rahmine "haklı olarak" düşmüşlerdir ve hep şoför mahallinde otururlar. Acıyan bize acısın!... Yani kimse acımasın!... (Yarın üçüncü yazı)