Eskiye katlanmak mı, yeniyi yaratmak mı?
“Amerikan rüyası” bitmiştir. Dünya üstünde bu rüyanın peşinden sürüklenen hiç kimse kalmamıştır. Emperyalist söylem, artık insanlığın geleceğine ilişkin herhangi bir vaat içermemektedir. “Yeni ve mutlu bir hayat”, Gelişen Dünya’nın belgisi haline gelmiştir. Emperyalist söylem, artık “Gelişen Dünya’nın kötülenmesi”ne odaklıdır. Çünkü Gelişen Dünya’nın insanlığın gelecek düşlerinin çekim merkezi haline gelmesi, “Amerikan rüyası”nın yerini “Amerika’nın kâbusu”na bırakmasına yol açacaktır.
HAYATA YÜKLENEN ANLAMIN ÖNEMİ
Yaşama anlamını veren, geleceğe bakış açısıdır. Geleceği kendi ellerine alıp kurma iradesi, yaşamı bir mutluluk kaynağına dönüştürür. Geleceği inşa ederken zorlukların üstesinden gelmek, insanı yormaz. Tam tersine, yepyeni toplumsal enerji kaynaklarının açığa çıkmasına yol açar. Öte yandan, mevcut toplumsal çerçeveye teslim olmak, yaşamı bir enerji kaynağı olmaktan çıkararak, “katlanılması gereken bir sürece” indirger. “Yeni”yi yaratmak gündemden düşer, yerini “eskiyi sürdürmenin maliyetini en aza indirgeme”ye bırakır.
STRATEJİYİ TAKTİK KAYGILARA BOĞARAK ÖLDÜRMEK
Trump’ın herkese yeni faturalar çıkarıp, yaptırımlar uygulama kurgusu, bu gerçeklikten kaynaklanmaktadır. ABD hakimiyetinin çöküşünü frenlemenin yolu, başkalarının hayatını zorlaştırmak olarak belirlenmiştir. Amerika, yeni bir dünya kurma hedefini güdenleri maliyet kıskacına alarak, emperyalist sisteme seçenek oluşturan bir çekim merkezinin inşasını engellemeye çabalamaktadır. Hesap, stratejik yaklaşımları taktik sorunlara boğarak köreltme üstüne kuruludur.
Ülkemizde ABD yandaşlığından hâlâ vazgeçemeyenlerin tutumu da, bu açıdan son derece öğreticidir. Bu tutumun bir ayağını “Avrasya’nın kötülenmesi” ve Avrasya Seçeneği’nin Türkiye’yi bir “Ortadoğu ülkesi” olmaya mahkum edeceği söylemi oluşturmaktadır. Bu söyleme eşlik eden diğer ayak ise, günümüzde uluslararası düzlemde bütün ittifakların artık stratejik değil taktik gerekçelere dayandırılması gerektiği savıdır. ABD’nin tutumunu ve Amerika’ya yakın durmayı açıktan savunamaz hale gelenler, ülkemizi yeni dünyanın kuruluşundan uzak tutma mevzisine konuşlanmışlardır. Üstelik bu tutum, toplumsal iklimimizin ABD’nin ülkemize yönelik baskılarını daha etkili hale getirecek biçimde şekillendirilmesine hizmet etmektedir.
İÇ VE DIŞ CEPHEDEKİ GEDİKLERİ KAPATMAK
Daha önceki yazımızda değindiğimiz 31 Ağustos 2018 tarihinde yayımlanmış ve Jim Zanotti ile Clayton Thomas tarafından hazırlanmış “Turkey: Background and U.S. Relations” (Türkiye: Arka Planı ve ABD İlişkileri) başlıklı rapor, Türkiye’ye yönelik baskı ve yaptırımlar konusunda ABD Kongresi üye ve komitelerine “bilgilendirme” adı altında yapılan “tavsiyeler”den oluşmaktadır. Raporun özü, siyasal, toplumsal ve iktisadi hayatın bütün alanlarında, Ege ve Doğu Akdeniz’den Hürmüz Boğazı’na kadar uzanan cepheden Türkiye’ye yöneltilmekte olan ve yöneltilmesi gereken tehditlerden oluşmaktadır. İki ülke arasındaki “anlaşmazlık konuları” adı altında ortaya konan sorunsal, bölgemizde ABD açısından kayıplara yol açmadan Türkiye’yi zaafa uğratmanın ve Avrasya ile olan ilişkilerini baltalamanın yollarının aranmasıdır.
Amerika, bu baskı ve tehditlerinde başarılı olmak için, Türkiye’nin iç ve dış cephesinde gediklere yol açan ikircikli tutumlara bel bağlamıştır. Amerika’nın hedefi, ülkemizi kendi safına kazanmak değil, bu gediklerden yararlanarak zaafa uğratmaktır. “Katlanmanın maliyetini azaltma kaygısı”nın belirleyici hale geldiği bir toplumsal ve siyasal iklim, Amerika’nın başarısının önkoşuludur. Onun için ülkemizin en acil ihtiyacı, iç ve dış cephelerde kurcalanmaya elveren gedikleri kararlılıkla kapatan bir programa sahip bir “milli demokratik iktidar”ın oluşturulmasınadır.