23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Eşkıya romantizmi-2

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Mao Zedung, 1927 yılının Mart ayında kaleme aldığı “Hunan’daki Köylü Hareketine İlişkin Bir Araştırma Üzerine Rapor” başlıklı makalesinde, Hunan ve civarındaki bölgelerde 32 gün boyunca “tecrübeli köylüler ve köylü hareketi içinde çalışan yoldaşlar”la birlikte katıldığı toplantıların, incelediği raporların, topladığı bilgilerin değerlendirmesini yapar. Makalenin, “O sıralarda köylülerin devrimci mücadelesine, gerek Parti içinden gerekse Parti dışından yöneltilen sızlanma ve eleştirilere bir cevap olarak yazıldığı” özellikle belirtilir (“Mao Zedung-Seçme Eserler”, 1. Cilt, Kaynak Yayınları, s: 31-78).

Çin Devrimi’nin zafere ulaşmasının 22 yıl öncesinde, “Şimdiye kadar habersiz olduğum birçok garip şey gördüm ve işittim” diyen Mao, “Eğer sağlam bir devrimci bakış açısına sahipseniz ve köylere gidip durumu kendi gözlerinizle görürseniz, hiç kuşku yok ki şimdiye kadar hiç duymadığınız ölçüde büyük bir heyecan duyacaksınız. Milyonlarca köle, yani köylüler, kendilerini iliklerine kadar sömürerek semirmiş olan düşmanlarını şimdi yere çalmaktadır. Köylülerin yaptığı, tamamen haklı bir şeydir, çok iyi bir şeydir!” diyerek devam eder.

Mao’nun, gördükleri ve işittiklerinden duyduğu heyecanı okurlara da fazlasıyla naklettiği, gerçekten edebi eser nitelikli bu makalenin, geçen hafta başladığımız “Eşkıya romantizmi” meselesini ilgilendiren boyutu ise “Eşkıyalığın Ortadan Kaldırılması” konusunda yazdıklarında belirir. Devrimci köylü mücadelesinin sonuçlarından biri, “Dört ay önce ‘köylü çetesi’ diye aşağılanan şey, şimdi en onurlu bir kurum olmuştur” diyerek vurgulanır. Diğer sonuç ise devrimcileşen köylülerin, o güne dek bazılarınca hep “ayaktakımı, tembel köylüler” diye aşağılanmış olanların, yalnızca sömürücü toprak ağalarını değil, eşkıyayı da alaşağı etmiş olmasıdır: “Köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde eşkıyalıktan en ufak bir iz kalmamıştır. Hatta birçok yerde sebze hırsızlığı bile ortadan kalkmıştır (…) Köylü hareketinin başlamasıyla eşkıyalık illeti de ortadan kalkmıştır.”

METİN ERKSAN VE “DOKUZ DAĞIN EFESİ”

Türkiye, böyle bir süreç yaşamadığı, yani “köylü çetesi” diye aşağılanların “onurlu bir kurum” haline gelişini görmediği ve dolayısıyla “eşkıyalık illeti” de ortadan kalkmadığı için “eşkıya romantizmi” de değişik biçimlerde sürerek türkülerde, öykülerde, romanlarda, filmlerde karşımıza çıktı.

Örneğin, geçen hafta Yaşar Kemal ve Sabahattin Ali’nin eserleri üzerinden söz ettiğim Çakıcı/Çakırcalı olayının sinemamızdaki yansımalarından biri olan, teorik-politik açıdan tipik bir Kemal Tahirci olan Metin Erksan’ın 1958’de kendi yazdığı senaryodan beyazperdeye uyarladığı “Dokuz Dağın Efesi/Çakıcı Geliyor” filmi, bu açıdan çok ilginçtir.

Ele aldığı tarihsel kişiliğe, ustası Kemal Tahir’in bakış açısından yaklaşmayan, hatta tam tersini sergileyen bir filmdir “Dokuz Dağın Efesi”. Erksan, alabildiğine kahramanlaştırdığı Çakıcı’nın serüveninin belli başlı evrelerini belgesele yaklaşan anlatımla sıralar ve Fikret Hakan’ın tüm kariyerinin belki de en iyi oyunculuğunu sergilemesiyle estetik açıdan o güne dek çekilmiş “Efe” filmlerinden bir adım öne çıkmayı başarır. Açık hava serüveni duygusunu baştan sona diri tutan filmde çevre-mekân düzenlemesi, kostüm ve figürasyon çalışması da hayli parlaktır.

“ÇAKICI, İNGİLİZ AJANIYDI”

Meşhur efeyi anlatan türkülere bolca yer verilen 104 dakikalık filmde Çakıcı ve adamları, “Gölgesinde yılan bile uyumaz şanlı yiğitler... Her biri bir tabura bedeldir… Yaktıkları konakların, döktükleri kanın, attıkları kurşunun haddi hesabı yoktur” diyerek tanıtılır ve “Sayısız iyilikler, sayısız kötülükler” anlatılır.

Filme dair düşülebilecek en ilginç not ise Metin Erksan’ın kendi filmine dair tutumudur. Erksan 15 Haziran 1959 tarihli “Vatan” gazetesinde kaleme aldığı yazıda, Çakıcı gerçeğinin filmdekiyle hiç alakasının olmadığını, ünlü eşkıyanın aslında İngiliz mali oligarşisi tarafından Osmanlıyı zayıflatmak için desteklenen bir ajan olduğunu, fakat sansüre takılacağı için bunları dile getiremediğini belirtir!

“Eşkıya romantizmi”, gelecek hafta da devam edecek.

"Eşkıya romantizmi"-1 için: https://www.aydinlik.com.tr/haber/eskiya-romantizmi-1-239405