Feda hamlesi-(TAMAMI)
Bir milleti içinden çürütmenin en etkili yollarından biri, haksızlıklara karşı çıkma ruhunu öldürmektir. Özellikle son otuz yıldır ülkemize karşı yürütülen milli devleti tasfiye operasyonuna, milleti haksızlıklar karşısında duyarsızlaştırma çabalarının eşlik etmesi bir rastlantı değildir. Bu çabaların odak noktası, toplumsal vicdanı çarpıtmak ve boğmaktır.
Toplumsal vicdanı boğmanın yolları
Gericiliğin toplumsal vicdanı denetim altına almak için geliştirdiği üç temel araç vardır. Birincisi, iktidar gücüne dayanarak toplumu her birinin kendi derdinin peşinden sürüklendiği zerrelere ayırmaya ve böylece milleti bir insan kalabalığına dönüştürmeye çalışmaktır. İkincisi, toplumdan soyutlanan vicdanların sessizleşmeyi kabullenmelerini kolaylaştıracak paket programlar üretip yaygın biçimde piyasaya sürmektir. Üçüncüsü de, toplumsal vicdanın bütün bunlara rağmen bastırılamayan enerjisini tarih ve hayat dışı kanallara akıtarak çarpıtmak ve etkisizleştirmeye çalışmaktır.
12 Eylül’ün bugünkü devamı BOP Eşbaşkanlığı’dır
Ülkemiz özellikle 1980’den bu yana, ABD’nin topyekûn bir saldırısıyla karşı karşıyadır. Hedef, Atatürk Devrimi ve milli devletin toptan tasfiyesidir. Bu sürecin ilk halkası, 12 Eylül darbesi ise, son halkası da Ergenekon ve Balyoz tertipleridir. 12 Eylül vatan ve emekten yana güçlere ağır darbeler indirerek, emperyalist sistemin Türkiye’yi yutma operasyonunun önünü açmıştır. ABD’nin 12 Eylül darbesinin bugünkü devamı Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı’dır.
Karşı devrimin devlet katını ele geçirmiş olduğu doğrudur. Ancak Türkiye’nin ABD planları doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi, hâlâ büyük ve ciddi adımların atılmasını gerektirmektedir. Ergenekon, Balyoz ve benzeri tertipler hukuken çoktan çökmüştür. Ama bu tertiplerin siyasi düzlemde de sürdürülemez hale gelmesi, ülkemizin yeniden Atatürk Devrimi rotasına yönelmesiyle eş anlamlıdır. Bölünmeyi derinleştirmenin yanı sıra Atatürk Devrimi’nin sadece devlet katından değil, toplumsal yaşamdan da tasfiyesi konusunda karşı devrime yeni mevziler sağlaması hedeflenen anayasa değişikliği, hâlâ ABD’nin ve uzantılarının önünde duran önemli bir adımdır. O zaman bu karşı devrim takviminde araya sıkıştırılan sözde “12 Eylül yargılaması”nın işlevi nedir?
Sözde 12 Eylül yargılamasına neden ihtiyaç duyuldu?
Toplumsal vicdan, artık Türkiye’nin Silivri ve Hasdal’da tutsak edilmesini reddetmeye yönelmiştir. Özel Görevli Mahkemelerden adalet beklenemeyeceği algısı hızla yayılmaktadır. O zaman toplumsal vicdana yeni bir müdahale şarttır. Topulumsal vicdanı çarpıtmanın çığırtkanlığını yapanlara yeni mühimmat sağlamak gerekir. Bu sözde yargılama, toplumsal vicdanın bendini yıkmasını engellemek için bazı savak kapaklarının açılması, enerjinin hayatın ve tarihin dışına kanalize edilmesi amacıyla yapılan küçük bir “feda hamlesi”dir.
Karşı devrimin takvimi
Zaman, sadece fizikte ya da felsefede değil, siyasette de dördüncü boyuttur. “12 Eylül Davası”nın zamanlaması, hem “Balyoz Davası”nın, hem de anayasa değişikliğinin takvimiyle doğrudan ilişkilidir. Sözde 12 Eylül yargılamasından medet umanların, bu takvimin halkın değil, karşı devrimin takvimi olduğunu unutmamalarında yarar vardır. Bu davanın, gerçekten 12 Eylül’ün yargılanması gibi gösterilmesine yapılan her katkı, çarpık eşleştirmelere güç vererek, toplumsal vicdanın çarpıtılmasına hizmet etmektedir.
Feda edilenlerin kullanım sürelerinin çoktan dolmuş olması, 12 Eylül’le başlayan süreçteki işlevlerini bugün hâlâ sürdürmekte olanları rahatlatmasın. Feda hamleleri, ne kadar küçük olursa olsun, bir kez başladı mı, hızla yeni feda hamlelerini beraberinde getirebilir. Çünkü, oyunun sonuna doğru tarihin çarkı çok daha hızlı dönmeye başlar.