Yandex
20 Mart 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Faili meçhul yenilgi

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Faili meçhul yenilgi - Resim : 1

Güzel bir film izlersiniz, daha başta sizi koltuğa oturtur, alıp götürür sizi, gözlerinizi perdeden ayıramazsınız. Zevkle, keyifle izlersiniz. Heyecanlanır, duygulanırsınız da… Ama sonu… Sonu kötü biter bazı filmlerin. Böyle bitmemeliydi dersiniz. Kabul edemezsiniz. Kime kızacağınızı bilemezsiniz. Kimdedir hata? Yönetmende mi, senaristte mi ya da kahramanımızın kabul edemediğimiz yazgısını yazan bilinmez bir güçte midir? Kahramanımıza hak etmediği o sonu, o kaderi hazırlayan her kimse kızarsınız.

Böyle bir sonu, o güzel hikâyeye yakıştıramazsınız. Her işin sonu önemlidir çünkü.

Kimi suçlayacağınızı bilemezsiniz.

Rıza Kayaalp’ın başarılarını ben de güzel bir filmi izler gibi izliyordum.

Spor tarihimizi madalyalara boğan, dünyayı titreten büyük bir şampiyon vardı karşımızda.

Bizimdi, aramızdan çıkmıştı bu yiğit.

Beş kez dünya şampiyonluğu, görülmemiş bir şey…

On iki kez Avrupa şampiyonluğu… Duyulmamış bir şey…

Biri gümüş, ikisi bronz, üç de olimpiyat madalyası…

Biz bu güzel filmin olimpiyat şampiyonluğuyla son bulacağına inanıyorduk, buna koşullanmıştık.

Rıza’nın tek bir ereği kalmıştı, olimpiyat şampiyonluğu. İlk iki basamağını rahatça çıktığı o kürsüde bir adım daha atmasına az kalmıştı. O basamağa beş kez dünya, on iki kez Avrupa şampiyonu olmuş biri çıkmayacaksa, kim çıkacaktı?

Lopez diye bir rakibi vardı, arada bir kahramanımızın karşısına çıkan bir kötü adam gibiydi bu filmde. Onu da yeneceğine inanıyorduk. Rıza büyük bir geleneğin içinden geliyor, yaptığı sporun bizde şampiyonlarla dolu geçmişi vardı. Ve onların birkaçı da Rıza’nın yetiştiği Yozgat toprağındandı.

Lopez gibi geçmişte de ne yenilmez güreşçiler görmüştük. Sonunda bizimkilere yenilmişlerdi. Yenilmezleri yenen şampiyonlarımız vardı bizim.

Romanlarını yazdığım İsmet Atlı’nın Tahti’yi, Müzahir Sille’nin Polyak’ı, Tevfik Kış’ın Kartozya’yı yendiği gibi, Rıza da Lopez’i yenecek diye bekliyordum. Tahti’nin dalışlarına kimse dayanamazdı, ama bir gün geldi İsmet Atlı durdurdu onu. Tahti’ye ilk yenilgiyi tattırdı. Roma’da insanlar bir sineğin bir kartalı yere vurduğunu gördü. İnanılması zor bir olayı, “Allah sizi inandırsın” diye anlatırdı Atlı. Böyle anlatılacak bir maçtı o. Acem ülkesinde üç gün yas ilan edildi. Macar Polyak’ın taktığı klelerden kimse kurtulamazdı, Roma’da 1960 Olimpiyatları’nda Müzahir sille karşısında uzun kolaları hiçbir işe yaramadı. Polyak da ilk yenilgisini tattı. Bütün rakiplerini dalga gererek yenen (Yaşar Doğu’nun çok ağırına giderdi bu) Sovyet güreşçisi Kartozya’yı gene 1960 Olimpiyatları’nda Tevfik Kış durdurdu. Koca devi dut silkeler gibi silkeleyip ayağının altına düşürdü.

Lopez’i de gene bir Türk durduracaktı, Paris’te bunu bekliyorduk.

Ama olmadı… Dört yıllık yasak geldi. Rıza Kayaalp mindere çıkmadan yenildi. Kim yendi, nasıl oldu, yanlış nerede, suç kimdeydi bilemedik. Basın niye böyle sus pus oldu anlayamadım. Futbolcu olmadığı için görmediler Rıza’yı…  Başka bir açıklaması var mı? Nasıl böyle bir olay sessiz geçiştirilir?

Spor tarihimize faili meçhul bir yenilgi eklendi böylece.

Rıza’yı iki ay kadar önce Yaşar Doğu’nun mezarı başında tanıdım. Tanıdığım, bildiğim ağır sıkletlere hiç benzemiyor. Bebek gibi bir yüz… Tertemiz bakışlar içini yansıtıyor. Saflığını, acısını yansıtıyor. Ben suçsuzum diyor… Şehir içinde araba kullanmam, metroyu yeğlerim. Beni mezarlıktan yayan çıkarken görünce, durdu, arabasına aldı. Şehitlik’ten Kızılay’a dek konuştuk. Karşımda sadece ama sadece minderlerin mutlu edeceği bir insan vardı. Cumhurbaşkanlığı da dahil, hiçbir makam onu mutlu edemezdi. İstemezdi de… Keşke onu minderlere kavuşturmanın bir yolu bulunsa…

Bir faili meçhul cinayet gibi, bu faili meçhul yenilgiyi yazık ki görmezden geliyoruz.

Bütün efsanelerin yazgısı bu mudur acaba? Beş kez dünya, on iki kez Avrupa şampiyonu olan, üç olimpiyat madalyası bulunan şampiyonumuzun son rakibi yazık ki “yalnızlık” oldu.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız