‘Eski Cumhuriyet’ değil, sürekli Cumhuriyet -(TAMAMI)
T.C’nin Başbakanı Erdoğan, iktidarının koyduğu yasaklar yüzünden CHP Genel Başkanı ve 50’ye yakın milletvekilinin Birinci Meclis bahçesine sığınmak zorunda kalmalarını garipsiyor ve şöyle diyordu: “Cebren ve hileyle -Erdoğan Atatürk’ün gençliğe hitabesinden esinlenmiş olmalı- eski cumhuriyeti kutlamak için Birinci Meclis bahçesine girmelerini anlamak mümkün değildir.”
Siyaset adamları bazen konuşurken sürçü lisan kabul edilebilecek hataları yapabilirler ama hâlâ 1923 Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın ağzından “eski cumhuriyet” sözünü duymak iki düşünceyi çağrıştırıyor.
- Başbakan’ın sürçü lisan yapmadığını varsayarsak kafasında yeni bir Cumhuriyet -nasıl anılacak bir Cumhuriyet ise- kurmak düşüncesinin egemen olduğu.
- Cumhuriyet yıkıcılarına ortam hazırlayarak yeni kuracağı rejimin adının da -örneğin Ilımlı İslam’ın yeni cumhuriyeti- olacağı düşüncesi...
Oysa T.C’nin Başbakanı’nın bütün varlığını ve hatta bugünkü konumunu sağlayanın o “Eski Cumhuriyet” diyerek tanımladığı ve değiştirmek istediği Cumhuriyet olduğunu algılamak da olası. Hele 29 Ekim 2012 Pazartesi günü, Türkiye’nin her tarafındaki alanları dolduran insan yığınlarını izledikten sonra Başbakana yansıttığı endişeleri konuşmalarından seziyorsanız. İşin doğrusu şu olmalı: Sayın AKP liderinin zihniyeti Atatürk Cumhuriyeti’ni yok saymaktan geçen sakıncalı yolun 11 yıldır kendi iktidarının döşediği taşlarla kurulabileceğine inanıyor olmalı! Biraz daha sorunu açalım: Bu devletin ta kendisi olan Cumhuriyet rejimini ve özgür demokrasiyi içine sindiremeyenler 1923 Cumhuriyeti’ni bütün kazanımlarıyla yok ederek, yerine patenti CİA ajanı Graham Fuller’in elinde bulunan Ilımlı İslam Cumhuriyetini kurmak istiyorlar, diye de görmek de mümkün!
Oysa 29 Ekim 2012’de Türkiye; Cumhuriyet Bayramı’nın 89. yılını yasaklar altında ve adeta Cumhuriyet’in sürekliliğini kanıtlarcasına büyük bir coşkuyla kutladı. Biber gazı ve üzerlerine sıkılan basınçlı suyla Genelkurmayın sayamadığı yüz binler, belki de milyonlar Anıtkabir’e boşuna mı yürümüşlerdir?
Bu ayağa kalkışın, şahlanışın hiç mi ibret alınacak yanı yoktur?
O yürüyüş belki de sonun başlangıcıdır.
Yürüyecekler; 10 Kasım’da Anıtkabir’de, her ulusal bayramda, Türkiye’nin her yanında bu kutsal demokratik direniş katlanarak sürecek.
Yakın sayılacak tarihe bakalım:
Mustafa Kemal, tarihi ilk Meclis binasında Ulu önder hem Cumhuriyet rejimini savunuyor, hem teşekkür ediyor ve Türk Ulusu hakkında öne sürülen yanlış kanaatlerin artık iflas ettiğini belirtirken şunları diyordu:
“Yüzyıllardan beri doğuda mağdur ve mazlum olan ulusumuz, gerçekte gurur duyacağı niteliklerden yoksun sayılıyordu. Son yıllarda ulusumuzun eylemli olarak gösterdiği yetenek, anlayış kendisi hakkında kötü kanaatte bulunanların ne kadar bilgisiz, incelemeden uzak, görünüşe önem veren insanlar olduğunu pek güzel kanıtladı. Ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve değeri hükümetinin yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay göstermeyi başaracaktır... Bu yüce kurumu meydana getiren Türk Ulusu’nun son dört sene içinde elde ettiği zafer bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendisini gösterecektir... Türkiye Cumhuriyeti dünyada işgal ettiği yere laik olduğunu eserleriyle kanıtlayacaktır. T.C. mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır!” 2012 yılının 29 Ekimi bu savın kanıtı değil midir. (ASD.1 S:325-Prof. Şerafettin Turan. Mustafa Kemal Atatürk S:391)
1923’ten bugüne
Atatürk’ün deyimiyle 10 yılda 15 milyon genci yaratarak Cumhuriyet 15 yıl içinde devrimlerini gerçekleştirmiştir. Daha çok devrim sırada bekliyor. İşte yenileşme-değişim ancak şimdi başlıyor. Cumhuriyet’in kendini yenilemek ya da numaralamak ihtiyacında olanlar bile, hiç bu kadar taraftar bulmadı. Bu kadar kararlı olamadılar. Bakın şimdi özde de sözde de açığa çıkan bu geriye dönüşü, Cumhuriyeti numaralayanlar bile bu kadar istekle özden söze indiremediler.
Şimdi siz Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.” sözüne karşı çıkıyor, okul kitaplarından onunla özdeşleşmiş kavramları çıkarıyorsunuz. Onun ordusunu, kendi ordunuz durumuna getirmek için ordunun en değerli generallerini saf dışı ederek, moralleri kırıyor heyecanın yerini gene onun güçlerini kullanarak, eğitim sistemini de 4+4+4 kararlarıyla karanlığa sokarak, acımasız bir suskunluğun içine çekiyorsunuz. En önemlisi demokrasiyi de zedeliyor, içini daha çok, daha çok boşaltmaya çalışıyorsunuz.
72 milyon ayaktayken
Yaptığınız korkunç hatanın bedelinin bir gün en ağır biçimde ödeneceğinin farkında mısınız?
Cumhuriyet hiç eskimedi, Cumhuriyet kuşakları artık 1930’lu yıllardaki gibi sadece 15 milyon değil. Tüm Türkiye sathında ellerinde bayraklarıyla 72 milyon koca bir ulus olarak dimdik ayakta. Onu eskitmek, onu yok etmek, hem de onun Meclisi’nde, onun koltuklarında oturmaktayken kimin haddine?