'Evet'in gerekçeleri açıklanamayınca...
Geçenlerde (14 Mart 2017 sat 21:00) Haber Türk kanalında Başbakan Binali Yıldırım konuk edildi.
Güzel bir soru geldi: “seçilme yaşı 18'e iniyor, kasabın, manavın çiftçinin çocuğu seçilebilecek mi, milletvekili seçilen askerlikten muaf olacak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Tabi tahmin ettiğiniz gibi Başbakan net ve doyurucu cevap veremedi. Özetle şöyle savunmaya çalıştı:
Gençlerin seçmen olma yaşını kendilerinin daha önce 18'e indirdiklerini, şimdi seçmen olan genç neden seçilmesin? Araba kullanma ehliyet veriyorsun da neden sen küçüksün dur bakalım daha biz varız diyorsun. Onlar bayrak asıyorlar direklere çıkıp çalışıyorlar sonra da diyorsun ki sen bi dur biz seçilelim sen bekle diyemezdik. Hem Kılıçdaroğlu meraklanmasın gençler bir şeyi elimizden alacak değil vs.
Ne kasabın çocuğunun ne de diğerlerinin nasıl vekil olabileceğine, askerlikten muafiyete cevap verilemeyince spiker konuyu değiştirdi.
Kimlerin çocuğu seçilebilir?
Siyasi parti liderinin belirleyeceği ve de üst sıraya koyacağı genç kim olabilir? Ya partiye yüklü bağış yapan ağa çocuğudur ya da Parti başkanının oğlu kızı vs.dir. 18 yaşında genç başka türlü nasıl listeye girebilir? Henüz yüksek okulu dahi bitirememişken hayatta ne yapmış neler başarmış da kendini ispatlamış olabilir? Anadolu da askerliğini yapmayanlara ev reisliği bile verilmezken hem vekil olacak hem askerlik yapmayacaklar. Bir dönem vekillik yaptı mı al sana ömür boyu yüksek maaş, yetmedi ömür boyu kendisi dahil eşi ve çocuklarına en lüks hastanelerde ücretsiz tedavi ve bakım.
Yani prenslik, sultanlık, şövalyelik ne derseniz deyin.
AKP iktidarının burada iki amacı ya da beklentisi var:
Birincisi 18 yaşını geçmiş oy kullanan gençlere şirin görünüp “Evet” oyu alma cinliği.
İkincisi ise yakın ve yandaşlara neyin karşılığı olacak ise seçilecek yerlerden oğullarını kızlarını aday gösterip seçilmelerin sağlamak. Biliyorsunuz bizde kimse oy verirken kaçıncı sırada kim var bakmaz partiye ve liderine bakar.
Her şeye rağmen gençlerimiz bu havuca kanmıyor, sağ duyu hakim geliyor ve anketlerde “Hayır”ın %10 gibi bir farkla önce olduğu görülüyor. Tabi bu durum iktidarın kanını tepesine çıkartıyor, yasal ve yasal olmayan her yolu denemeye de devam ediyorlar. İşte bunlardan birkaçı:
Fakir fukaraya dağıtılan yiyecek paketlerinde ve yardım dağıtanların tişörtlerinde kocaman “Evet” yazıları.
Kamuya ait bina duvarlarında “Evet” afişleri ve kamu araçlarının “Evet “ kampanyalarında kullanılması vb.
Dini kullanarak Kuran-ı kerim’de “Evet” ayeti var diyerek dindarlardan “Evet” kapma arayışı.
Evet kampanyalarına hiçbir kısıtlama engel getirilmez iken OHAL bahanesiyle ya da eften püften gerekçelerle “Hayır” kampanyalarını engellenerek vekillere ve diğer akil konuşmacılara salon verilmemesi, mitinglere müsaade edilmemesi gibi yasal olmayan davranışlar.
RTÜK yönetmeliğinde son yapılan değişiklikle tv kanallarının seçim ve referandum gibi propagandalarda taraflara eşit zaman ayırma gibi sorumluluğu kaldırılmış, medyanın neredeyse tamamına hakim AKP iktidarı tarafından “Hayır” kampanyaları dolaylı olarak engellenmiştr.
Diğer bir konu Sn Rıza Zelyurt’un köşesinde de yazdığı gibi 2008 tarihli 298 Sayılı Kanun’un 10. maddesine göre yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerinde seçim ve referandum propagandası yapmak yasak. 15 Şubat 2017 tarihli Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı da bu yasaya uygun olarak yurtdışında her türlü propaganda yasaklanıyor. Yine AB yasalarına göre de AB ülkeleri dışında başka bir ülkenin AB’ de siyasi propagandası yapması yasaktır.
Tüm bunlara rağmen Hollanda Hükumeti kendi seçimleri olduğunu daha sonra Türk yetkililerin gelip yurttaşlarıyla konuşabileceğini bildirmiş, Başbakan Binali Yıldırım da buna tamam demiş ve bakanlarına da gereken talimatı vermiş. Buna rağmen Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın bu talimatı dinlemediğni, kimden emir almış, kim yönlendirmiş ise adeta bir kaçak gibi Hollanda’ya girmeye çalıştığını yine Başbakan’ın açıklamalarından öğreniyoruz. Yetmiyor, TRT kameramanı ve haber müdürü de Bakanla beraber orada. Yani olay çıkacağı biliniyor ve önceden hazırlıklı olunuyor. Tabi Hollanda hükumeti de bu oyuna geliyor ve diplomasi dışı tutum ve davranışlar sergileniyor.
Dış İşleri bakanı değil de bayan olan Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile bu olayların yaşanması daha faza mağduriyetten başka bir anlam çağrıştırmıyor.
Türk kamu oyu oyuna “ Avrupalılar Türkiye’nin gelişmesini büyümesini istemiyorlar o nedenle “Evet” çıkmasını önlemeye çalışıyorlar…” mesajı verildi. Bu senaryo tutar mı? AKP li vekilin açıklamasına göre “Evet” oylarını 2 puan artırmış. Ancak erken oynandığı için bu artış geriye kaçacaktır. “Evet” uğruna sadece Hollanda değil Almanya, Belçika, Avusturya gibi ticari ilişkilerimizin yüksek olduğu Avrupa ülkeleri ile neredeyse düşman oluyoruz.
Barzani’den “Evet” desteği için yapılan rezaleti hepimiz gördük. Şimdi Barzani hazır ortamı bulmuş iken vakit vakittir diyerek Türkmen eline kendi bayrağını asma cesaretini de bulmuştur.
AKP iktidarının “Evet”i vatandaşımıza anlatamayınca yasal ya da yasal olmayan her yolu denemekten çekinmediğine, hatta “Hayır” diyenler terörist dahi ilan edecek kadar akıl tutulması yaşadıklarına şahit oluyoruz. Tüm bunlara rağmen AKP nin kendi yaptırdığı anketlerde bile “Hayır” oylarının önde çıkmaktadır. Bu durum iktidarı garı yasal yollara daha da çok yöneltecektir. Ancak halkımızın sağ duyusu karşısında yaptıkları her gayrı yasal uygulama “hayır” ın artmasına hizmet edecektir.