Eski Mısır’da Beslenme
Eskiden Mısır Vadi, Fayum (Nil taşkınıyla yeşeren kıyı şeridi), Delta ve Çöller olmak üzere araştırmacılar tarafından 4 coğrafi bölgeye ve tarihsel olarak Eski (2700-2215), Orta (MÖ. 2040-1715) ve Yeni (MÖ. 1570-1070) İmparatorluk dönemlerine ayrılır (Karl W. Butzer ve L. G. Freeman; Early Hydrolic Civilization in Egypt, 1976). Konyadaki Çatalhöyük (MÖ 9400-7200) tarım yerleşiminden beri alışverişte olan bu iki coğrafya, Kadeş Savaşında (MÖ 1274) karşı karşıya gelirler (https://corum.ktb.gov.tr). Yer Hitit sınırında Asi Nehri kıyısındadır (Humus/ Suriye). II. Ramses ile Muvattalli arasında büyük bir meydan savaşı yapılır. Sonunda yapılan Kadeş Barış Antlaşması ile sonuçlanır. Bu anlaşma gereğince II. Ramses savaştan önce aldığı yerleri boşaltır ve Kadeş Şehri Hititlerde kalır. Hititler kısmen kuru tarım, hayvancılık, mimarlık, sanat ve ticaretle; Mısırlılar ise Nil boyunca tarım, hayvancılık, mimari, sanat ve ticaretle uğraşır. Her ikisi de güçlü olan bu devletlerin kendilerine has mutfakları vardır.
FİRAVUN MUTFAĞI
Araştırmalara göre “Mısır yiyecek sıkıntısı çekmezdi. Dış ülkelerden gıda maddelerinin ithali Firavun’un hakkıydı ama bundan halk da faydalanırdı. Bir belgeye göre Firavun için hazırlanacak bir yemek için öncesinde 10 tepsi, 500 sele, 100 çelenk siparişi verilir. Sonra 30.000 ekmek pişirilir ve 300 sepet kuru et, sakatat, bira, süt ve kaymak, 50 kaz, sebze, meyve ve ateş yakmak için odunla kömür getirilir. Ardından bal, salatalık, keçi boynuzu ve pırasa sağlık verilir. Yağ, sığır eti, av kuşları, her çeşit balık, güvercin, şarap masada bulunur. Halkın temel gıdası ise ekmek ve biradır. Ekmek has buğdaydan bira arpadan yapılır. Çörekler süt, hurma ve balla zenginleşirilir. Bira çeşitlerinin yanı sıra hurmadan elde edilen Seremet gibi değişik mayalı içkiler de vardır. Şarap ise her ne kadar hazırlanması ve içimi ressamların en sevdiği konular arasında ise de daha çok bayramlarda tüketilir. Daha ziyade tanrı sunakları ve cenaze sofralarında görülen sığırın, kümes ve av hayvanlarının yanı sıra daha ucuz olan koyun, keçi ve domuz eti de yenir. Yine de günlük sofrada etten çok, Nil, Kızıldeniz ve Akdeniz sularında bol bulunan balık görülür. Et ve balık taze veya kurutularak yenmektedir. Her bölgede, yerel inanışlara göre yenen ve yasaklanan hayvanlar vardır. Resim, mezar ve ev kalıntılarından anlaşıldığına gör Mısır’da bol miktarda baharat ve sebze yetişir. Hem bitkisel hem hayvansal yağ aynı oranda tüketilir. Bazı mezar resimlerinde bir kuşun kızartıldığı, dana etinin pişirildiği görülür ama içi doldurulmuş hayvanlara, rende, kuşbaşı ya da dilim halinde et ve sebzeye rastlanmamıştır. Bulgular arasında ne bir yemek ne de bir pasta tarifi vardır. Bir sofrayı öven ya da bir ziyafeti anlatan metinler, olayın törensel yanı ve yiyeceklerin sunuluş biçimi ile ilgilenmemişler ancak aşçıbaşının ya da ev sahibesinin yeteneklerine hiç değinmemişlerdir.
SUNUM
Tüm mal ve hizmetlerin sunuluş biçimleri özenle saptanırdı. Altın ve gümüş tabak ve tepsiler, özenle seçilmiş en güzel köleler tarafından taşınırdı. Ziyafetler aileler arasında olsa bile önemli olaylardır. Hepsinde çiçekler, ıtırlı kozalaklar ve konserlerle renklendirilir. Resimlerde herkes yiyecek dolu masaların, çok sayıda hizmetkârın ve müzisyenin yakınında sandalyelere veya taburelere oturmuş olarak görülürler; bir masa etrafına toplanmaz veya yere bağdaş kurmazlar. Uşakların ve müzisyenlerin canlı ve candan olmalarına karşın, davetliler daha çok burunlarına tuttukları aknilüfer çiçeğini koklamakla ve perukalarının üzerinde kokular saçarak eriyen bir yağ kütlesini dengede tutmakla ilgilenirler. O kadar ki yemek yemeyi ya da yanındakilerle sohbet etmeyi dahi düşünmezler. Bu resimler cenaze kökenli törensel ziyafetlerdir. Sofrada ölünün eşi ve yakınları vardır. Davetlilerin hizmetkârların neşesine katıldıkları, müziğin sihrine katıldıkları dindışı ziyafetler resmedilmemiştir. (D. Valbelle, Eski Mısır’da Yaşam, İletişim Yayınları, 199 Her ne kadar yukarıdaki eserinde yazar, 2500 yıl önce Mısır’ı gezen tarihçimiz Heredot’tan Yunanlı diye bahsetse de bu ad daha yakın bir tarihe aittir (1821) ve o zaman Yunanistan diye siyasal bir birlik yoktur. (Sayın Gonca Kayabekman “yiyeceklerin bir toplumun kültürünü yansıttığını” söyleyerek bu konuya ilham verdiği için kendisine çok teşekkür ediyorum.)