23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Eşkıya romantizmi-1

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Yaşar Kemal’in ilk basımı 1972’de yapılan, “roman” değil “yaşam öyküsü” olarak tanımladığı 182 sayfalık “Çakırcalı Efe”yi okuduğumda büyük heyecan duymuş, “Tüm western serüvenleri bir yana, bu kitapta anlatılanlar bir yana” diye düşünmüştüm. Sonra, Sabahattin Ali’nin terekesinden çıkıp ölümünden çok sonra yayımlanan 40 sayfalık öyküsü “Çakıcı’nın İlk Kurşunu”nu okuyunca bu duygum ve düşüncem iyice pekişti.

Edebiyatımızın iki devi Yaşar Kemal ve Sabahattin Ali, “Çakırcalı” ya da “Çakıcı” olarak bilinen, Aydın-Ödemiş-Nazilli civarında Osmanlıya ve yöresel beylere kök söktürmüş, 39 yıllık yaşamıyla (1872-1911) efsaneleşmiş ünlü Mehmet Efe’yi sarsıcı bir üslupla ele alıp edebi derinlikle yaklaşmışlar, adeta ölümsüzlüğüne ölümsüzlük katmak istemişlerdi. Hakkında türküler-ağıtlar yakılmış, öncesinde de pek çok araştırmacı-yazar tarafından ele alınmış, İngiliz ve İtalyan basınına bile konu olmuş Çakırcalı Efe, özellikle Yaşar Kemal’in açtığı kimi parantezler ve soru işaretleriyle birlikte tipik bir “sosyal eşkıya” olarak çiziliyordu iki eserde de.

Öte yandan Çakırcalı Efe efsanesi, “Bünyesindeki eşkıyayla başa çıkamayan toplumlar, zamanla onlara hayranlık duymaya başlarlar” (Andre Maurois) sözünü de çağrıştırmaktadır kuşkusuz. Ya da “eşkıya romantizmi”ne karşı çıkarak “eşkıya miti”ni yıkmak için Yaşar Kemal’in “İnce Memed”inin anti-tezi niteliğindeki “Rahmet Yolları Kesti”yi yazan Kemal Tahir’in akla gelmesi kaçınılmazdır. Fakat, hem yakın geçmiş denilebilecek bir zaman diliminde yaşanması, gazete, fotoğraf makinesi gibi araçların varlığı, devlet kayıtları vb. nedenlerle, doğal sayılabilecek kimi abartmalara karşın Çakırcalı Mehmet Efe’nin yapıp ettiklerinin çok büyük oranda gerçeklik taşıdığı kanısındayım.

ZEYBEKSİZ KALMAYAN DAĞLAR

19. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu çökmekteyken, düze inmelerine rağmen hükümet içinde hükümetlik süren tüm eşkıyanın tuzağa düşürülerek öldürülmesiyle başlar serüven. Ahmed Efe de tuzağa düşürülenler arasındadır ve oğlu Mehmet babasının öcünü almak için dağa çıkar. Zorda kalmadıkça hükümet askerine kurşun sıkmayan, devlet malına el sürmeyen, ırza namusa dokunmayan, zenginden alıp yoksula veren, çetesiyle birlikte kısa sürede dokuz dağda nam salan Çakırcalı, peşine takılan Arnavut ve Çerkez çetecilerinin, Kamalı Zeybek gibi hunhar rakiplerinin, köylüye eziyet eden beylerin ise gözünün yaşına bakmaz. Yaşar Kemal, “Efelik Ege’de kökü ta ötelere, derinlere dayanan bir gelenekti. Osmanlıdan, Bizanstan çok daha eski. Belki de bu dağlar dağ olalı zeybeksiz kalmamıştı” diyor ve şu gerçeklere de dikkat çekiyor:

-“Çakırcalının bütün teşkilatı tamam. Yataklar yerli yerince. Oradan buradan para yağıyor. Bu ağaların, eşrafın dağlardaki menfaat çarpışmasıdır. Dağda kimin çetesi kuvvetli ise şehirde de o ağa, o eşraf kuvvetli.”

-“Çakırcalı zengin soyuyordu. Fabrika yakıyordu. Önüne geleni öldürüyordu. Artık hükümet ortadan silinmiş gibiydi. Dövüşü, kavgası olan, zulüm gören, yoksulluğa düşen, kız kaçıran, hükümete değil Çakırcalıya geliyordu. Çakırcalı bir mahkeme, Çakırcalı bir maliye, Çakırcalı doktor, Çakırcalı ilaçtı.”

ÇAKIRCALI HALK ÖNDERİ Mİ?

Sabahattin Ali, biraz daha farklı, daha siyasi ama çok tartışmalı bir tezle, deyim yerindeyse Emiliano Zapata ya da Pancho Villa hayaliyle yaklaşır Efe’ye: “İkinci Abdülhamit’in artık en ezalı zulümlere başladığı bir zamanda Ödemiş’te patlayan bu tüfeğin bu saltanatla eğlenecek bir ses olduğunu kim tahmin edebilirdi. Çakırcalı ilk kurşununun sesiyle beraber isyan sesini de yükseltmiş ve bir daha diri olarak ele geçmemeye ahd etmişti.”

Ali, Abdülhamit’in melanetinden, zulmünü şiddetlendirmesinden, mütegallibenin sömürüsünden, saraya uzanan rüşvet çarkından öyküsünün ilerleyen bölümlerinde de sıkça söz eder.

Oysa üç kez affedilip düze inen, Yörük Beyi Ekberoğlu’nun kızı Iraz’la evlenen, bir çocuğu olan, en yakın adamı Hacı Efe’ye eğer çarpışmada ölürse kimliğinin belli olmaması için kafasının ve ellerinin kesilmesini, derisinin yüzülmesini tembih eden Çakırcalı, padişaha başkaldırmış bir halk önderi falan değil, kendine göre vicdan ve kendine göre ahlak sahibi bir çete reisidir.